AYRANCI TARİHÇESİ (KARAMAN)Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Karaman İli Ayrancı İlçesi,Tarih ve Kültürel Belleği
* AYRANCI’NIN TARİHÇESİ TARİH ÖNCESİ VE İLKÇAĞ’DA AYRANCI Ayrancı ve çevresi ile ilgili olarak, günümüze kadar herhangi bir arkeolojik araştırma ve kazı yapılmamıştır. Dolayısıyla ilçemizin tarih öncesi ve ilkçağdaki yaşamı hakkında net bil- gilere sahip değiliz. Ancak tarih öncesi dönemlerle ilgili birçok yaşam izlerine rastlamaktayız. İlkçağ ile ilgili olarak da birçok kalıntının günümüze ulaşmış olduğunu görmekteyiz. İlkçağda ilçemiz ve çevresi Hititlerin yaşam alanı olarak görülmektedir. Özellikle Hitit- lerin M.Ö. 1200 yıllarında Frigler tarafından yıkılmasıyla; Anadolu’nun Güney taraflarında, Mezopotamya ve Suriye’de Hititlerin devamı olan “Geç Hitit Şehir Devletleri” ne rastlamak- tayız. Bunlardan birisi de ilçemiz ve çevresine de hakim olan Tuvana (Tuvanuva) Krallığıdır. Bu dönemde ilçemizin; Kocadere, Buğdaylı Deresi, Geleri Deresi, Koraş Köyleri çevresi, Ayrancı Merkez, Ulu Mahalle, Saray Köyü gibi yörelerimizdeki mağaralar ve inlerdeki düzenlemeler ve yaşam izleri, Hititlerin ve daha da net bir şekilde Tuvana Krallığından günümüze ulaşan uzantılar olarak değerlendirilebilir. Bir süre Friglerin de etkisinde kalan ilçemiz toprakları. M.Ö. 8. yüzyılda Asurluların, Lidyalıların, 6. yüzyıl da da Perslerin yöne- timinde kaldı. M.Ö. 4. yüzyılda Makedonya Kralı Büyük İskender’in egemenliğine girdi. Büyük İskender’in ölümünden (M.Ö.323) sonra imparatorluk parçalanınca ilçemiz toprakları imparatorluğun Asya Karalığı yönetiminde kaldı. M.Ö. 3 yüzyılda Romalılar da Anadolu’ya adım attılar ve güdümlerinde birçok krallık oluşturdular. Bergama Krallığı buna örnek olarak gösterilebilir. M.Ö. 129 yılında Anadolu Romalıların Asya Eyaleti haline getirilince İlçemiz toprakları da bu eyalete bağlandı. Uzun süre Roma İmparatorluğunun yönetiminde kalan toraklarımızda Roma izleri somut bir şekilde kendisini göstermektedir. Ambar Köyünden çıkarılmış olan; Sidamara Lahti, köydeki antik Höyük ve diğer kalıntılar, Kale Köyü kalesi ve kaya mezarları, Pınarkaya (Divaz) köyündeki kale, kemer, sütun ve sütun başlıkları, Üçharman (Divle) ve Buğdaylı çevresinde olan kaya kiliselerindeki freskler ve steller bunların önemli kanıtlarıdır. 395 yılına kadar Roma İmparatorluğu’nun Asya Eyaleti olarak kalan Anadolu toprakla- rı, bu tarihte imparatorluğun Doğu ve Batı Roma olarak parçalanması ile Doğu Roma İmpara- torluğu (Bizans İmparatorluğu)’nun payı içerisinde kaldı. Bizans yönetiminde iken zaman zaman Müslüman Arapların (Emevi ve Abbasilerin) saldırısına uğradı. Bizans döneminden başlayarak, Osmanlı Devleti’inin uzun bir sürecinde, Medine’nin vakıf toprakları olarak işlevini sürdürdü. Roma Dönemi SİDAMARA LAHTİ (Ambar Köyü) İVRİZ KABARTMASI (Geç Hitit Krallıkları Dönemi) AYRANCI’NIN TÜRK TOPRAĞI HALİNE GETİRİLMESİ 1071 Malazgirt Zaferi sonucunda Selçuklularla Bizanslılar arasında yapılan antlaşmaya Bizanslıların uymaması üzerine Sultan Alparslan Anadolu’nun fethine karar verdi. Fetih için komutan ve beylerini görevlendirdi. Ebül Kasım, Artuk, Mengücek, Danişment, Atsız, Porsuk, Çaka beyler ve Kutalmışoğlu Süleyman Bey Anadolu’nun fethi için görevlendirilenler arasındaydı. Anadolu’nun büyük bir bölümü bu komutanlarca fethedildi ve Anadolu’da ilk Türk beylikleri kuruldu. Bunlardan Kutalmışoğlu Süleyman Bey 1075 yıllarında Marmara topraklarının büyük bir bölümünü fethederek bölgede Anadolu Selçuklu Devletinin temelle- rini attı. Diğer beyliklere göre kısa sürede güçlenen Anadolu Selçuklu Beyliği topraklarını genişletti. 1077 yılında da Kutalmışoğlu Süleyman Bey Ereğli ve Ayrancı yörelerini de Bizanslılardan alarak Anadolu Selçuklu toprağı haline getirdi. Böylece Ayrancı toprakları Türk tarihindeki yerini aldı. Aynı yıllarda Diğer beyliklerle birlikte Anadolu Selçukluları da yarı bağımsız devlet haline geldi. 1092 yılından itibaren ise, Anadolu Selçuklu Devleti I. Kılıç Arslan’ın yönetiminde tam bağımsız devlet haline dönüştü. Bu dönemlerde doğudan Anadolu- ya akın akın Türkler gelerek yerleşmeye başladı. Özellikle bölgemize ve Toroslara çoğunlukla Salur ve Afşar Türkleri geldi. Karaman ve Ayrancı topraklarına gelenler genelde Salur Türkleri idi. Anadolu topraklarının Türkler tarafından fethi Haçlı Savaşlarının ana nedeni oldu. Türk- leri Anadolu’dan atmak isteyen Haçlılar özellikle Anadolu Selçuklu Devleti ile bu savaşı baş- lattılar. 1096 yılında başlayan I. Haçlı Savaşı’nda, ilçemiz toprakları da bu savaş alanı içeri-sinde kaldı. Bu savaşta Ayrancı ile ilgili şu bilgilere rastlanmaktadır. 1097 yılında Hasan Da- ğı’na adını vermiş olan Emir Hasan (Ebul Gazi=Melik Gazi) yönetimindeki Anadolu Selçuklu kuvvetleri, Haçlı ordularına bu yörelerde (Aksaray-Ereğli) büyük kayıplar verdirdiler. Aksa- ray ve Ereğli yöresini terk eden Haçlı kuvvetlerinden 20 bin kadar asker, Külek Boğazından geçerek Çukurova’ya ulaşmak istedi. Ancak boğazın Türkler tarafından tutulmuş olması ne- deniyle hedeflerine ulaşamadılar. Amaçlarına ulaşmak yani Çukurova’ya gitmek için, Ereğli- nin güneyindeki Toros silsilesini takip ederek Larende’ye (Karaman) yöneldiler. Ayrancı’ya kadar gelen bu Haçlı kuvvetleri “Kafir Yazısı=Gavur Yazısı” denilen mahalde bir süre konakladılar ve dinlendiler. Buradan da Ayrancı – Divle – Kıraman – Berendi vadisi’ni (Kocaere) takip ederek Toros Dağlarını aşıp Tarsus’a ulaştılar. Çukurova’ya geldiklerinde 20 bin olan sayıları daha da azaldı. KARAMANOĞULLARI ZAMANINDA AYRANCI Toros Dağları ve yöresine Anadolu Selçuklu Devleti’nin Uç Beyliği olarak yerleştirilen Karaman ve halkı, Anadolu Selçuklu Devleti’nin zafiyetinden ve isyanlardan da (1240 Baba- iler İsyanı) yararlanarak başkaldırdılar. Ayrancı ve Ereğli topraklarını bu karmaşada kendileri- ne bağladılar. 