'lenteranilerde' meygedelik
Gönül meyhanesini; Bir görseniz
Dünya meygedesi; Mescit dersiniz Şüphenin Lat ve Uzzaları; Sorarsanız? İman goncası nda har;Sizsiniz ne deyim Bezmi elestte ,‘Beli’ lerde;Kavli kararım Dünya pazarında, kispi karım Meygedeyem; Gam alır ,dem satarım Yar bizimle , biz Yarsısız ne deyim Dört kitapta ’Cem’;Sırrı hüdanın sözü İnandım iman ettim; Tektir,haktır özü Bende olduğun der; Köre, Saklanır yüzü Kalp ile göremedim ;Sersizim ne deyim Ne zor imiş; Darı Dünyada siyaset Ne yalanı belli, nede bırakır haysiyet İhaleye çıkmış, kördüğüm şahsiyet Alan, satan piyon ise, Ar;Sızım ne deyim Yarsuadım ;Şaha benden haber verin Husyeni sevdamın;Yarası kanar, derin Ey can bu gönül ,senin Meygede-i Turun ‘Lenterani’lerde meygedelik;Dersimiz, ne deyim NOT; ÖN-YARGILAR, KELİMELER VE ANLATILANLAR; 1-K.Kerimde ’A’RÂF-143’ de anlatılan Lenterani olayı; Mealen;(Belirlediğimiz vakitte Musa gelip de Rabbi ona hitap buyurunca, o, ’Rabbim, bana kendini göster de Sana bakayım’ dedi. Allah ’Sen Beni göremezsin,’ buyurdu. ’Ama şu dağa bak; eğer o yerinde durursa o zaman görürsün.’ Rabbi dağa tecellî edince onu paramparça etti, Musa da bayılıp kaldı. Ayıldığında, ’Sen her türlü kusurdan yücesin,’ dedi. ’Ben sana tevbe ettim. İman edenlerin de ilki benim.’) 2-Allah Rasulü muhammed aleyhisselam benzer konuda’Beni gören hakkı görür’buyurarak gönüllere yeni birışık tutmuştur 3- Huseyni sevda;Haksızlık karşısında mazlumun yanında olabilme ’Ahkemul hakimini’ mülkiyet hakkını Allaha Kullanım hakkı kullara verilerek ALLAH Adına ilahlığa son vermek 4-Lat ve Uzza;Daha önce Mekke de yaşayıp insanlara iyilikleriyle yön veren kişilerin,sembolik cisimlerini put şeklinde yaparak Allahla Aralarını bulsın diye elçiler edinilen şahısların saygı babında yapılmış görsel putları. 5- CEM;İnananların,Mazlumların bir yerlerde toplanarak sosyal yaralarına çare bulmak için toplanma emri;Bu cami olur, mescit olur ,sohbet evi olur, miting olur ;Vs,vs 6-Bezm-i Elest, Farsça’daki "sohbet meclisi" anlamına gelen bezm sözcüğüyle Arapça’da "ben değil miyim" anlamındaki çekimli bir fiil olan elestü’den oluşan bezm-i elest terkibi "Ben sizin Rabbiniz değil miyim" hitabının yapıldığı ve ruhların da "belâ / evet" diye cevap verdikleri meclis anlamında kullanılmaktadır. Kurân’da geçmişte Allah’ın Âdem oğullarından yani onların sırtlarından (veya sulplerinden) zürriyetini çıkardığı, kendilerini nefislerine şahit tuttuğu ve onlara "Ben sizin Rabbiniz değil miyim" diye hitap ettiği, onların da "evet" dedikleri anlatılmaktadır (A’râf, 7/172). Allah’la insanlar arasında meydana gelen bu sözleşmeye misâk, kâlu belâ, rûz-i elest, bezm-i ezel, ahid, belâ ahdi gibi çeşitli isimler verilmiştir. Kur’ân’da aynı konuyla ilgili açık veya dolaylı ifadeler çeşitli sûrelerde yer almaktadır (Rûm, 30/30).[1] Evvelden var oluş hikmeti, elest meclisine dayanır. Elest meclisinde bütün varlıklar Allah’ın “Elestü bi Rabbiküm” hitabına muhatap oldukları zaman evvela büyük bir heyecana ve coşkuya kapıldılar. Bu durum, sonradan paniğe dönüştü. Çünkü bütün varlıklar benlik sıkıntısına düştüler. Allah bir anlamda, “her şey benim, benden başka hiçbir şey yok” dedi. Peki insan ne idi? Bunun cevabını verememenin sıkıntısı içerisinde paniğe düştüler. Bu panik evet demelerini geciktirdi. Evet sözü gecikince de, Cenab-ı Hakk bütün âlemlere bir anlamda ”siz bilirsiniz. Kapatıyorum öyleyse!” anlamına gelen bir cereyan kesikliği verdi ve alemler, kendi üzerlerinde