Küllerinden Doğan Kuşlar MüzesiÖyle bir çukur ki , kaç düş ölmüş de birikmiş içinde. Hatta hepsi de yorgun düşmüşler ölmekten ya da ölememekten... Bir masal anlatmak kadar zor, hayatı sırtlarımızda taşımak. Mutlu sonları yaratmak kadar güç, umuda inanmak. Bir öyküyü bitirmek mi ya da arasında kaybolmak mı sorusu rüyalarımızın verdiği doğaçlama bir ödev... Parmak kaldırdığımız günlere açılan bir pencere, puslu, isli, ürperten hava, gri taklidi yapan kocaman bir mavi, denize öykünen hüzün, yalnız kalmış bir sabah çayı. Daha erken, sonra gelse de olur dediğimiz mutluluklar, en yakın dostum, tahammül. Sadece kalbiyle ağlayan bir yığın homo sapiens. Hiç mola vermez mi bu kasırgalar. Örneğin uyuya kalsalar, ruhumdan uzak bir odada. Neredeydi, Küllerinden doğan kuşlar müzesi, adres sorayım, adres sorayım, kimsesizlere, kendime, cebindeki bozuk paralarla sıcak simit alanlara, iyi kalpli dolmuş şoförlerine, güneşli günlerde şemsiye satanlara, yıllarca, kıpırtısız aynı bankta oturup umudu bekleyenlere, adres sorayım, nerededir diyeyim. Nerededir ki. Öyle bir çukur ki, aşk yaşamdan kat be kat yaşlı, öyle bir incinmiş ki, unuttuğum sözcükler dahi tutmaz elimden, keşke hepsini harcamasaydım, alın terimle kazandığım tüm mutlulukları. Bendeki kalp bu, işinize geliyorsa! |