1243 Kösedağ Savaşı’ndan sonra yaşanan gelişmeler ve Anadolu’daki Moğol baskısı üzerine 1257 yılında Kerimüddin Karaman yönetiminde bağımsızlıklarını ilan ettiler. Böylece Karamanoğulları Devleti kurulmuş oldu. Karamanoğlu I. Mehmet Bey’in ünlü dil fermanını yayınlaması ile ise milli bir devlet haline dönüştü. Osmanlı Devleti’nin kurulması, güçlenmesi ve genişlemesi paralelinde, diğer beyliklerde olduğu gibi Karamanoğulları Beyliği de Yıldırım Bayezit döneminde Osmanlı Devletine bağlandı. 1402 yılında yapılan Timur ile Yıldırım Bayezit arasında yapılan ve Osmanlı’nın yenilgisi ile biten Ankara Savaşı’ndan son- ra yeniden bağımsızlıklarını kazandılar. Uzun süre Osmanlı Devleti ile çekişmeler yaşayan Karamanoğulları Beyliği topraklarının tamamına yakını, Fatih Sultan Mehmet tarafından Os- manlı topraklarına katıldı (1466) Toros Dağları’nın korunaklı alanlarında bir süre varlıklarını devam ettiren beylik, II. Bayezit zamanında tamamen Osmanlı Devleti’nin yönetimini kabul etti ve tarih sahnesinden çekildi (1487). Karamanoğulları Beyliği zamanında Ayrancı ve çevresi (Divle); beyliğin yöneticileri ve hükümdar ailesinden olanların (melikler) yaylağı olarak işlevini sürdürdü. 14. yüzyıl ortalarında Musa ve Fahrettin Ahmet Beylerin Divle ve çevresinde yaşadıkları bilinmektedir. Musa Bey’in günümüzdeki Musa mahallesi çevresinde yaşadığı, kendi adı ile anılan Musa Dağı ve Yüğlük dağlarında avcılık yaptığı, Fahrettin Ahmet Bey’in ise Divle’de küçük bir saray ile Saraycık yaylağına bir av köşkü yaptırdığı tarihi bir gerçektir. Ayrıca’da Karamanoğlu Beyliği zamanında, Kocadere (Divle Deresi) üzerinde birçok köprü de yaptırılmış olup, bir bölümü yıkık dökük de olsa günümüzde varlığını sürdürmektedir. (Kıraman, Divle, Ayrancı ve Kale – Karaağaç köyleri arasındaki köprüler bunlardandır.) CEM OLAYI’NDA AYRANCI Cem Olayı: Fatih Sultan Mehmet’in 1481 yılında ölümü üzerine, oğulları olan Amasya Valisi II. Bayezit ile Konya (Karaman) Valisi Cem arasında geçen taht kavgasına verile addır. Cem Sultan’ın başından geçen maceraların bir bölümü. Ayrancı toprakları içinde ve Bulgar (Bol- kar) Dağlarında geçti. Güçlü olan taraf, Kapıkulu Ordusunun (Yeniçeriler) kendi yanında yer alması nedeniyle II. Bayezit idi. II. Bayezit’in padişahlığını tanımayan Cem Bursa’da padişahlığını ilan etti. Adına para bastırdı ve hutbe okuttu. Ancak babalarının çıkarmış olduğu “Ülkenin bekası için kardeş katli vaciptir.” kanunu gereğince Cem’e savaş açtı. Gedik Ahmet Paşa komutasında yapılan savaşı kaybeden Cem Konya’ya kaçtı. Burada da kalamayarak Memluklara sığındı. Bir yıl kadar Mısır’da kalan Cem padişah olmak üzere Konya’ya geri döndü. Ancak II. Bayezit’in kuvvetlerine karşı koyamayarak ikinci kez bin bir güçlükle Torosları aşarak Rodos Adası’ndaki Hıristiyan (Sen Jan) şovalyelerine sığındı. 1495 yılına kadar Avrupa’da birçok maceraya konu olan Cem Sultan aynı yıl Nis’de yaşamını yitirdi. Tahnit (iç organların çıkarılması) edilen cenazesi İstanbul’a getirilip defnedildi. Bir süre sonra cesedi Bursa’daki türbesine nakledildi. Karamanoğlu Kasım Bey ile Cem Sultan işbirliği yaparak Osmanlı Devleti’ne (II. Bayezit) karşı mücadele etmişlerdir. Bu mücadele ilgili olarak Şikari eserinde şu bilgiyi vermektedir. “Cem Sultan bir gün atına binerek, Bulgar Dağlarının bir bölümü olan Koraş dağlarına çıktı. Yanındaki 300 kadar adamı ile birlikte Koraş yaylalarına ulaştılar. Burada büyük bir topluluk vardı. Anladı ki bunlar Karamanoğullarındandır. Korktu, meğerse Koraş Beyleri Karamanoğulları Beylerini ziyafete çağırmışlardı, içki içerek eğleniyorlardı. Kasım Bey (Karamanoğlu Hükümdarı), Cem Sultan’ı görünce tanıdı. Kökezoğlu’nu gönderip davet etti. Cem Sultan çok korktu. Gördü ki, kaçmak mümkün değildir. “Alalahüteala’ya sığınıp, davete katıldı.” Kasım Bey, tüm Karaman beyleri ile ayağa kalkarak Cem Sultanı karşıladı. Tokalaştılar, Kasım Bey gördü ki Cem sultan sevilen bir yiğittir. Cem Sultan da Karamanoğlu Kasım’ın sevilen sayılan bir reis olduğunu gördü. Hal hatır sorup, Larende’ye yapılan zulmü konuştular. Birbiri ile candan dost oldular. Kırk gün kadar burada kalıp, içtiler, eğlendiler. Cem Sultan şu sözü verdi. “Eğer ben padişah olursam, yine topraklarını sana vereyim.” diyerek dünya ahret kardeş oldular. Birkaç gün daha kalıp, Kasım Bey’le vedalaşan Cem, Larende’ye (Karaman’a) geri döndü. Fatih’in ölümünden kısa bir süre sonra Cem (1481/1482 yılları) tekrar Bulgar Dağlarına çıktı. Uzun süre Kasım Bey’le görüştüler. Üç yıl sakin yaşadılar. (1481’den sonraki yıllar) Bulgar Dağları, korunaklı ve sarp olduğu için kimse bunlara ulaşamadı. Bir süre sonra II. Bayezit Larende’ye gelince Kasım Bey ile Cem Sultan Larende topraklarını terk edip Ereğli’ye geldiler. II. Bayezit’in gönderdiği kuvvetlerle çarpıştılar ve tekrar Bulgar Dağlarına çıktılar. II. Bayezit de Larende’de Şehzade Mehmet’i bırakıp İstanbul’a döndü. İki yıl kadar Bulgar Dağlarında kalan Cem Sultan, Rodos Şovalyeleri ile anlaşarak onlara sığındı.” Şikariye göre, bu olayla birlikte Karamanoğulları tamamen tarih sahnesinden çekilmiş oldu. Olaylar genelde Ayrancı İlçesi’nin sınırları içinde meydana gelmiştir. Başta Divle olmak üzere, Koraşlar, Çat Köyü, Kıraman, Berendi ve yaylalarını kapsamaktadır. Buralar Karaman- oğulları Beyleri ve ileri gelenlerinin barınma ve korunma yeri oldu. Buralarda (anlatılan) ça- tışmalar ve maceralar yaşandı. Ayrıca; Cem Sultan’ın Divle’ye gelerek konakladığı, buradan da Kıraman ve Berendi vadisi üzerinden Bulgar Dağlarını bin bir güçlükle aşarak Ramazan- oğulları topraklarına ulaştığı belirtilir. OSMANLI DEVLETİ’NDE AYRANCI Fatih Sultan Mehmet tarafından yapılan Otlukbeli Seferi (1473) ile Yavuz Sultan Selim tarafından gerçekleştirilen Çaldıran (1514) ve Mercidabık ve Ridaniye seferlerinde (1516/1517) İstanbul’dan hareket eden Osmanlı orduları; Gebze, İznik, Eskişehir, Bolvadin, Akşehir, Konya, Karaman, Ayrancı, Ereğli menzilini (savaş yolu ve yollar üzerindeki konaklama yerleri) takip ede rek buradan Doğuya ve Güneye yönelirlerdi. Ayran Dede ve Ziya Efendi efsaneleri, Yavuz Devri Savaşlarına izafe edilmektedir. Ayrancı ve çevre halkının hafızasında yer alan Ziya Efendi Efsanesi şöyledir. Yavuz Sultan Selim Orduları ile sefere giderken Ayrancı menzilinden de geçmek zorundadır. “Ordularıyla