AĞLAYAN ŞAİR.
Niçin yanarsın şair!
Mürekkebi kurumuş nehirler gibisin Kalemin kanlı diken Felaket tellallığına soyunmuş Deli divane hallerin Sanki kırk ölçer kızgın güneşin altında Ağırlaştırılmış müebbet kürek mahkûmu Arenada timsahların önüne atılan Canlı bir ceset gibisin. Sevda kentlerin talan edilmiş Örenlerin ki akrep yuvaları Niçin ağlarsın şair! Yolunu kaybetmiş çocuklar gibisin Gözlerin bitkin çöl yangını Kan çanağında kaynayarak soğumuş kalıntısı küllerin Sönmüş közlü yıldızları gömülmüş karanlığına kentin Loş gölgeli ulu çınarları altında Dizili ahşap masa sandalyeler Sevgililer hasbıhal etmekte karşılıklı nazirelerle Dillerinde şiirlerin. Ah! Ellerin şair ellerin Kalem tutmaktan nasır tutmuş ellerin. Dokunmadı mı ince belli kristaline Gül kırmızısı nakışlarına demini sürmüş Semaverde cızırtısıyla fokurdayan çayın Buram, buram buhur dayan mayhoş Al yanaklı elma bahçeleri Bol sağanaklı iklimleri yemyeşil Olgunlaşmaya durmuş bağların Tane tane salkım üzümlerinden tat. Değmedi mi dudaklarından damıtılarak Geçmedi mi damlası hiç Yıllanmış mahzenlerin fıçıların dan Yâr testisi elinden kadeh, kadeh Mest olmadın mı hiç! Niçin ayık gezersin şair? Su değirmeni taşının altında tane buğday gibi Ezildikçe ezilmişsin. Kepeğe ayrılmış balyalarından beslenmiş Sütü etinden de faydalı sağım, sağım sağılan Yaşlanmaya durmuş, sütten kesilmiş Gözlerden de düşmüşsün şair... Tallahi inek gibisin. |