SONBAHAR RÜZGÂRLARIŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Değerli Arkadaşım Sn. İrfan Yılmaz’ın eleştirisine cevaptır:
ELEŞTİRİ / YORUM Kalbimi dağlıyorken karasevda sam yeli Umudu buyduruyor hazin yıldız ayazı Bu şiirin yazılma sebebinin sonbaharla birlikte rüzgârlardan, özellikle soğuk kuzey rüzgârından bahsetmek olduğunu belirteyim. O nedenle içinde mümkün olduğunca rüzgâr ismi geçmiştir. Samyeli, yıldız, lodos, karayel, kasırga, fırtına, bora, poyraz gibi… Burada dağlanan bir kalp ve kavurucu bir çöl rüzgârı uyum içinde olup, alt dizedeki buydurmak, hazin, yıldız ve ayaz sözcükleriyle tezat teşkil etmektedir. Yıldız kuzey rüzgârıdır. Tenasüple tezat birlikte boy göstermektedir. Öyle bir yanmak ve öyle bir donmak, uyumlu ve zıt sözcüklerin bir arada kullanılmasıyla sanırım bundan daha iyi ifade edilemezdi. Buydurmak ve dondurmak olayında, donmak fiili daha sonra kullanılacağı için aynı sözcüğü iki kez kullanmaktan, yani tekrardan kaçınmak istedim. Halk edebiyatına ait olan bu türde yöresel sözcüklerin de kullanılması gerektiği kanısındayım. ”Gönlümü titretirken kara sevdanın yeli” Bu dizeyi seçenek olarak sunmuşsunuz. Kara sevda yakıcıdır. Titretmez, yakar! Yel az kalır onu ifade etmek için. Yel, belli belirtisiz bir esintidir. Çok da tesiri yoktur. Aşkın kavuruculuğunu ancak sam yeli gibi yakıcı bir çöl rüzgârı tam anlamıyla ifade edebilirdi. O nedenle şöyle bir ürpertebilecek hafif bir esinti yerine yakıp dağlayıcı sam yelini tercih ettim. Üstelik karayel sözcüğündeki yeli de tekrarlamamış oldum. Kara ve sevda sözcükleri halk ağzında o kadar kaynaşmış ki, imla kurallarına baş kaldırıyor ve ben düşündüm ve bitişik daha şık duracaklarına karar verdim. Karaca Oğlan pek de anlamlı gelmiyor ama Karac’oğlan harika!.. Öyle değil mi!? Bu da böyle bir seçim işte! Zaten zamanla o kuralı değiştirip, kara yel nasıl karayel halini aldıysa kara sevda nedeniyle kavuşamayan bu birbirine âşık iki sözcüğümüz de sonunda kaynaşarak vuslata erecekler. Umudu buyduruyor hazin yıldız ayazı Bu mısrada sadece U uyumu değil, Y uyumu da var. “Hazin’’ yerine ’’acı’’ kelimesini neden mi kullanmadım? Sadece harf uyumu için anlamdan vazgeçmemek için… Orada İ uyumu yok olabilir ama “hazin” ve “ayaz” arasında A ve Z sarmaş dolaş… Bilirsiniz ki aradığınız uyum, sadece sesli harfler arasında olmaz. Sadece asonans yok ki edebiyatta! Asonansın yanı sıra Aliterasyon diye bir şey de var! ”Gözlerimde buz tutmuş lodosların beyazı” “Buz tutmuş buzulların beyazı” mı deseydim!? Sizce daha mı anlamlı olurdu!? Burada buzullar mı var! Rüzgârlardan bahsediyoruz. Kullanabildiğimiz kadar çok rüzgâr adını bir araya getirmeye çalışıyoruz. Bunca rüzgârın içinde buz getirmek için kutuplara gitmeye ne gerek var!? Hiçbir şair şiirini açıklamaz ama ben size bu dizeyi açıklayayım ki aklınız kutuplarda kalmasın. Şairin gözyaşları gözlerinde donmuş. Gözler, lodoslarla donmuş. Sular donunca beyazlaşmazlar mı! Ya göz akı üstündeki görünümü nasıl olur? Hayale