bugünkü İstasyon ve Hüyükburun Köyü çevresine gelen Yavuz Selim, o yıllarda bol suyu olan ve coşarak akan Divle Suyu ile karşılaşır. Suyu geçmek güçtür. Görevliler geçiş yeri ararken köprü ile karşılaşırlar. Hazine bulmuşçasına durumu Yavuz Selime bildirirler. Adamlarını Ziya Efendiye gönderen Yavuz Selim, ordusunun bu köprüden geçmesi için izin ister. (Ordunun oradan geçmesi demek aynı zamanda ekili arazilerin talan edilmesi anlamını da taşır.) Ziya Efendi Bu isteği geri çevirir. Durum Yavuz Sultan Selim’e iletildiğinde hiddetlenen Selim, “Geçme namert köprüsünden, seller alırsa alsın beni” der ve askerin akarsuya dalarak geçmesini emreder. On binlerce kişiden oluşan ordu suyu geçmeyi başarır. Ancak iki kişi suda boğularak hayatını kaybeder. Gerekli araştırmalar yapıldıktan sonra ölenlerin Osmanlı ordusu içerisinde bulunan iki casus olduğu ortaya çıkar. Bu durumda Yavuz Selim, Ziya Efendi’yi huzuruna çağırtır. Orduyu neden sudan geçirtmediğini sorar. Ziya Efendi ise ölen iki casus nedeniyle izin vermediğini söyler ve Padişaha bir de kıymetli ibrik armağan eder. İbrik Yavuz’un otağına getirilir. Bu ibrikle abdest almak isteyen Yavuz’un, ibrik üzerindeki yazılar dikkatini çeker ve okur. Aynen şu ifadeler yer almaktadır: “Akşamki aşını sonraya bırak, aş olur. Akşamki işini sonraya bırakma, iş olur.” Bunun üzerine, Ziya Efendi’nin bir Evliya olduğunu anlayan Yavuz Selim, Ziya Efendi’nin evine giderek ziyaret eder. O’na teşekkür edip armağanlar sunar. Fazla zaman kaybetmeden Ziya Efendi’nin duasını da alarak yoluna devam eder.” Kanuni’nin Bağdat Seferi (1534) ile IV. Murat’ın Bağdat Seferleri de aynı menzilleri takip ederek yapılmıştır. IV. Murat’ın Bağdat Seferi sırasında ordularının, 09 Mayıs 1638 Çarşamba günü saat 8’de Akgöl’ün Ayrancı tarafındaki Gölbaşı denilen menzilde konakladığı menzilname kayıtlarında mevcuttur. Antik dönemlerde kurulmuş olan Divle yerleşkesi, Karamanoğulları döneminde yönetici ve beylerin yazlığı (yaylak) olarak işlevini sürdürmüştür. 19. yüzyılda Osmanlı zamanında Divle’yi kaza merkezi olarak görmekteyiz. Ayrancı ve ova toprakları ise bu kazanın çiftlikleri olarak işlenmektedir. Yüzyılın ilk yarısında (1832 yıllarında) Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’ın Osmanlı Devletine karşı isyanı ve Ereğli ve Ayrancı yöresini yönetimine almasıyla, Divle’nin vergileri düzenlemek, toplamak üzere mütesellim olarak Halimzade Mehmet Ağa görevlendi- rilir. Bu tarihten itibaren yaklaşık 40 yıl kadar Ayrancı ve çevresinde Helimoğullarının etkisi ve ayanlığı (Ayan: Başına buyruk hareket eden yetkili yönetici=derebeyi) görülür. Günümüzdeki ilçe merkezimiz ve ova köyleri Divle kazasının özellikle Helimoğulları- nın çiftlikleri olarak işlev görür. Konya Salnameleri ve Osmanlı arşiv kayıtlarına göre, Divle Kazası 1867/1868 yıllarında kaza (kadılık) statüsünden çıkarılarak, nahiye statüsüne dönüş- türülür. İdari yönden Ereğli’ye askeri yönden ise Karaman’a bağlanır. AYRANCI’NIN OSMANİYE ADI İLE KURULUŞU VE NAHİYE STATÜSÜNÜ KAZANMASI Günümüzdeki ova köyleri ve Ayrancı, Divle nahiyesinin çiftliği iken zamanla çiftçi aileleri bu çiftliklerde yerleşmeye başladı. Dolayısıyla ova köylerinin temelleri de bu şekilde atılmış oldu. 20. yüzyılın başlarına kadar çiftlik olarak kalan Ayrancı’nın kaderini Kırım’dan gelen Tatar Türkleri değiştirdi. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile başlayan süreçte, Kırım Türkleri asimile edilmeye, topraklarından sürülmeye ve Slavlaştırılmaya çalışıldı. Bu süreç 20. yüzyılın başlarına kadar sürdü. Kırımdaki Türk nüfusu oldukça azaldı ve Kırım Slavlaştırıldı. Bu yıllara kadar Kırım halkı devletlerarası (Osmanlı-Rusya) anlaşmalarla toplu göçlere maruz kaldı. Gasparalı İsmail Bey’in ortaya çıkması, verdiği mücadele ve Kırım’da Kuva-yı Milliyeyi oluşturması sonucu toplu göçler sona erdi. Ancak aileler bazında bireysel göçler devam etti. Ayrancı’ya 1903 yılında gelen Kırım Türkleri, Rusya ile Osmanlı Devleti arasında yapılan anlaşmalarla gelen- lerden olmayıp aile bazında ve bireysel pasaportlarla gelenlerdendir. 1903 yılı baharında İstanbul’a gelen Kırım Türkleri için yerleşim alanları aranırken bir bölümü Konya’ya gönderildi. Bir süre Konya’da kalan göçmenler, Karaman çevresinde yerleşmek istiyorlardı. Zira daha önce gelen akrabaları buralara yerleştirilmişti. Göçmenler Komisyonu onlara, Karaman-Ereğli arasında beğendikleri bir mahalde yerleştirileceklerini bildirdi. Gerekli çalışmalar yapıldı. Göçmenlerin temsilcilerinin de katılımıyla oluşturulan komisyon Ayrancı’yı yerleşme alanı olarak belirledi. 12 Haziran 2003 günü göçmenler komisyonunun temin ettiği araçlarla Konya’dan yola çıkan Tatar Türkleri (göçmenler) Akçaşehir üzerinden yaptıkları yolculuk sonunda 13 Haziran 2003 günü Ayrancı’ya geldiler. Yaklaşık olarak sayılarının 900-1000 kişi ve 200 hane civarında olduğu zannedilmektedir. Ereğli nüfus kütükleri 1936 yılında yandığı için kesin bilgiye ulaşamıyoruz. Gelen göçmenler, kilimlerle oluşturdukları çadırlara ve çevredeki inlere geçici olarak yerleştiler. Bir taraftan da köyü oluşturmak için çalışmalar başlatıldı. Konya’dan gelen fen heyeti ile Divle yönetimi ve göçmenlerin de içinde bulunduğu heyet; yerleşim alanının oluşturulacağı arazi ile; köyün sınırlarını, tarla ve bahçe yerlerini tespit etti. Aynı yılın temmuz ayında köyün inşasına başlandı. 1903 yılı aralık ayında inşaatlar tamamlandı. Göçmenler yeni evlerine kavuştu. İki mahalleden oluşan köy 1903 yılında kurulmasına rağmen 1904 yılında “OSMANİYE” adı ile tescili yapıldı. 