GARİPÇE
Gözlerime değdi diye gözlerin, garipliğe aday oldum. Ve ilk kez gözlerinde vuruldum.
Bir şiiri yarım bıraktıracak kadar güzel oluşunu gördüm gözlerinde. Ve ben, yalnız seni sevdim; garip bir şekilde. Sonra garip tezatlara şahit oldum, garip belâlara... Geceler şahit kılındı garip hallerime. Garip sözler dolandı dilime... Gariplik hırkasını giymek gibi bir şeydi seni sevmek ve öylece kalakalmaktı. Beş duyguya isyandı belki de altı yönü tanımamaktı, bir saman çöpü olmaktı. Garip bir isyanın çıkış noktasıydı, baştan aşağı garipti, garipçeydi. Muhayyilende hep garipliklerin canlanmasıydı. Adamın adının garip olmasıydı. Garip bir bahar mevsiminde goncagüllerin solmasıydı. Her şeyin bir başka olmasıydı. Belki ölüm kadar garipti, yeniden doğmaktı garip bir şekilde. Garip bir cesaretti... Derelerin dumanlı dağlara meydan okuması, sükûtun heybete tenezzülü kadar garipti seni sevmek. Çöllerin suya açlığıydı, sonbaharda gazellerin yele teslimiyetiydi. Garip bir teslim oluştu. İçinden yalnız, gariplerin geçtiği esaretten kurtuluş kapısıydı. Ve garip bir inattı; yok olup gitmeye, güçlü olan her şeye karşı. İnanmanın üstünlüğüydü. Yalanların doğruya hasretiydi belki de. Ve -muhakkak- gerçeğin ta kendisiydi. Garip bir hakikatti. Seni sevmek, işte öyle garip bir şeydi ve tepeden tırnağa garipçeydi. |