sınır yok! Yaz çiz, karala!.. Şair, lodosları gözlerinde gözyaşlarıyla bembeyaz buz haline getirmişse, imgelerin kralını yapmış demektir! Bu zamana kadar hiçbir şair gözlerdeki hasret yaşlarını lodoslarla donduramamıştı, ben dondurmuşum. Daha ne!? ”Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı” Bu dizenin görevi bilinmektedir ve özenle seçilmiştir. Şayet ’’mahrumiyet’’ yerine ’’mahkûmiyet’’ olsaydı, anlam bir yerle, bir mekânla sınırlandırılmış olurdu. Halbuki mahrumiyet her güzellikten… Güneyden, yazdan, sevgiliden, sıladan, yakınlıktan… Saymakla bitmeyecek kadar çok sıcak ve ılık yer, mevsim, kişi, hava ve duygudan mahrumiyet söz konusu… Bir yerde bir şeye mahkûmiyet değil, anlatılmak istenen. Arzulanan her şeyden mahrum kalmak… İşte “mahrumiyet” i “mahkûmiyet”le değiştirmek istemenize sebep olan sözcüğe geldi sıra! “Serapa’’ başka bir şey, ’serap’’ başka bir şey! Ne isimden ne de seraptan bahsediyorum! SERAPA: (Belirteç) Bütün olarak, tümüyle, baştan ayağa, baştan başa. SERAP: (Ad) Çölde, uzaktan su ve yeşillik gibi görünen ışık yanıltmacı. Ben SERAPA diyorum, siz serapla ilişkilendirmeye çalışıyor, en büyük yanılgıya da burada düşüyorsunuz. Yüreğim harlandıkça kara talih kara el Savurdu sonbaharın eteğini karayel Burada da başka bir hataya düşmüşsünüz. Yüreği harlandıran gizli olan sözcüklerdir. Aşk alazı, hasret rüzgârı… Bunlar yakıcı sözcüklerdir. Karayel soğuktur. Yüreği harlandırmaz, aksine ferahlatır. O zaman anlam kökünden bozulur! Kara talih, kara el, karayel, sonbaharın eteğini savuran etkenler… Burada anlatım hatası değil, anlama noksanlığından söz edilebilir. ”Meltemle ne mutluyduk nasıl geçirdik yazı” yerine: “Meltem esintisiyle yaşarken mutlu yazı” denmez. Şiirde devrik cümleler, kırık anlatımlar olur. Meltem dedikten sonra neden esinti diyeyim ki!’? Meltem zaten esintidir. Çok hafif bir güney rüzgârıdır. Bunu bilmeyen var mı ki o dar yerde açıklamaya ya da pekiştirmeye gerek duyayım!? O nedenle sunduğunuz seçenekteki anlatım nesre yakındır, öyle bir söylemde şiirsellik yoktur. ”Meltemle ne mutluyduk nasıl geçirdik yazı” Burada yazın bitmesi, orta yaş döneminin bitmesi demektir. Aşkın doya doya, kıyasıya yaşandığı dönem diyelim. Sonbahar, daha sonraki çağdır, bildiğiniz gibi. Bu şiirde, yaz aşkının yanı sıra insan hayatının çağlarından da bahsedilmekte ama bazı okuyucu bunu ayırt eder, bazısı edemeyebilir. Ayrıca meltem, okyayıcı ve serinletici bir rüzgâr olup, özlenen, beklenen, mutlu edendir ki bu sözcükle, o mevsimdeki, aynı zamanda o çağdaki huzur ve mutluluk veren her şey birden anlatılmaktadır. Tek sözcükle pek çok şey… Bu da bir sanattır. Dikkâtinizi çekmek istedim. Buradaki anlamı sadece esinti gibi kuru bir anlam değildir. Derinliğine bakmalısınız. ”Rüzgâr ıslık çalıyor yağmur mırıldanıyor Ağaçlar dans ediyor çimler kımıldanıyor İçimde biteviye bir ses fısıldanıyor Hüzün eşlik ediyor hazan çalıyor sazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı” Bu bentte sonbahar tasvir