1906 yılı Konya Vilayeti Salnamesinde ilçemizin adı Ereğli Kazası’na bağlı Osmaniye Nahiyesi olarak geçmektedir. Buna göre, köyün kuruluşundan yaklaşık iki yıl sonra (1905/1906) Osmaniye Nahiyesi olarak Konya idari örgütlenmedeki yerini aldığını söyleyebiliriz. Tatar Türklerinin yanı sıra, Divle’den göç edenlerin de buraya yerleşmesi ile Divle küçülürken Osmaniye büyüdü. Osmaniye nahiye statüsüne dönüşürken Divle köy statüsüne dönüştü. OSMANİYE’NİN AYRANCI ve AYRANCI DERBENT ADINI ALMASI Ayrancı Adını Alması: Ayrancı ve çevresinde yaygın olarak anlatılan efsaneye göre: Yavuz Sultan Selim Mısır Seferi’ne (Mercidabık ve Ridaniye seferlerinden biri 1516 ve 1517 yılları) giderken ordunun savaş menzili, Ayrancı’dan geçmektedir. Konya - Karaman üzerinden Ereğ- li istikametine giderken Osmanlı Ordusu Ayrancı’ya gelir. Günümüzde Ayrancı Barajını bes- leyen sular çeşitli derelerle birleşerek, Ayrancı’dan kuzeybatıya doğru coşkun bir şekilde akmaktadır. Ordunun akarsu üzerindeki dereden geçmesi zorunlu olunca, bir kol Ziya Efendi, diğer kol ise Hilmi Dede Köprüsüne yönelir. Hilmi Dede Köprüsüne yaklaşan ordu kolunun komutanı, Hilmi Dede’ye, askerin içebileceği temiz suyu nerede bulabileceğini sorar. Hilmi Dede, evinde bulunan ayrandan onlara ikram etmek istediğini söyler. İsteği komutan tarafından kabul edilir. Dede ayranı evinden getirerek, ordunun geçeceği köprünün yanındaki soku taşına doldurur. Komutan alaycı bir şekilde: “Dede! Bu kadarcık ayran koca orduya nasıl yeter, sen kafayı mı yedin?” gibisinden sözler söyler. Dede getirdiği kepçeleri ve maşrapaları (madeni ya da ahşap olan su bardağı) sokunun yanına bırakır. Sıra ile ayranı kana kana içen askerler köprüden Ereğli tarafına geçer. Ancak ayran yine de tükenmez. Bu durumu gören komutan biraz da mahcup bir şekilde, Hilmi Dede’nin sırtını sıvazlayarak: “Siz Hilmi Dede değil Ayran Dede olmalısınız.” der. Komutan, “Ayran Dede” ye teşekkür ettikten sonra karşıya geçerek ordusunun başında sefer yoluna devam eder. Hilmi Dede’nin ayranını doldurduğu Soku Taşı Ayran Dede’nin Türbesi Bundan böyle erenlerden biri olan Ayran Dede (Hilmi Dede) bu adla yaşamını sürdürür. Vakti zamanı gelip ölünce de günümüzde adının verildiği yerdeki mezara defnedilir. Zamanla mezar üzerine türbe yapılarak Ayran Dede’nin hatırası kalıcı hale gelir. Bu efsaneden etkilenen çevre halkı türbe çevresindeki alana Ayrancı demeyi sürdürür. 1903 yılında köy kurulmasına ve 1904 Osmaniye adının köy adı olarak tecil edilmesine rağmen, çevre halkının gönlündeki adı Ayrancı’dır. Ayrancı söylemi halkın dilinden hiç eksilmez. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında, yerleşim yerlerine yeni adlar verilip isimler değiştirilmiştir. Bu değişime ayak uyduran Konya İl Genel Meclisi de aldığı bir kararla Osmaniye’nin adını değiştirerek “Ayran Dede” efsanesinden dolayı Ayrancı olarak tescil ettirmiştir. 1928 yılında İçişleri Bakanlığı tarafından eski harflerle (Arap harfleri) yayınlanan “Dahiliye Vekaleti Nüfus Umum Müdürlüğü, Son Teşkilat-ı Mülkiyede Köylerimiz” adlı kitapta ilçemizin adı OSMANİYE olarak geçmektedir. 1933 yılında yine İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan “Dahiliye Vekaleti Mahalli İdareler Umum Müdürlüğü, Köylerimiz” adlı kitapta Ayrancı olarak geçmektedir. Buna göre ilçemizin Ayrancı olarak resmen tescilinin yapılması 1928 yılından sonradır. 1929/1930 olabilir. Ayrancı Derbent Adını Alması: Derbent adının nereden ve nasıl geldiği ve Ayrancı adına nasıl eklendiğini anlamak için öncelikle derbent sözcüğü hakkında bilgi vermek gerekir. Osmanlı belgelerinde bu sözcüğün 15. yüzyıldan itibaren kullanıldığı görülür. Daha önceki Türk devletlerinde de kullanılmış olduğunu söylemek yanlış olmasa gerekir. Derbent sözcüğü Türkçeye Farsçadan geçmiş olup, der(dar) = geçit + bend = tutmak sözcüklerinin birleşmesiyle oluşmuş bileşik bir sözcüktür. Sözlük anlamı; engel, geçit, boğaz, set, hudut bölgelerinde, dağlar arasında güçlükle geçilen boğaz anlamlarına gelmektedir. Derbentler önemli geçit noktalarında kurulmakta idi. Bugünkü anlamda derbent, polis ve jandarma kuvveti olmadığı için yolların ve geçitlerin güvenliğini temin eden karakollardı. Derbentlerin bulunduğu yerler, etrafı kontrol edebilecek şekilde idi. Derbentler daha çok yerleşme alanlarının az olduğu AYRANCI DERBENT İSTASYON BİNASI ATLASHAN (ATLI HASAN HANI) yerlerde kuruluyordu. Hanlar, ıssız yerlerde yapılmış olması nedeniyle birer derbent mahalli idiler. Önemli ticaret ve askeri yolların kavşak noktaları ve dağların geçit verdiği yerler ile köprü ve nehirlerin geçit noktaları da derbent alanlarıydı. Ayrıca derbentler, etrafı kontrol edebilecek yerlerde bulundukları için askeri öneme de sahiptiler. Bir yerin derbent olabilmesi için; yolların kavşak noktalarında olması, merkezi durumda olması, devlete ve halka yararlı olabilecek yerler olması, geçitler, köprüler, hanlar ya da kervansarayların o yerde bulunması gerekliydi. Derbent olmak için koşullardan birkaç tanesine sahip olmak gerekirdi. Osmanlı Devleti’nin derbentçilik örgütlenmesinde amacı; ticareti geliştirmek, yolların, halkın güvenli- ğini sağlamak ve iskân politikasına katkıda bulunmaktı. Derbent örgütü 1839 Tanzimat’ın ilanından sonra doğrudan zabıta örgütüne dönüştürüldü. Günümüzdeki Jandarma Karakolları bu sürecin son halkası olmaktadır. Ayrancı ve çevresi, tüm bu anlatılanlara paralellik gösteriyordu. Ayrancı ve ovasını sula- yan Divle Deresi üzerinde ve Ayrancı yakınında Ziya Efendi ve Ayran Dede Köprüleri vardı. İpek yolunun bir güzergâhı, Ereğli - Karaman üzerinden Konya’ya gitmekteydi. Daha da önemlisi derbentin olmazsa olmazlarından olan hanlardan biri de bu çevrede, bugünkü Hü- yükburun Köyü sınırları içerisinde kalan Atlı Hasan (Atlashan) Hanı, Ayrancı yakınlarında idi. Tüm bu bilgilerin ışığında, Osmaniye Köyü’nün kuruluşu ve Ayrancı adının verilmesinden sonra derbent adının Ayrancı sözcüğüne eklenmesi, verdiğim bu bilgilerden kaynaklanmaktadır. Yıllarca Ayrancı ve köyleri için verilen adreslerde ve gelen mektuplarda, bu ad kullanıldığı gibi daha da önemlisi Ayrancı Tren İstasyon binasındaki tabela “AYRANCI DERBENT” hepimize tanıdık gelen bir isimdi. MİLLİ MÜCADELE YILLARINDA AYRANCI 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ile başlayıp Kurtuluş Savaşı süresince Konya ve Ereğli halkında olduğu gibi Ayrancı halkı da, Ereğli bünyesinde görevini özveriyle yerine getirdi. 