yavaş yavaş buruşmaya, kapanmaya, dürülmeye başladılar. Bütün alemler yok oluyordu. Ta ki Fahr-i Kâinat Efendimiz’in Kalb-i Muhammedi’sinden “BELÎ Allah” diye bir niyaz çıkana kadar. Allah o kadar mutlu oldu ki, bütün eşyanın yeniden var olmasına, yaşamasına izin verdi. Hatta bu izin verişteki coşku, gelecekteki varlıkların yaratılmasına vesile oldu. Elest meclisinde madde olmadığı halde, atomlar olmadığı halde, bu meclisten kaç trilyon sene sonra ortaya çıktıkları halde, o gün Efendimizin ‘BELÎ’ niyazıyla, Allah’ta meydana gelen coşku o kadar şiddetli oldu ki, bütün varlıklar gelecekte olmalarına rağmen o gün için varlık perdesine bir daha düştüler. Atomlar, galaksiler Elest Meclisine gelip Fahr-i Kâinat Efendimiz’in ‘BELÎ’ cevabının, niyazının cuşi ile raksettiler. Bu raksları öyle tescil oldu ki, öyle neşe ile oynadılar ki, Allah bu dönmeyi fizik kanunu haline getirdi. O elestte, Fahr-i Kainat Efendimiz’in etrafında coşkudan doğan bir hadisedir. Yoksa Cenab-ı Hakk cazibeye karşı koymak için merkez kaç kuvveti yaratmak zorunda değildi. Başka bir çareyle yaratırdı. Ama o coşku o kadar çok hoşuna gitti ki, Cenab-ı Hakk ondan sonra bütün varlıklara o anı hatırlatmak için dönme sırrını verdi. Dönme sırrı içerisinde ayakta kalmalarını mümkün kıldı. Ne kadar varlık varsa dönmeye mecburdur. Dönmeyen yok olur. İşte bu Elest Meclisinden gelen bir var oluşun sırrıdır. Fahr-i Kâinat Efendimiz’in Elestte ‘BELÎ’ dedikten sonra, Cenab-ı Hakk’ın bu müthiş coşkusu, müthiş rıza mutluluğu öyle bir doza geldi ki, Fahr-i Kâinat Efendimiz elestte mevcut olan bütün varlıklara bir hamd namazı kıldırdı. O zaman varlıklara dedi ki; “Allah’a bir hamd namazı kılalım”. Kendi imametinde bir hamd namazı kıldırdı. Bütün eşya, bütün varlıklar, melekler, bildiğimiz bilmediğimiz her türlü eczaa Cenab-ı Hakk’ın huzurunda hamd namazı kıldırdı. Bu hamd namazı kılındığı an Allah O’nun ismini getirdi; “Senin ismin Muhammed’dir dedi”. Hamd namazını en mükemmel şekilde kıldırmanın bil farz ilahi bahşişi oldu. Ve o anda bu isim intikal ettiği zaman Nur-u Muhammedi diye bütün evrenlere tescil oldu Kâlu belâ, insanların, Yüce Allah’ın birliğini ikrar, Rablığını tasdik ettikleri vakittir Elest bezmi ise, bu anlaşmanın yapıldığı toplantıdır Allah-u Tealâ, kıyamete kadar gelecek bütün insanların ruhları ve baba sulbündeki zerreleriyle bir anlaşma yapmıştır Bu anlaşma, Kuran-ı Hakim’de şöyle anlatılır: Mealen ; «Hani Rabbin (ezelde) Ademoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.» (Araf, 172) Mealen ; “Bizden önce babalarımız Allah’a ortak koşmuşlar. Biz onlardan sonra gelen bir nesiliz. Şimdi bâtılcıların işlediği yüzünden bizi helak mı edeceksin?” dememeniz içindir.» (Araf 173) Ruhlar, bedenlerine girmezden evvel, kendilerine hâs bir âlemde, yani “âlem-i ervah”ta bulunmaktadır. İşte ruhlar, o âlemde iken; Allah Teala, onlara; “Ben sizin Rabbiniz değil miyim” diye sormuş, onlar da “evet”demişlerdir. Yukarıda geçen ayet, bu şahitlik durumunu anlatmaktadır. Kurân-ı Kerim’de olay, Yahudilerden "Allah’a karşı sadece gerçeği söyleyeceklerine dair Tevrat üzerine söz alındığı" ifadesinden sonra söz konusu edilmektedir. Böylece Allah’ın ulûhiyyet ve rubûbiyetine dair bütün insanlardan söz alınmış olduğu da hatırlatılmış olmaktadır. (DERLEME ALINTI) 7-MEYGEDE;İnsanın; Nefsani arzuların TMEYULÜ İLE RUHSAL Hakikatlere erişmek için gerçekleştirildiği İradei Cüziyesinin tercihiyle MEŞREBİNE göre dizayn ettiği Toplantı evi |