ediliyor. Bir sahne gözler önüne seriliyor ve seslendiriliyor. Buraya kadar tek ses vardı. Şairin sesi… Burada çok ses var. Burada tam bir cümbüş var. Mırıltı, kıpırtı, fısıltı, şırıltı, hüzünlü türküler… Üstelik biteviye bir iç ses… Tebrik edilesi bir durum saptaması… Öyleyken beğenilmemiş olmaması çok garip! Ben gerekenin gerektiği gibi verildiğine karar vermiş böylece kaydetmişim, gerekeni verememiş olduğum kanısında olan şair arkadaşlar, gerekenleri içeren nazireler yazabilirler. Mutlu olurum. ”Çiselerken yağmuru, ıslık esen rüzgârın” Rüzgâr ıslık esmez. Onun için böyle yazılamaz. Islık çalabilir. Rüzgârın ıslığından bahsedilebilir. Islık esen rüzgâr diye bir şey yoktur, olamaz! Bunu kimse kabul edemez! ”Ağaçlar içli raksın, çimenler ahuzarın” Hani bunu gerisi? Anlam muallakta sallanmakta… Nereye oturtacaksınız bu dizeyi? Raksın, ahuzarın nesi? Ne olmuş bunlara? Yok! Anlamsız kalmış arada… Ne için? Yer doldurmak için… Benim böyle boşlukta, ortada anlamsız anlamsız duran, yer tutucu dizeler kullanmaya ihtiyacım olmadı, olmaz! ”İçimdeki fısıltı ikrarıdır inkarın” İnkâr olur. İnkar olmaz! Ne ikrârı? Neyi inkâr ediyoruz? Burada böyle bir şey yok! Ne inkâr var ne itiraz ne de ikrara gerek!.. Uyak yapacağım diye saçmalamaya gerek yok! O nedenle bu şiire böyle bir dize yazılamaz! Tamamen alakasız çünkü. ”Şeklinde kendimce yeniden düzenledim.” diyorsunuz ki hiçbir şair, hiçbir şairin şiirine müdahale edemez, asla restore edemez, kendince düzenleyemez! Ancak nazire yazabilir, sadece ve sadece seçenek sunabilir, tavsiyelerde bulunabilir. Hayallerimi yıktı kasırgası hasretin Olumsuzluktan yana emsali yok kesretin Yağmur fırtına bora zerresi yok nusretin Zamansız ayrılığın fena vurdu poyrazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı ”İlk iki mısranın…” demişsiniz. Mısranın olmaz. Mısraın olur. Orada N düşer. Ünlü düşmesi deniyor. ”Düşlerimi savuran kasırgası hasretin” seçeneğini sunmuşsunuz. Bence yetersiz… Savurmak ayrı şey, yıkmak ayrı şey! Bir bina yıkılınca yeniden yapılması gerekir. Kökten mahvolmuştur! Savrulan, nesnelerdir ki bulunur, toplanır, bir araya getirilip yerlerine konabilir. Burada şair, bir yıkımdan söz etmekte… Onun için o sözcük yetersiz kalmaktadır. Ondan tercih edilmemiştir. Bu bir! İkincisi, etekler savruldu zaten bir de düşleri mi savuracağız!? Tekrar olmaz mı!? Yeter savrulan, savrulduğu kadar savruldu zaten. Başka öneriniz varsa alayım. ”Hayaller bile acı emsali yok kesretin” Neyin kesretinin? Demezler mi adama!? Kesret sallantıda, boşlukta… Bunlara dikkat edin, lütfen! Şair, olumsuzlukların kesretinden, çokluğundan bahsediyor. Kesret sözcüğünü sadece uyak yapmak için kullanmamış. Bilinçli kullanmış. Kullandığınız sözcük nereye dayanacak? Cevap yok! Muallakta… Yorumunuz için teşekkürler… Umarım herkes için faydalı olmuştur. Yorumuma da cevap yazabilirsiniz. Sabahlara kadar şiir tartışabiliriz. Bu beni hiç mi hiç rahatsız etmez! Aksine son derece mutlu eder. Tenezzül etmişsiniz, değer ve bu