boşluk..Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Bir kapı aralığından tedirgin bakışlarını izliyorum..henüz kırmadığın aynalardan..gitmiyor ve gelmiyorsun/eksik adımların/eksik topuklarıyla..altdudağını alıp dişlerinin arasına, savurup saçlarını n’densiz rüzgarı bekleme..sabırsız kanatları böyle yorulur kuşların ki vur kafanı yastıklarına..ben,bir uyku bulamadım hiç tarifsiz ki tabirlerin derinliğine düşüyordu her rüya/anlam..eksik tanım ve hal..sıra sonu öğrencilerinin resmi törenlerde konuşmaları gibi tutamadım ne yüreğimde nede aklımda çünkü/işte sırf bu yüzden buradan izliyorum seni..
sen kimsin? diye düşünmeden........ (...) boşluklarını istiyorum senin. tuvalinde renk renk pencerelerine ve kelime aralarına sığan boşluklarını ki dokunduğumda tenine pencereden dağılmış perdeler gibi gömüleceğim çukurlarına çünkü ovuşturuyorum bebeklerini gözlerimin. bir odanın içinden geçip, yatağınının köşesinden dönen bir ışık/ kent aydınlığında baskı yaparken soğuk bir havada üşümeden bir duman yükseliyor, parmaklarımın arasından. bir yangın. çok uzakta değil hayır, kulağımı teğet geçip nefesime/ dilime ve ucuna ki bir söz, harita ve yol olmadığında seni anlatıyorum çünkü içindeyim/ ıslak bir bahar gibi. üç kış ve kırıp tabletlerini boyadılar hüznün rengine siyah mısır soyu. kal orda. dur ama kal. kendi dışımızdan içimize karıştık sanki uzun zaman önce. Nil değil hayır, tuzun karıştı suyuma ve ıslandı kav.mim. benim en güzel yasam sen halkım sen devletim/ sen kadınım ki kal orda. ve hala dur ama kal. değişiyor her şey yokluğunda. yokluğun kalabalık, yokluğun kavgalı ki dizlerimin eti soyuluyor bu eğer bir sınavsa. bütün değil/ kol kola girmiş bir zıtlık var, zamansal bir boşluk. karşı sandalyede somurtkan bir madde hava/su/toprak/ateş göğüs kafesinden yarılır ve özgür kalınca kanatları kuşların masal kadar oluşur zamAN. anlamaya çalışıyorsun biliyorum. bir daha oku şimdi ve şu anda sokaklarına savruluyor çıkmazlarına açılıyor perdelerim. çatılar/kurdeleler/kuleler ki İstanbul kadar. hasret/TEN.. dudağının içini zorlayan bir ısırma isteği avuç içinde birkaç damla. minnacık bir an/ seni seni diyorum serseri/m seni kainatın tüm dilleriyle aradım bilindik. çıkıp omuzlarına, damlayıp saçaklarından perdelerinden sarkmak için ruhuna ki şekilsiz izler çiziyorum aynalarına. uzuvlarının yerini değiştiriyorum. biraz önce bulduğum bir gövde gibi. işaretleri silinmiş yollardan/patikalardan yokluğunda mide ağrılarına sebep, sağlığı tarif etmek gibi deneylere ve gözlemlere dayanmayan, bir sanı/ sanma biçimi bu yüreğine çöreklenen bir AN-la yürürsün teçhizatsız dalıp derinlerine en değerli batığını bulursun ki yudumlarsın/ İçtiğin kadar ıslanırsın gırtlak gırtlak ve öldüğü kadar çoğalır sular. benim mavi yanılgılarım var, cevaplandırılmak için sorulmayan sorularım/sorgularım ışıklar içinde bir gölge yüreğim derin/ okyanuslar yıkanıyor içimde. yüreğim boşluk alabildiğine ki ulaşılmaz iç tavan. kuşları bile var baharlarımın kanat/kanat ve ciğerlerimde kelebekler Ebabil/Anka ve Kaf yelesinden çekiyorum kısrakların toynakları arasında delice bir savaş/ tutku ve ateş.. dokunan sen misin? omzuma, aç gözlerimi dil ucumda erdemli bir bekleyiş, susmanın erdemli hali ve boşlukları odaların ıslık ıslık.. soğuk/buz’un bile üstünü yalıyan yel/ rüzgar ve dağılıyor saçları hücrelerimin kıpırtısız bir su kadar azalırken zamAN… (...) |