1920 yılında Konya ili topraklarında meydana gelen Delibaşı Mehmet İsyanında, tüm kışkırtmalara rağmen Ayrancı halkı isyana bulaşmadığı gibi, zaman zaman da isyan belirtileri karşısında titizce davranarak olası teşebbüsleri önledi. Ereğli ve Konya’da oluşturulan Kuva-yı Milliyecilerle gönül birliği ve işbirliği yaptı. Kurtuluş Savaşı sürecinde “Tekalif-i Milliye Kanunu=Milli yükümlülükler Kanunu” ge- reğince; Ağızboğaz Köyünden Merhum Hasip Hoca’nın başkanlığında oluşturulan komisyon tarafından ordularımıza gönderilmek üzere para ve çeşitli malzemeler toplandı. Ayrancı (Osmaniye) halkı, Kurtuluş mücadelesine canının yanı sıra malı ile de katkıda bulundu. Savaş sonrası, ülkemizin kalkınması yolundaki çabalarda da Ayrancı’dan Merhum Hasip Hoca’nın (Koçak) Ayrancı ve Ereğli’yi temsil etmek üzere 1923 yılında yapılan İzmir İktisat Kongresine katıldığını görmekteyiz. AYRANCI’NIN SON ZAMANLARI Nahiye (bucak) olarak yönetim işlevini sürdüren Ayrancı 1968 yılında kendisine bağlı olan Uluköy’ün yanı sıra Musa Köyü’nüde mahalle olarak bünyesine almak suretiyle, dört mahalleden oluşan bir belde haline getirildi. (Dede ve Yeni mahalle merkez mahalleleridir.)1968 Mahalli seçimlerinde belediye başkanlığı seçimlerine katılarak, köy statüsünden belde statüsüne geçti. İlk belediye başkanı Sayın İsmet SET olurken, son belediye başkanımız Sayın Yüksel BÜYÜKKARCI’yı görmekteyiz.1970 yılından sonraki kısa bir süreçte ise Nahiye (Bucak) statüsü son buldu. Karaman’ın il olasından sonra, 19 Haziran 1987 tarih ve 3392 sayılı kanun ile ilçe statüsüne kavuşturulup Karaman ilinin bir ilçesi haline getirildi. 8 Ağustos 1989 tarihinde ise atanan ilk kaymakamı Sayın Ekrem ÇALIK olurken son kaymakamımız Sayın Ali KARAKAYA görevini sürdürmektedir. Not: Ayrancı’nın tarihçesi ile ilgili bilgiler, “AYRANCI TARİHİ VE BUGÜNÜ” adlı kitap- tan, kitabın yazarı Tarih Öğretmeni Muzaffer ÖZEL tarafından derlenip düzenlenmiştir. İlçemiz ve çevresi ile ilgili daha geniş ve detaylı bilgiye ulaşmak isteyenler bu kitaba başvurabilirler. Nisan 2009/İstanbul Kaynak:Muzaffer ÖZEL Muzaffer ÖZEL,in AYRANCI tarihi ve Bu Günü Kitabından.yola çıkarak geriyi irdelediğimizde Bu bilgiler gösteriyorki kölü ayrancı tarihinin , TÜRK soyu,yani bizler( KİRMAN ,TÜRKMEN,leriyiz.) ANADOLU,ya Kurulan ilk TÜRK DEVLETİ, olan SELÇUKLU KİRMAN DEVLETİ ile AYRANCI,ya Gelmiş ve yerleşmişiz .. Ayrıca DİVLE diye bildiğimiz o derenin içine yerleşen atalarımız o dönemlerde oraların ismine AKYURT , ismini verdikleri Karaman ili tarih arşivleride geçmektedir.. Yunus EMRE,de bizim,Hoca NASRETTİN,MEVLANA,da Konya ve Karaman Ayrımı bize hiç yakışmaz İkiside yurdumuz ,ikisinede yar olduk.YURT bildik.. "Yukardaki bilgilere Aşağıdaki bilgilerküçük bir ilave olsun ..." SAYGILARIMLA..Resul CİVCİK Alfabe’tik sıraya göre, Ayrancı’nın Köyleri Şunlardır 1-Ambar, 2-Ağızboğaz, 3-Akpınar, 4-Berendi, 5-Büyük koraş 6-Böğecik, 7-Buğdaylı 8-Çatköyü, 9-Dokuzyol, 10-Hüyükburun, 11-Kaleköy, 12-Karaağaç, 13-Kavuklar 14-Kayaönü 15-Kavaközü 16-Kıraman, 17-Küçük koraş 18-Melikli, 19-Pınarkaya 20-Sarayköy, 21-Üçharman (Divle), 22-Yarık kuyu Akçaşehir ise ( Adişar) kasabası ,ayrancıya bağlı iken yeni yasalara göre bucak olarak bilinen yerleşim yerleri belde olarak merkez"e bağlanmıştır akçaşehirde yani Karaman ilinin beldesidir. lakin Ayrancı ile bağı hiç kopmamış eskisinden dahada fazla kaynaşma ve yakınlaşma olmuştur.. Ayrancı jeopolitik konumu itibariyle,tarih boyu önemli bir yerleşim birimi olma özelliğine sahiptir.. Hititlilerden,günümüz yöre sakinlerine kadar pek çok medeniyet ve külütürü bünyesinde barındırmıştır. Tarihi eser bakımından son derece zengin olan Ayrancı,eski insanlardan da kalan kültüre sahip çıkmasını bilmiştir. Ayrancının toprakları Karamanoğulları tarafından avlak ve çiftlik olarak kullanılmakta idi.Karaağaç ve Ambar Köylerine ayrılan yol kavşağında zehni denilen mevkiide, Ziya Efendi Köprüsü bulunmaktadır. Bu vadi üzerinde toroslara kadar aynı yapıda oniki köprüye daha rastlanmaktadır. Ayrancının bilinmeyen bir hanının kalıntıları TARiHi ESERLER VE KALINTILARI MERKEZ iLCE: Ayran Dede Türbesi, Ziya Efendi Köprüsü ve mezarı, Musa Köprüsü, Güzel Kızın Obası, Güzel Oğlanın Obası AYRANCI’NIN KÖYLERİ hakkında kısa bilğiler ÜÇHARMAN ( DİVLE ) KÖYÜ :Eski ismi Devle’dir. Sonradan isim değişikliğine uğrayarak Divle olmuştur. Divle, ilk önce Sancak sonra Sultaniye daha sonra Osmaniye Divle olmuştur. Tatarların Ayrancı’ya gelmesinden sonra eski önemini yitirmiştir. Tarihi eserleri : Köyün ortasında geçen akarın meydana getirdiği iki tarafı birbirine bağlayan, Karamanoğulları tarafından yapılan köprü 52 metre uzunluğunda ve eni 4 metredir.Köprü üç gözlüdür. orta gözü büyük olup köprü gözlerinin yapımı ve çatısı ilgi çekicidir. Köyün aynı tipli bir kaç köprüsü vardır. Bir tanesi baraj içinde kalarak yıkılmıştır. Suyun akışına göre köyün sağ tarafında meşhur Divle kalesi vardır. Bu muazzam kalenin İsa’nın havarilerinden Saint Paul’un hristiyanlığa çevirdiği ilk hırıstiyanlar tarafından oyulduğu sanılmaktadır. Divle Kalesi Selçuklular, Karamanoğulları ve Osmanlılar zamanında daima faal ve oturulur durumda kalmıştır. Köy okulunun güneyinde, kayaların üzerinde bir kilise kalıntısı bulunmaktadır. Bu kilise taşlarının okul yapımında kullanıldığı söylenir. Divle obruğu, Türkiye’nin her yerinde bilinen ve aranan peynirine nefis tadı veren bir tabiat harikasıdır. Doğal buzhane olarak çukur bir dağ arasında yer alır. Dağın 36 metre derinliğindedir. Bir ara genişletilmesi düşünülmüşse de, uzmanlar genişletilmesi için yapılacak suni müdahalelerin obruğun doğal özelliğini bozabileceğinden bahisle karşı çıkmışlardır. AMBAR KÖYÜ : Merkez Divle köyünün çiftliği olarak kullanıldığı sıralarda Divle’ye çok uzak olduğu için topraktan kaldırılan mahsülü Divle’ye götürmek zor olacağından burada sarnıç şeklinde taştan yapılmış yereğe toprağı kazıp içine mahsülü koyarlarmış. Buğdayın burada depolanması sebebiyle köy adını almıştır. Köyün kuzeyinde yer alan Akgöl, Düden ve Orta Göl koruma altına alınarak birinci derece sit alanı ilan edilmiştir. Akgöl güney sınırında Hititlerden kalma oyma mezarlar bulunmaktadır. Ayrıca arkeolojinin en değerli