Esrik bir Zaman ŞarkıcısıGezgindi nehirlerin, düşlerinde unuttuğun kendin ! Gözleriydin umutlarının ,anıların/ın beşiğiydin,sen ! ,gülbeşeker düşlerin kıyısında karnın aç,damağın kurumuş ve ağzının tadı bozuk ! Bekledin.... Gözlerini bende unutmuştun ! Muştulu bir haber verecekti kuşlar ! Bekliyordun göçebe yalnızlığının kışında... Bekleyişin kar gibiydi ! Üşüyordun ! Garip bir düğümdü ölüm kör bir zamana teğelliyordu kendini Yalnız, tekil aşkın kanında kırılıyordu sesin Yalnızlığın ezgisi billûrdu, bir yankıda çoğalan öksüz yetimliğin !… Hüzündü gözlerinde sakladığım düğünün son seyircisi O da kör ve kulakları duymuyordu sahi Hepsi bu kadar olmalı dedin içinden Hepsi bu kadar ! Hepsi o kadardı işte ! Sen !Yine de bekledin ! Çıtkırıldım, ipeksi o dokunuşla kapını çalacaktı ölüm O bekleyişin sonunda Sen !Bilerek bekledin ! Elveda diyecekti sesimiz bir gün,elveda ! Daldaki yıldıza, yeşeren aşka toprakta, gökten yağan duaya, genzimizin kıyısında birikmiş mavi taylara … taytaylara… Elveda ! Yürümeyi unutuşumuz geliyordu aklıma.! Gömüyordu kendini boşluk, yedi kat dibindeki tohuma yürüyordu suyu sesin. Sessizlik büyütüyordu sardunyayı… Şaşırıp kalıyordun ! Gülümsüyorduk sonra hep birlikte …. Ellerimize düşüyordu kalplerimiz !Sonra bakışlarımızla kesişen gölge aynasularda aynayüzlerimizi görüyordu... Aydınlanıyordu bahçe.!… saçlarını tarıyordu rüzgâr,saçlarımızın aklarını öpüyordu dalgalarda sesimiz,izleğinde özleme bakıyordu tanrı ,bakışıyorduk kuşbakışı,aramızdan akan ırmakla -ırmakta yitip gidiyordu gözyaşları denize ! o fırtına arasında kanıyordu deniz,kızıl bir koku genzimizi yakarken,günde ay vardı,gökyüzünde gölgemiz.... ,kanatıyordu denizkızları bileklerini nedense.... Kimsesiz bir an’ahapis,andan ziyade gelgitlerin ritminde başıbozuk,serkeş yağmurların altında ıslanmış,kayalıklara hasret,bekliyorlardı dolunayı,okyanuslardı belki de sevdalandıkları.... Muammalı bir mavi soru işaretiydi gözleriniz.... sombahar yemişleriyle haramilerin baskınına şahit kocaman bir es ürkekliğini bırakıyordu,bırakıyorduk kendimizi uçurumun sonsuzluğuna… o şehirden… o denizden..... uzağa.....uzağa....uzaklara.... ! Yankılı bir yengide bileniyordu sevda umuda Aşk insana! Yaşam, ölüme.... ! “Kadın kızıl nehri hatırlıyor. Nehir kadını… Kadın nehrin akışını… Nehir bab—ı kışını kadının… Bir baykuş konuyor zifiri gecenin gül bahçesindeki yapraksız kalmış ağaçların birinin dalına. Tütsülenmiş yılların kokusunda aydınlanan gök kubbede bir ip cambazı saflığında kırık olduğunu unuttuğumuz ayna,yıldızlara adımızı fısıldadığında kasılıyor anne rahmimizin bilmecesinde gizlenen saklı unutuş… Kanıyor. Kanıyoruz yıllar sonra… 7 kasım 2015-haziran 2015 sinop-14 mart 2017... |