GÜLLÜK DAĞIŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Şaban Aktaş (Homerotik) Şaban Aktaş (Homerotik) (11.10.2008 08:22:50)
[ Mesaj Gönder ] [ Arkadaş Listeme Ekle ] Evet Burcu Hanım yeni bir tartışma konusu, hem de güzel bir tartışma konusu.Türkü karakteri taşıyan ürünlerin halkın ortak beğenisini yansıtması ve yüzyıllar içinde sahiplenilip dilden dile söylenegelmesi gerekir.Bu anlamda benim yazdıklarıma türkü değil deyiş demek daha doğrudur. Bu durumda, bazı deyişlerin türkü olup olmadığını şairinin görme şansı yok gibidir. Fakat yaşarken çağımızın şanslı ozanlarını da gördük ki (Aşık Mahzuni Şerif, Aşık Veysel, Muharrem Ertaş, Hasret Gültekin, Neşet Ertaş, Musa Eroğlu gibi ozanlarınımız) yazdıkları hem söz hem de müzik olarak halkın beğenisinde onaylandı ve türkü türkü söyleniyor. Bu biraz da o ürünü tanıtımıyla da ilgili. Kalkıp Anadoluyu, gezekeceksiniz omuzunuza sazı atıp, ürünlerinizi halk duyacak. Beğendikleri zaten hemen kulağa ve kalbe sinecektir. Bu tür türkü karakteri taşıyan eserlerde genellikle; 1)İçten ve derinden gelen bir anlık duygu patlamasıyla ortaya çıkma, 2)Yazılan konunun gerçek bir hasreti, vuslatı, aşkı konu alması(Ayrıca acı, vatan aşkı, kahramanlık tanrı aşkı, mecnun olma hali) 3)Yazıldığı anda ağızdan çıkan sözlerin sahibinin adeta irade dışı gibi ağzından çıkışına söyleyenin kendisin bile engel olamıyacağı bir taşkınlık hali ve duyguların doymuşluğu 4)Yazıldıktan sonra hiç bir sözcüğü üzerinde değiştirme yapamayacğınıuz bir estetik ve iç uyak prozodi kurallarına uyum gerekir. 5)Yazıldığı anda duyguların aklın önüne geçen boyuta gelmiş olması gibi bazı özellikler arzetmelidir kanımca. Bu yazdıklarım türkü olabilecek bir ürünü sanırım olmazsa olmazlarındandır. Bununla neler anlatmak istedim, bir canlı örnekle anlatmak isterim (Doğuş öyküsü) Yıl 1998- Aylardan Nisan. Antalyanın Kuzeyinde Güllük Dağı diye bilinen bir dağ var, özellikle yaban gülleri bol olduğu için bu adı almış. Eski adı Solimos olan ve Termessos Antik kentinin bulunduğu dağdır bu dağ. Sık sık Turistlerle çıktığım bu dağa o yıl ilk çıkışımdı. Antik kentin yukarılarına doğru binlerce lahitin yer aldığı,bir mezarlık var. Roma lahitleri orada tüm görkemiyle karşılar sizi. Binlerce yıl evvelinden sahipsiz kalmış mezarların görünüşü başlı başına bir duygu derinliğine sürüklenirsiniz. Faunası ve florası çok ilginç olan bu ortamda ölüler kuş sesleri arasında adeta sessiz bir melodi çalmaktadır. Bir gün işte oraya çıkışımda pespembe güller mezarların arasında ateş gibi karşıladı beni. O ana kadar o yıl açılmış başka gülleri de bu kadar çok bir arada görmemiştim. Birden mezardan ocağının tüm coşkusunu yansıtan bu renk harmanı beni aldı götürdü ve dilim o anda çözüldü ve kendiliğinden bir şeyler müziğiyle birlikte içimden akmaya başladı. Zaten hep kalem kağıt hazırdır, hem söyledim hem ağladım ve hem de yazdım; (Şu an yine ağlamak bastı -aynı duygu aynı heyecanı bir kez daha yaşıyorum). O an bir kelebek güle konmuş ve nektarını emiyordu, başımı doğrulttum bir kuş uçup gitti, işte kullanılan motifler orada doğal olarak vardılar, yürüdüm yokuş yukarı, önüme gelen tüm gülleri öptüm, kokladım ve ağladım, ağladım, ağladım... Bütün bunların yazılması bir kaç dakika bile sürmedi. Yaşamımın ise yıllarını değil, bir ömrü alıp götüren bir duygunun, aşkın ta kendisi bu...Yoksa akıl ürünü olarak yazılan bir parçanın türkü olarak tutma şansı hemen hemen yoktur... Ben bu gün dağları gezdim Açılmış gördüm gülleri Hasretinle candan bezdim Kokladım öptüm gülleri/ Kokladım öp tüm gülleri Kelebeğin kanadında Arıya balın tadında Attığım her bir adımda , Kokladım öptüm gülleri/Kokladım öp tüm gülleri Senden ayrı ne zor imiş Gece güne mezar imiş Mezarından azar imiş Kokladım öptüm gülleri/ Kokladım öp tüm gülleri (Aranağme olarak)-> Güllük dağı bana mısın Sevdiğimden yana mısın Kastın mı var cana mısın Kokladım öptüm gülleri/Kokladım, öp tüm gülleri! ............................................................... Şimdi buraya kadar, hasretini çektiğim, kendisinden iki yıl (o tarihe göre) aşık olduğum imkansız aşkımın adında ... gül geçtiğini ve ölüm duygusunu , kavuşmadan ölüm duygusunu, aşık olunan kişinin ben mezara düşsem, sanki o mezarımdan gül diye çıkacak duygusunun şiddetini ölçmek ve anlatabilmek kalemin harcı değil; ama yürek bu işi başarıyor; akıl yanında (Kalem-kağıt) sadece elde tutulan asa gibi destek unsuru kalıyor aşkın sarp yolunda. İşte bu deyiş benim için türkü tadında bir deyiştir.BİLMEM ANLATABİLDİM Mİ? TÜRKÜ DOSTLARINA SAYGIMLA, SELAM OLSUN GÜLE ESEN YELLERDEN, O BENİ AŞIK ETTİ O BENİ ŞAİR YAPTI, AMA BEN ONU ELLERİNDEN BİR KEZ BİLE TUTUP OKŞAMADIM, BİR KEZ OLSUN ÖPMEDİM ONU; ZİRA ARAMIZDA ÇOK BÜYÜK YAŞ FARKI VARDI, BEN ONU BİR GÜN EVLENSEM BİLE DOĞANIN YASASI GEREĞİ ERKEN ÖLECEĞİM KUVVETLE MUHTEMEL OLACAĞI İÇİN DOĞACAK ÇOCUKLARIMIN BABASIZ BÜYÜMESİNİ İSTEMEZ VE GENÇ YAŞTA ONUN DUL KALMASINA ÖLSEM BİLE VİCDANIM ELVERMEZDİ. DAVUL BİLE DENGİ DENGİNE ÇALAR DER ATALAR. O BENİM İÇİN KUTSAL BİR KİTAPTAN İBARETTİR...KEŞKE DEMİYECEĞİM; MENDİLİM OLSAYDI ŞU AN! ... TÜRKÜ DOSTLARI ATÖLYESİNE 2008 YILINDA YAZDIĞIM BİR YORUMDUR
|
içtenlikle kutlarım.