eserlerinden İskenderiye Lahdi bu köy hudutlarında çıkarılarak İstanbul Arkeoloji Müzesine taşınmış ve hala sergilenmektedir. Eskiden köyün antik ismi Sidemara olarak bilinmekteydi. Önemli bir yerleşim merkezi ve az bilinen yeraltı şehirleri ile Ayrancı’nın en önemli köylerindendir. Ayrancının en önemli tarihi eserin bulunduğu . Ambar köyünden çıkartılan Sidemara lahti"dir ve bu eser İstanbulda bulunan Arkeoleji ve etnekrofya müzesinde tüm dünyaya serğilenmekte dünyanın benzerleri arasında en büyüğü ve en ağır olanıdır.. Önceleri ismi Asar-ı Hisar (Kaleler Şehri) daha sonra Anbar Arası, en sonra da Ambar’dır. KAVUKLAR KÖYÜ : Köy içerisinde bulunan ve korum altına alınmış olan tarihi mezarların taşlarının kavuklarla süslü olması sebebiyle köy bu ismini almıştır. Ayrancı ilçe merkezine 21.km. uzaklıktadır KALE KÖYÜ : Sidemara Kralı burada oğlunun yaşaması için bir kale yapmış ve köyü üst kısımda küçük odalar olmuştur. Köy adını buradan alır. Köyün bir tarafında mermer madeni olduğu için burası kesilerek İstanbul’a götürülmüştür. Romalılar zamanında da burada mermer ocakları isletilmiştir. HÜYÜKBURUN KÖYÜ : Köyün bulunduğu yer hüyük ve istasyon mevkiinde ise dağın burnu uzanmaktadır. Adı buradan gelir. Burası da Divle Sancağının çiftliği olarak kullanılmıştır. Köy halkı aslen Divle sancağı Başlamışlı mevkiinden buraya gelip yerleşmişlerdir. Ayrancı’nın en önemli ve renkli siması Yakup DEMİRER bu köydendir. KARAAĞAÇ KÖYÜ : Etrafında bulunan Karaağaçların çokluğundan dolayı köy bu ismi almıştır. Yeraltısularına sahip köy eski bir yerleşim merkezidir SARAY KÖYÜ : Ayrancı ilçesine en yakın köy olan Saray, içi oyulmuş 500 metre uzunluğunda ortası salon içi karşılıklı odalarla, içinde ayrıca su kuyusu bulunan yeraltı şehiri ile bilinmektedir. İsminin buradan gelmiş olabileceği iddia edilmektedir.Ayrıca Saraylı Vehbi Çavuş"a ait haldın tesisleride ziyaret edilebilecek yerlerdendir. BÖĞECİK KÖYÜ : Burada yetişen boya otunun yaygın olarak kullanılması sebebiyle önceleri Boyacı olan adı ağız değişikliği sebebiyle Böğecik halini almıştır. Köyün Ereğli’ye yakınlığı sebebiyle ulaşımı oldukça kolaydır. AĞIZBOĞAZ KÖYÜ : Ayrancı’dan Ereğliye girişe "ağız" Böğecik’e geçişe de "Boğaz" denilmesi sebebiyle iki ismin birleşmesinden adını almıştır. Ağızboğaz koyun sütü ve yoğurdu ile çevrede meşhurdur. Ayrıca Muharrem hocanın yetiştirdiği bıldırcınların da eti lezziz ve yumurtası sağlık deposudur. DOKUZYOL (orzala) KÖYÜ : Karaman iline gidiş istikametine göre yolun sol tarafında bulunan Dokuzyol köyü şirin ve dünyada barajı olup da suyu olmayan tek yerleşim birimidir. Ayrancı’ya 9. km uzaklıktadır. BUĞDAYLI KÖYÜ : Eskiden,civarlara nazaran daha çok buğday yetişmesinden dolayı Bğdaylı ismini almıştır.Köy komple sit alanıdır.Dere kenarı olduğu için çevresi yeşildir.Pek çok tarihi eser ve kilise kalıntısı artı mağra bulunmaktadır. YARIKKUYU KÖYÜ: Köyün doğusunda büyük bir taş yarığı ve onun altında bulunan su kuyusundan ismini almaktadır. Antalya tarafından gelen Sarıkeçili yörükleri burada yaşarlar. Köyün doğusunda ören mevkiinde derin bir kuyu çıkmıştır. Fakat hangi kavme ait olduğu bilinmemektedir. MELİKLİ KÖYÜ : Erdemli ve Keşli aşireti yörükleri gelerek buraya yerleşmişlerdir. Daha önce Melik adında bir Beyin yaşadığından dolayı köye bu ad verilmiştir. Ayrancı’ya 25. km. uzaklıktadır. Halk uzak doğu insanlarını anımsatır. Erken yaşta evlenmeleri ile bilinirler. KAVAKÖZÜ KÖYÜ : 1967-68 yıllarında iskan amacıyla verilen para yardımı ile kurulmuştur. Köyün alt kısmında bulunan vadide çokça bulunan kavaklardan dolayı adı Kavaközü’dür. Ayrancı’ya 25. km. uzaklıktadır. İçimi hoş suları vardır. BÜYÜKKORAŞ KÖYÜ : Eski ismi Kureş iken daha sonra Koraş olarak söylenmeye başlamıştır. Otantik kent Taşkale’ye çok yakın oluşundan dolayı buradan etkilenmeler oldukça çoktur. Büyükkoraş suyu buradan İbralaya iner oradan bir kanalla Anbar Düden’e gelir. KÜÇÜKKORAŞ KÖYÜ : Eski Kureş kabilelerinden dolayı adına koraş denildiği iddia edilmişse de aslı yoktur. Büyükkoraş’a nisbet daha küçük olmasından dolayı Küçükkoraş adını almıştır. Ayrancıya 30 km. uzaklıktadır. PINARKAYA KÖYÜ : Kuruluşu çok eskilere dayanan Pınarkaya köyü, eski yeraltı şehrine(kalesine) sahiptir. Anbar kalesine benzemektedir. Ağzı kapalıdır. İlk önce Diana Şehri daha sonran Divaz adını almış olan köyü 1965 yılında Pınarkaya olmuştur. Ayrancı ilçesine 30 km. uzaklıktadır. KAYAÖNÜ KÖYÜ : Aşiret yörükleri kaya dibine yerleşerek köyü kurduklarından dolayı Kayaönü adını aldığı sanılmaktadır. Sarnıç Tepesi, Çesni Yerde, Mahra mevkiileri bulunmaktadır. ÇAT KÖYÜ : Köy halkının bir kısmı Üç Harman ve bir kısmı da Mersin’den gelmiştir. iki derenin birleştiği yere kurulduğundan dolayı Çat adını almıştır. Köyün güney kısmında kalesi bulunmaktadır. İçi oyulmuş bir ev şeklindir. KIRAMAN KÖYÜ : Bizanslılar zamanından kalma mağaralardan meydana gelen kalesi vardır. Halkının Mersinli cıvarından geldiği söylenir. Kalesi taşlara oyularak ev şekli verilmiştir. İsminin nereden geldiği bilinmemektedir. ancak Karamanla benzerliği açıktır. BERENDİ KÖYÜ : 1819 tarihinde Tarsus Pir Ömerli Mahallesinden aşiret olarak gelen halkı eski köy adı ile bölgeye yerleşmiş ve sonradan vadinin içine göç etmişlerdir. Dağın bu kısmına geçmelerine "Beriye indi" denilmesinden dolayı zamanla Berendi denilmiştir. Kızlar Asarı denilen kale kalıntısı ve ören mevkisinde yeraltı şehri bulunmaktadır. Ayrıca Galip DEMİRCAN tarafından yapılan Gök Harman Mevkiindeki misafirhane dışarıdan gelen yerli ve yabancı turistleri cezbetmektedir. Ulu Dere özellikle doğal güzellikleri ile görülmeye değerdir. Şelaleri ile bir tabiat harikasıdır. Köyde ulaşım eşeklerle sağlandığı için "Berendi’ye Eşek Olma" tabiri yaygın olarak kullanılır. AKPINAR KÖYÜ : 1968 yılından Çat köyünden ayrılan bir grup halk Andı Kara Mahallesi ile birleşerek köyü kurmuştur. Bulunduğ yerde beyaz bir taşın içinde akan sudan dolayı buraya Akpınar adı verilmiştir. Aslen Divle halkındandırlar. iLÇENİN iDARi YAPISI Eskiden Konya ilinin Ereğli ilçesine bağlı