Bir Mecnun geçiyor ömrün Sonbaharından Su ateşin, ateş suyun dengi değil artık Hiçbir yağmur söndüremiyor bu yangını Değil mi ki belki yalnızca ikimiz Herkes uykusundayken geceyarılarında derin, Kalktık, ay ışığını fener yaptık, düştük yollara...
Kum ve su; sevişmeler usul usul Yoktu yüreğimizin hiç kimseden korkusu Tenimizden aktı A(ş)kdeniz Hiç sönmeyen ateşin başında Çıralı Yanartaş’ta Aşk ile şarabın tadına bakarken biz Akrepçe sokulduk tenine birbirimizin...
Acısını aldık bir zehrin Kızılırmak kıyılarında gönlümüze düşen Erciyes ile Hasan Dağı doruklarında Savrulan küllerin Eylül rüzgârında Biz değil miydik küllerimizi bölüşen Çıngı çıngı uçuşan alevlerin Ateş dansında geceler İncitmeden tuttuğum belinde Parmak uçlarım omurlarına dokunur Göz göze inceliğini inceler...
Şimdi artık mevsim kış, Yağmayınca güz yağmurları yeterince Her yan kurak; Soğuk bir karayel ortalıkta Kurumuş nehir yatakları Sürüklenmiş Sürüklenebileceği yere kadar Tükenince gücü suyun Harmanıyla yığılıp kalmış Önünde gözlerimin Yelinde seline kapılan, günlük, sedir Sandal ağaçlarının son yaprakları...
Uğultulu ormanlar vardı bir zamanlar Kimselerin çıkmadığı,çıkamayacağı Doruklarından esen rüzgâr Türküler söylerdi ayışığında Sevdayla kumral saçlarını okşayarak...
Yabangülleri ateş rengi açardı Ölüyü dirilten sesler yükselirdi Güllükdağı’nda, Arasında yüzlerce mezarın Termessos antik kentinde Alketa’nın yanıbaşında Kartal ve yılan Kalkan ve mızrak Şaha kalkarken doludizgin bir kısrak Lâhitlerin içinden tomurcuklanıp Yüreğime derinden saplanırdı...
Dudağında Yanağında, Dut / ağında Yan / ağında Sevda ile hasretin Fazlası var Damla eksiği yoktu...
Ben seni severdim Sen beni Dolar taşardı Gönül sarnıçları...
Aynı gövdeden köklenip Güneşe yükselen Yan yana iki dal gibiydik, Uçuşur gözlerinden Saçlarından kayıp Yıldızlar düşerdi içimize...
Ne ekmek ne aş İstemezdik kimseden, Susuzluğu dert edinmedik hiç; Ay ışığında aşk Geceler boyu yeterdi ikimize...
Seni sevdayla koynumda büyüttüğüm Kafdağı’nın ardındaki Masal ülkesinde, düşlerine dalıp, Kaldırım taşlarında Boylanan çimenlerde Sevdayla hasretini güttüğüm O kentten geçerek geldim!..
Su mu çıktı ki yerimden; Seninle yeniden doğduğum şehrin Sokaklarını Evlerini Kaldırımlarını terk edip kaçtım; Neden ortasından yürüyorum Sevdayla yıkanmış Çakıltaşlarına basa basa Kaynağından kurumuş bir nehrin?!
Sevgilim, sen elvedasız gittin Boynu burulmuş kırılmış Taze sürgün filiz Körpecik bir asma yaprağı gibi Kopardılar seni dalımdan; Tutunmak isterken sen Kıvranıp kol uzatarak; Ateşin izinden Yanartaşlara basa basa geçip Sırf senin yüzünden Vedalaşmak için geldim buralara...
Yosun tutan taşlara basma Gözümdeki yaşlara bakma Sonbaharla Son yaprağını dökmeden, Esen yelde Sarmaş dolaş Kucaklaşıp, koklaşarak Doyasıya birbirini öpmeden Ardımda duran Yüz yüze bakan Beti benzi gazel kesmiş Yaşlı iki çınar ağacına bak; Elveda diyorlar Bir nehrin iki yakasından Hüznü kuraklık ile Sarıp sarmış Sararmış yapraklarıyla Asmalarca kol uzatarak...
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
BİR NEHRİN İKİ YAKASINDAN şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
BİR NEHRİN İKİ YAKASINDAN şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.