tutumun var ya sanki de kalın ve soğuk bir duvar bitip de tükenmeyen o katır inadın da gönül ateşimi de söylemlerin hiç durmadan da tekmeler hasreti közlerinden doğurtan çılgınlıktadır yaşanan o anlar
deşer de durur böğrümün ortasında ki hicranın külleşen hisleri sevgi ipini kopartırken o bitmez tükenmez hatalar ruhum çöl gibi ruhum kalıveriyor seraplarının tam ortasında sil baştan silinişte başlamak zamana nankörlükte her şeyi unutunca bitecek mi ki kahredesi onca acılar
gün boyu ben bekler de dururum karanlığına sığınmak için geceyi o öz halin de nerede hani nerede kaldı o istem ve arzular nereden çıktıysa çıktı o nankör fesatlığının dürtüsü bir türlü de çözemedim ki onun kör bilmecesini çokta kıvırtma gönülleri çıkılmaz girdabına düşürürsün en sonunda hiç duymadın mı ki sen öksüz çocuğun bir yüreğinin olmadığını ve yetim bir çocuğun arkasında bir dağa ihtiyaç duyduğunu illaki de bilirsin gönül özünü kaybedenlerin gaddarlığını aşksa ki hep aşk demiştin ya iki mezara da iki taşa da ihtiyaç olmaz ki tek mecrada saygı ve tutku içindeki çift gönüller bu hayatta birlikte tek bir köprüdürler bir ucundan diğer ucuna dek bu fani dünya da
birlikteliğe kiri bulaşınca kötü emelli çıkarların gönlüme de hasretin o sancılı ızdırabı dadanır ruhumda ki isyan ateşlenir kül oluncaya kadar bırakışta gitti tüm duygularım cingöz oyunlara böylesi ne görüldü nede duyuldu bunca riyakâr kaypaklıkların son söz ağızdan çıkmadan gel de düzelsin tüm olgular artık kör olası o kepengini de kaldır kanatları kırılmasın özlem çeken gönül kuşlarının
bunca geçen zaman hiç yaşanmamış gibi say yokça aşk kapısı yüzümüze kökten kapanmadan sözümün içtenliğine takılıp da geliver sen usulca hiç kapılmışçasına aşkın o taşkın seline yeni baştan al gönlümü gönlüne ve elimi de eline
önümüzde bir ışık ol diye sana bu yürek der ve yerlere dek kapaklanmış olan aşkımızın istemine bir kez daha bir fırsat veriver çekerek bizi gök kuşağı gibi o yedi rengine
inleyen ruhumun sesi ta arşa dek uzar hüsrana uğramadan umutlar ve düşmeden aşk elden ayaktan illa ki gözden haydi gel ki kirpiklerimden derya misali taşmasın yaşlar musalla taşına bu dertli baş düşmeden de geliver sensiz de girilmez ki bu kara toprağa
ölümse ölüm yeter ki seninle olsun be gülüm bir ömürlük oldu da gitti bu zulüm
haydi gel alışta gitmeden birimizi yabani bir yel sabır da ömürde tükenip de bitti gayri bu bize katmerli bir zulüm gel de koşarak olmasa da salınarak gel be gülüm
her ne kadar yortu gibi kaldıysan da kurban bayramımda ben seni koyup da gitmeden Allah’ıma katır inatlı kadınvakitli gelmeyeceksen de geç de olsa bari yetişe bilecek misin son Fatiha’ma
sonra hiç faydası olmaz ki başını parçalasan da musalla taşımda...
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
-Son Fatiha... şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
-Son Fatiha... şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Gönül dostu; AMİN... Şiire verdiğiniz emeğinize sayğı duyuyorum ve çok beğeniyorum... Şiir karın doyurmaz ama gönül doyurur… .................................................... Saygı ve selamlar..
Gittiği gibi döner mi ki bir yürek.. Kırılmamış mıdır Lime lime asılmamış mıdır kuru bir agacın dalına Bir tufana karışıp kaybetmemiş midir benliğini..
AMİN...
Şiire verdiğiniz emeğinize sayğı duyuyorum ve çok beğeniyorum...
Şiir karın doyurmaz ama gönül doyurur…
.................................................... Saygı ve selamlar..