bir bucak iken, 19 Haziran 1987 tarihli ve 3392 sayılı kanun ile ilçe yapılmıştır. Ayrancı Belediyesi 1968 yılında kurulmuştur. ilçe merkezinden bir görüntü İlçede Kaymakamlık, Adliye, İlçe Jandarma Komutanlığı ve Sağlık ocağı bulunmaktadır. Ayrıca bir lisesi ve ilk öğretim okulu mevcuttur. Kütüphanesi , henüz açılmamış bir kapalı spor salonu tesisi , futbol sahası, ilçe halkına hizmet veren bir buzhanesi, su ürünleri kooperatifi ve diğer resmi kurumları bulunmaktadır. yurtluk tepesinden bir görüntü AYRANCI’DA TURIZM OLANAKLARI Ayrancı ilçesinde eskiye dayanan tarihsel yapıları ile çevrede pek iyi bilinmeyen bir çok turistik yer bulunmasına rağmen yeterince tanıtım yapılamadığından atıl vaziyette bırakılmaktadır. Örneğin Üç Harman Saraycık mevkiinde bulunan İncik İni Sarkıt ve Dikit Mağarası turizme açılmış bir çok benzerlerinden daha büyük ve ilginç yapıdadır. Daha bir çok keşfedilmeyi bekleyen yeri vardır. Halkı yabancıya karşı oldukça sıcak ve misafirperverdir. Barınma olanakları mevcuttur. İlçe merkezine yakın İnönü mevkii az bilinen bir mesire ve piknik yeridir. yılkı atları(mustang) Ayrancı yoğurdu, Divle Obruk peyniri tokaloğlu kayısı ve beyaz kirazı ile çevrede haklı bir şöhret yapmıştır. Tatarların gelmesiyle başlayan bahçecilik ilçenin önemli geçim kaynaklarındandır. Bilinmeyen bir çok meyva tür Ayrancı ilçesinden çevre ilçelere yayılmıştır. Ayrıca 6 Mayıs Ayrancı Hıdırellez şenlikleri çevre halkının da katılımlarıyla büyük bir coşku ile her sene kutlanmaktadır. ayran dede türbesi Ayrancı Barajı ilçe sulamasından önemli bir yeri olmasından başkaca su ürünleri ile de dikkat çeker. Baraj içerisinde sazan, levrek, sudak ve tatlı su istakozu çıkarılmaktadır. Yakalanan sazanlar bazen 20 kiloyu geçmektedir. Bazı köylerinde alabalık tesisleri bulunmaktadır. keşirden bir manzara TOPLUM VE KÜLTÜR HAYATI Ayrancı halkı geçimini genellikle hayvancılık ve tarımla karşılamaktadır. İlçede halıcılık da önemli bir geçim kaynağıdır. Dışarı oldukça göç vermektedir. Konya Ereğli ilçesinin halkının bir kısmı bu ilçeden giderek yerleşmişlerdir. Ayrıca istanbul ilinde yoğun olmak üzere Türkiye’nin her yerinde ayrancılı bulunmaktadır. Yoğun göç sebebiyle bölgenin eskinin en hareketli ve eğlenceli yeri olan Ayrancı bu özelliğini yavaş yavaş yitirmeye başlamıştır. AYRANCI... Karaman ilinin bir ilçesidir. İlk çağlardaki durumu bilinmeyen Ayrancı’nın Hitit Devletinin egemenliğinde kaldığı bilinmektedir. Daha sonra batıdan gelen Frigler tarafından M.Ö. 1200 yıllarında Hitit Devletinin yıkılmasından sonra M.Ö. 323 yıllarına kadar Tuvana Krallığı egemenliğinde kalmıştır. Tuvana Krallığının yıkılması ile önce Büyük İskenderin daha sonra da Romalılar, Bizanslar, Selçuklular ve Osmanlıların egemenliğinde kalmıştır. Halkın büyük çoğunluğu Avşar Türkmenlerindendir. 1903 yılında Kırım Türklerinin yerleştirilmesi ile Osmaniye adında bir köy kurulmuştur. Ayrancının tarihi çok köklüdür Ayrıca AMBAR KÖYÜNDEN ÇIKAN 14.y.y. da bulunan dünyaca ünlü SİDE-MARA Lahti İSTANBUL arkeoleji müzesinde serğilenmektedir. Değişik evrelerden sonra bugünkü halini alan Ayrancı, şimdilerde Ereğli-Karaman karayolunun ortasından geçtiği ve gelişmeye çalışan bir ilçedir. Konya Ereğli’ye 38 km Karaman merkeze 44 km mesafededir. Obruk deri peyniri,Divlede Ağızboğaz Köyünün koyun yoğurdu Ayrancı civarında ve köylerinde beyaz kirazının yanı sıra Böğecik köyünde yetişen "Tokaloğlu" kayısısı ile ünlüdür. Türkiye’nin en kurak coğrafi alanlarındandır. Geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. AYRANCI KARAMANIN İL OLMASI AYRANCININDA İLÇE OLMASI SEBEBİYLE ÇOK HIZLI BİR ŞEKİLDE HER ALANDA GELİŞMEKTEDİR.. AYRANCI ÇOK UZUN YILLAR KONYANIN EREĞLİ İLÇESİNE NAHİYELİK YAPMIŞTIR.. AYRANCI İLÇESİNİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ A) Ayrancı’nın Coğrafi Konumu ve Fiziki Yapısı a. Matematiksel Coğrafi Konumu: Ülkemizin genel yapısında olduğu gibi Ayrancı da, Dünyanın kuzey ve doğu yarımküreleri üzerinde olup yaklaşık olarak; 36.29-37.11° kuzey paralelleri ile 33.51-34.02° doğu meridyenleri arasında bulunmaktadır. Başka bir ifadeyle ise yaklaşık olarak; 33.41° doğu boylamı ile 37.22° kuzey enlemlerinin kesişim alanlarında bulunmaktadır. 2.489 km2 toprağa sahip olup, deniz seviyesinden yüksekliği ortalanma 1.199 m dir. En çukur yeri ise 997 m ile Akgöl alanıdır. b. Özel Coğrafi Konumu: Ayrancı, İç Anadolu Bölgesi’nin güney tarafında olup, bir bölümü İç Anadolu Bölgesinde kalırken diğer bir bölümü de Akdeniz Bölgesi’nde kalmaktadır. Kuzeyi, kuzeydoğusu ve kuzeybatısı yüksek Toros (Bolkar) Dağları ile çevrili olup güneyi, batısı ve doğusunda geniş düzlükler (Ayrancı Ovası) yer alır. İlçe sınırlarımızın güneyinde İçel (Mersin) ili, kuzeyinde Karapınar ilçesi, Doğusunda Ereğli ilçesi, batısında ise bağlı bulunduğu Karaman ili topraklarıyla çevrilidir. İlçe merkezinin yeri, Ayrancı Ovasının Toros Dağları silsilesine yakın bir yerinde olup Ayrancı Baraj ile Devlet Demir Yolları İstasyonu arasındadır. İlçe merkezimizin doğusunda Kiraz Dağı, Çukur Mevki ve Demirtepe yer alır. Batısı Karaman iline açık geniş düzlükler olup Kafir Yazısı ve Arpalı Çiftlikleri yer alır. Güneyinde Ayrancı Barajı, Musa Dağı ve Yurtluk Tepesi bulunur. Kuzeyinde ise yine Ayrancı Ovası’nın geniş düzlükleri ile demir yolu bulunmaktadır. c. Yüzey Şekilleri: İlçenin kuzey ve batı tarafları fazla engebeli olmayıp Ayrancı ve Karaman ovaları geniş düzlükler oluşturur. Doğusu ve özellikle güneyini, gittikçe yükselen ve Ayrancı’yı Akdeniz ikliminden mahrum bırakan Orta Toroslar kaplar. En yüksek yeri Bulgar Bozoğlan Tepesidir. Önemli Dağları: Kuzeyinde Meke Dağı (Karapınar sınırları içinde) ile bazı küçük engebeler ve tepeler yer alır. Güneyinde; Musa Dağı, Yüğlük Dağları, Üçtepeler ve Bolkar Dağları vardır. Doğusunda Kiraz Dağı ile Ereğli tarafındaki Kozlu Dağları ile kuzey batısında Çakır Dağları önemli yükseltilerdir. Batısında önemli bir dağ ya da dağ silsilesi yoktur. Önemli Ovaları (Düzlükleri) : En büyük düzlüğü, Ayrancı Ovasıdır. 