Hayat / Ölüm Senfonisi
Bebek…
Şefkatle beslenir rahmin sıcaklığında En pervasız çığlığını inletir doğumda Dünyanın en tatlı meyvesidir yuvada Tebessümleri başkadır… Güvendedir anne kucağında. Çocuk… Konuşur korkmadan, bilmeden suçu, c/ezayı Ebelenmekten kaçarak oynar saklambacı Tek acısı annenin azarlaması Bir daha bulamaz o günkü kaygısızlığı Geride kalır kırmızı arabası… Bez bebeğin sarı saçı. Gençlik… Nisan yağmurları gibi bir nefes Aynaya düşer çizgiler Âleme sağır bir acı çöker. Asla dönmemek üzere gider. Coşkulu umutlar bir anda duraksar İç içe sandıklara hapsedilir aşklar. Keşkeler eşkıyalaşır daldıkça geçmişe Nasıl da geçti, k/ayışlar iç çekişte. Olgunluk… Mor damarlar ağlar el üstünde Gönül gezinir, inanır hissettiği yaşı yaşadığına Bir de heyecandan tansiyonu fırlamasa Çocuklaşır sevimli ihtiyar Başlar ah / bizim zamanımızla başlayan yakarışlar Hislerin varlık yokluk kargaşası yoğunlaşır İnsan cevher toprakta nasıl son bulur Ebediyet arzusunun koynunda uyur Penguen misali Göğsünde sevgimin rengi Sırtında ki karalık yılların hezimeti Koca kayalıklar ki nasıl… Yağmuru içine sindirir. Yıllar! Hayatımızdan çaldıklarını sanma ki… Geri verir. Hasretin bekçiliğinde kimler vardı son durağa Bebek, çocuk, genç, ihtiyar… Yatıyor koyun koyuna Ölüler senfonisinin mezarlığında. Zühal Z… 23.05.08 |
olduğun gibi görünmekten, göründüğün gibi olmaktan ötesi; öldüğün gibi yaşamak değil mi? Ölmeden ölünce, ölümün öldüğü diyara gitmek mümkün ve. Cana zamanı gelmeden eceli istemek ve cana kıymak mı? Olmaz olsun