HER ŞEY KENDİ YATAĞINDA.
GARİP İŞTİR YAŞAMAK
Biliyorum kaçıp gidecek duygularım, hürriyetim tutsak, hislerim param parça. Henüz farkında değilim olup bitenin, her şey çok sıradanmış gibi; dalgınım, biraz da yorgun ama asla vurdumduymaz değilim. Beklenmedik bir misafirden, unutulmuş eski bir hikâyeyi hatırlamaya çalışıyorken buluyorum kendimi. Yolculuk burada bitmiş de, bundan sonrası aşılmaz duvar sanki. Böyle şeyler düşünmek istemiyorum, böyle şeylere takılmak ta istemiyorum. Sahili, denizin kumlarını hayal ediyorum. geceden ay ışığını çektiği için yakamozlar inmediler sahile. Garip işliyor bu hayatın gar’ı, çok garip yolcuları var bu trenin… raylar rast gele serilmiş, döşenmedi taşları kaldırımların. Çiseliyor gökyüzü ve mavi patiskaya benzemiyor deniz. Yok, yok, ağlamıyorum, hiçbir damla yaş gelmedi gözlerimden. O kadar sıradan, o kadar dağınık ki her şey, hepsi kendi yatağın da. Alışkanlıklarım, alınganlıklarım bir bir vuruyorlar gerçeği yüzüme bakışlarım Alacakaranlık kuşağında bir damla ışık, üstü açık pencere. Dışarısı alabildiğine hareketli ama kimse kimsenin umurunda değil. Herkes kendi âleminde, herkes kendi kafasına göre yerleştirmeye çalışıyor dünyayı, Bunun mümkün olmadığının onlar da farkındalar aslın da. Aldatıldım demeye dilim varmıyor ama aslında ben de aldatıldım. Soğukkanlı bir şekilde akıyor hikâyeler ama yine de hepsi pamuk şeker gibi, dokunmadan eriyip gidiyorlar. Göğsümün tam ortası, biraz üstü ama az aşağısı ateşten gömlek. Yok, yok melek falan yok cennetin kapısında, kapı da kalmadı zaten. Öyle bir iştir ki yaşamak, böylesine bir duyguya kapılacak kadar işte. 23,08,2020 Pazar.. |