BARIŞ
barış...
ne hoş, ne sihirli kelime; her duyduğumda muhteşem hayaller canlanır zihnimde. tarlada sabanını tutmuş köylü, harman yerinde yaba sallayan kız, gelin, sabahın köründe fabrikasına koşturan işçi, kepeklerini kaldıran esnaf, caminin dibinde çay ocağında sohbet eden ihtiyarlar. sonra bir yanık ezgi duyulur harman yerinden, gurbetteki nişanlıya, eşe, oğla-kıza yakılmıştır, ’’A İstanbul sen bir han mısın’’ sabanın başında düşünür köylü emmi, hasattan sonra oğula düğün, kıza nişan işleri. fabrikada tezgahın başında terliyordur işçi babam, büyük şehirdeki öğrenci oğluna göndereceği paranın derdinde. düşünür esnaf arkadaş toptancının ödemesini. evler de yemek telaşı, sokaklar parklar çocuk çığlığı, köşe başında yavuklusunu bekliyordur bir yeni yetme, gümbür gümbürdür yüreği görünce sevgiliyi. pembe bir loşluk doldurur taze yüzü, köşe başında bekleyenini fark edince genç kızın. barış.... ne hoş, ne sihirli kelime. dalıp gitmişken hayaller peşinde, ya bir el, ya bir ses, ya da bir haber bitirir her şeyi. artık, bir ana, bir eş, bir nişanlı ve evlatlar ağlıyordur kabristan yerinde. vurulmuştur gencecik bedenler, emmiler, teyzeler hatta, hatta bebeler. ya bir bomba patlamıştır çöp poşetinde, ya da kalleş tuzaklar kurulmuştur her köşede. kan kokusu doldurur genzimi, kızıla boyanır dünya, ve kararır aniden zifir gibi. tekrar durulduğunda ortam, bir garip hal ortaya çıkar.... bombayı koyanlar, tetiği çekenler bile barış der... yitirmiştir sihrini o kelime, kirlenmiştir çünkü kanlı ellerin sahibi dillerde. |
Yüreğine emeğine sağlık
____________________________________________Selamlar