375 km2 alana sahip olan bu ova Torosların eteğinden başlar. Batı tarafında Karaman Ovası ile sınırları olan Ayrancı Ovası’nın, Kuzeyde Karapınar Ovası, güney doğusunda ise Ereğli Ovalarıyla sınırları vardır. Bu düzlüğün dışında dağlık alanda ise oldukça geniş platolar (yaylalar) yer alır. Bu düzlükler daha çok dağ köyleri tarafından çiftlik ya da yaylak olarak kullanılır. A Y R A N C I İ L Ç E H A R İ T A S I B) Akarsuları, Gölleri, İklimi, Bitki Örtüsü ve Doğal Koruma Alanları a. Akarsuları: İlçemiz sınırları içinde önemli bir akarsu bulunmamaktadır. Ancak kaynağını Bolkar Dağlarından alan üç dere, Ayrancı Barajını beslemektedir. Bunlardan birincisi ve en büyüğü: Berendi yakınlarından Toros- lardan doğan, Kıraman Kale Deresi’nin de birleşmesiyle büyüyen, Berendi, Kıraman ve Divle vadisinden Ayrancı Barajına ulaşan Kocadere ya da Divle Özü dür. İkincisi: Kayaönü Köyü’nün 4 km doğusundaki Çeşnikır (Çeşniyir) denilen mevkiden doğan ve giderek çoğalan Kayaönü, Melikli ve Buğdaylı Vadisi üzerinden Ayrancı Barajı’na ulaşan Buğdaylı Deresi’dir. Üçüncüsü: Çat Köyü yakınlarındaki Toros silsilesinden doğan Andıkara, Kayabeyli ve Başlamışlı Vadisinden Ayrancı Barajı’na ulaşan Geleri Deresi dir. Bu üç dere barajın üst kısmındaki İnönü mevkiinde birleşerek baraja dökülürler. Bu üç derenin de rejimleri düzensizdir. Yani debileri (1saniyede, m3 cinsindenakıttığı su miktarı) aylara ve mevsimlere göre değiştiği gibi bazı yıllarda kuruma düzeyine gelmektedir. Ayrancı Barajı yeterli beslenmeyi yapamamaktadır. Bunun için Arayış içinde olan Ayrancılının imdadına bir umut da olsa “Hışılayık Suyu” yetişti. Bir yeraltı akarsuyu olan bu suyun gerekli incelemesi D.S.İ. tarafından yapılıp Ayrancı Barajına ulaştırılması gündeme geldi. Tüm mali yükünü D.S.İ. nin üstlendiği çalışmalar bir firmaya ihale edilmek suretiyle çalışmalar yapıldı ve kısa bir sürede de tamamlandı. _________________________________ AYRANCI.Karaman ilinin bir ilçesidir. .. Ayrancının 22 Pare Köyü vardır ve iki köyü de mahalleye çevrilmiştir. Bunlar,Musa Köyü ve Ulu Köy Tarihsel Sosyal Kültürel Görsel Fotoğraf Video ve Şiirleriyle Resul Civcik tarafından belgeler üretilerek derlenerek Karaman Ayrancı İlçemizin Hafızası oluşturulmaktadır. Hiç bir Maddi çıkar gütmemekte ve Hiç bir Siyasi partiyi temsil etmemektedir. Ayrıca hiç bir firmanın reklamını yapmamaktatır. Yapılan emek üretilen belgeler Tamamen kültür içerikli olup,Ayrancı İlçemize bir AHDE VEFA borcu, Bir hizmettir. 20 yıla yakındır bu hizmetimden bir soluk bile sapmadan Ölene kadar birikimlerimi aktaracağım. Umarım bu hizmetimden tüm insanlar faydalanır istifade ederler. Gelecek nesillerimize yön verecek ve yol gösterecektir. Bu bir gönül hizmetidir. Tek amacım,çocuklarımızın,ön benliğini yitirmemeleri Ata yurtlarını öğrenmeleridir. Güncelleme Tarihi:18 / 08 / 2017 Selam Saygı ve Sevgilerimle Resul Civcik
AYRANCI TARİHÇESİ (KARAMAN)
Yirmi iki köyle Toros çehresi Özü sözü yüzü ne hoş memleket Pırıl pırıl Halkı Türkçe lehçesi Özü sözü yüzü ne hoş memleket İlk çağları Frig Hitit Lidyalı Ereğli Tuvana geçmişi halı Ulu Musa Koraş Saray in dalı Özü sözü yüzü ne hoş memleket Sidemara Ambar köyün adıdır Romalı geçmişten kalan çatıdır Divle Divaz Kale şehir tadıdır Özü sözü yüzü ne hoş memleket Kıraman kalesi sağlam sur imiş Buğdaylı da Kiliseler var imiş Sultan Alparslan bir yiğit er imiş Özü sözü yüzü ne hoş memleket Emevi Abbasi Araplar geçmiş Kutalmış Süleyman düşmanı biçmiş Asya kaplanları suyundan içmiş Özü sözü yüzü ne hoş memleket Selçuklu devleti kurulmuş hemen Karamanoğluna çiftlik yok demen Afşar Kırım Salur soyu pek yaman Özü sözü yüzü ne hoş memleket Kafir yazı’sın dan kaçtı nereye Yöneldi Haçlı’lar Tarsus beriye Külek boğazından Ulu dereye Özü sözü yüzü ne hoş memleket Kösedağ savaşı Moğol görüldü Larende devleti burdan kuruldu Mehmet bey Fermanı Türçe yayıldı Özü sözü yüzü ne hoş memleket Timur’la Bayazıt çatıştı durdu Türkün türkle harbi olan bu yurda Fatih Sultan Mehmet saltanat kurdu Özü sözü yüzü ne hoş memleket Cem Sultan’la Kasım Bey’ler birleşti Berendi Çat köyü güzergâh seçti Bolkar dağıp aşıp düze yerleşti Özü sözü yüzü ne hoş memleket Karlar eriyerek dereler taştı Melikli yaylası çiçekler açtı Musa yüğlük dağın kekliği uçtu Özü sözü yüzü ne hoş memleket Ziya efendi der köprüden geçme Karanlıkta Yavuz düşmanı seçme Yedi köprü yedi ermiş var uçma Özü sözü yüzü ne hoş memleket Geçmem namert köprün sel alsın hadi Yavuz Sultan Selim beş asker yedi Bir ıbrık bir peşkir abdest al hadi Özü sözü yüzü ne hoş memleket Ders aldı Yavuz Han oradan gitti Dere coştu aktı köpürdü gitti Akgöl’ü Düden’i doldurup bitti Özü sözü yüzü ne hoş memleket Dördüncü Murat’la Kanuni sultan Bağdat dönüşünde Akgöl’de kalan Sancak oldu Osmanlıya Divle can Özü sözü yüzü ne hoş memleket Zülüm yaptı Helimoğlu zalim di Hilmi Dede Eren aydın Âlim di Kervansaray Atlashan’ı kalım dı Özü sözü yüzü ne hoş memleket Akın akın ordu Bey Han’lar aktı Emir Hasan dağdan al kanlar aktı Kırım’dan mecburi soy canlar aktı Özü sözü yüzü ne hoş memleket Kuva-yı Milliye hakca çabayla Ağızboğaz köyde Hasip Hoca’yla İpek yolu Derbent ocak bacayla Özü sözü yüzü ne hoş memleket Hüyükburun Yarıkkuyu can anar Kavuklar uç Kayaönü öz pınar Kavaközü Karaağaç Akpınar Özü sözü yüzü ne hoş memleket Dereler çoşmuyor nadiren akar Bağı bahçesi çok bakliyat eker Böğecik Orzala’m Ayrancı’m vakur Özü sözü yüzü ne hoş memleket Ayran dede torunları var olur Üretir durmadan yurda kar olur Düşmana dert olur dosta yar olur Özü sözü yüzü ne hoş memleket Resuli yazdı bak tarihten ağın Geçmişin izinden antik o çağın Emniyet sibobun sur gibi dağın Özü sözü yüzü ne hoş memleket Ayrancı Karaman bil koş memleket ..............18.08.2017 Resul Civcik"Ozan Resuli"Ayrancı/Karaman Fotoğraflar;Arşivimden Tarihi dokunuşlar yapan bu Şiirimi, Tüm Ayrancılı Hemşerilerime ve yurduma İthaf olunur. ____________________________ Şiirimi okuyup hislenen,beğenen,yorumlayan, tüm gönül dostlarıma,kucak dolusu selâm ve sevgilerimi yolluyorum. |
........................................ Saygı ve Selamlar.