2
Yorum
17
Beğeni
0,0
Puan
1297
Okunma
susuyorum şimdi...
ellerimden önce tenine düşen sesim/hecelenip sen oluyor..kelime/kelime dokunuyorum sana..dönüşüyorum sana ki her gece/yatağını terk edip delice çağlayan bir ırmak gibi yalın/ayak..çırılçıplak sana koşuyor..çıkmaz sokakların kuytularında gölgeler çoğaltıyor/özlemle çoğalıyor..teninin üzerinden renkli taşlar topluyorum parmak ucu dokunsallığımla ki yüreğimdeki mührünle yol alıyorum.. içime girip büyüyen..içimde kayan vuslat kırıntılarının erozyonuyla etrafa saçılıyor aklım..umursamıyor yürüyorum gece yarısından/sabaha dek..dilekler adıyorum yıldız tozlarından/kaçmanı diliyorum benimle bir başka dünyaya..kulaklarımda kırgın bir melodi/ ince sızım...
(...)
sen,
geldin ve dokundun yüreğime,
işgal ettin ve yer buldun.
ben,
unuttum sonunu
sana anlatacağım masalın.
sen,
sarmaşık istedin bahçemden.
ben,
dolaştım içime.
maviydi gök
ve biz
bir bulutun devrilmişliğini izliyorduk
aldırış etmeden güne/şe ki
seslerimizi azat ettiğimiz bir gündü.
bütün şehirler
kendi içinde yaşar mevsimlerini
lakin
hiç birinde
İstanbul kadar belirgin değildir
renkleri/yaprağın…
dün/bugün..
sen ki sevgili;
açıp kapıyı,
bahar temizliği yapmıştın
geçmişten gelen ne varsa
ağırlıklarından kurtulmanın
en sağlıklı yoluydu bu belki de.
ben oturdum.
sen sustun.
ben küstüm
ve bir daha
hiç konuşmadım seninle.
senin,
bir gece üşüdü dudakların,
kartopu oynayan çocuklar gibi
benim,
dondu parmak uçlarım
ve çözemedim kırıklarını
saçlarının.
derinlerimde
yarı açık/kapanmamış
bir kapı var.
yarı saydam görüntüler ki
ben bu haller içersinde
hep orda olmayı düşlüyordum
şiddeti geçmiş bir gün sonrasında
sen gel bana,
deli bir nehir gibi
yatağından taşarak
sonra ak ki
yüzünden seller aksın
kurak toprağımın
ve yükselsin sular
yok etsin dilsiz kavimleri
kıtaları..
ve biz yasaklı bahçelerde
şiirlerin içersinden sökerek
kelimelerin köklerini
kurban edelim kurda kuşa
bil cümle aleme
dönüşünün sarhoşluğuyla..
(...)