kadar emek vermişsiniz. Ben de sadece GÜNÜN ŞİİRLERİ ve YAZILARI için emek sarf ederim ama döktüğüm emeğe değecekse… Değmeyecekse tek sözcük bile yazmam. Çünkü zaten iler tutar yeri yoktur! Demek ki şiirimi önemsemişsiniz. Ben yoruma cevap da, şiirime savunma da yazmam, genelde. Nasıl olsa şöyle dediler böyle dediler diye her akla uyarak şaşkına dönecek değilim! Tek harfine dokunacak da değilim. Ben düşünmüş, ben öyle olması gerektiğine inanmışım. Hatasıyla kusuruyla evlat benimdir. Kaşını koparttırmam, gözünü oydurtmam. Buna gerek de duymam. Yorumunuzu, bu zamana kadar yaptığım gibi etkin yorum seçeceğim. Ben övgüden çok yergileri seçerim. Merak etmeyin. Çünkü övgüden yazan dahil kimseye fayda gelmez. Eleştiriden, yergiden çok kişi istifade eder. Bunca sözden sonra bir nazire beklerim sizden. Sevgiler, saygılar… Onur BİLGE
Kalbimi dağlıyorken karasevda sam yeli
Umudu buyduruyor hazin yıldız ayazı Ruhumu okşuyorken aşkın efsunlu eli Gözlerimde buz tutmuş lodosların beyazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı Yüreğim harlandıkça kara talih kara el Savurdu sonbaharın eteğini karayel Hayallerim yerle bir umudum sarı gazel Meltemle ne mutluyduk nasıl geçirdik yazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı Rüzgâr ıslık çalıyor yağmur mırıldanıyor Ağaçlar dans ediyor çimler kımıldanıyor İçimde biteviye bir ses fısıldanıyor Hüzün eşlik ediyor hazan çalıyor sazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı Hayallerimi yıktı kasırgası hasretin Olumsuzluktan yana emsali yok kesretin Yağmur fırtına bora zerresi yok nusretin Zamansız ayrılığın fena vurdu poyrazı Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı Onur BİLGE D İ K K Â T İ N İ Z E !.. SERAPA: (Belirteç) Bütün olarak, tümüyle, baştan ayağa, baştan başa. SERAP: (Ad) Çölde, uzaktan su ve yeşillik gibi görünen ışık yanıltmacı. ELEŞTİRİ / YORUM şiirin hikâyesindedir. |
Dağlamak.Kızgın bir demirle can yakmak
"Kalbimi dağlıyorken kara sevda, samyeli"
Sevmek kalbe şifadır.Oysa benim sevdam sam yeli
Neden?
Ümit yok sevilmeye, değilki umut olsun.
Tam bir çaresizlik hakim ilk beyit'e
Bu yüzden sıcağa tezat soğuk
"Umudu "donduruyor" hazin yıldız ayazı"
hazin burada uzak ve tek başına özellikle kış
aylarında koskoca gökyüzünde bir yada iki yıldız
olur mesafesinden dolayıda her zaman ışıldamaz
ara sıra kaybolup gözüktüğü için yıldız olduğundan
bile emin olunamaz.
Bu teşbihle
Deniyor ki o yıldız kadar bile şansı yok
kalbime düşen hüznün sevinci bulmasına
"Ruhumu okşuyor ken aşkın efsunlu eli"
Dip köşe bildiğim bu çaresizliğe rağmen
sevmekten alamıyorum kendimi .Denmiş ustaca
"Gözlerimde buz tutmuş lodosların beyazı"
Yine sıcak ve soğuğa atıf var.
Çevreye ısı yani tebessüm ve şirinlik
olarak yansıyan tavrımın.
Donmuş göz yaşlarım olduğu fark edilmeyecek bile
BEYAZ imgesine saklanmış olağan üstü bir
teşbih. Tertemiz duyguların yine tertemiz
SU ve Kimsesizliğin remzi olan BUZ içine
hapsedilişi mükemmel
"Serapa mahrumiyet bu ne aykırı yazı"
Çepeçevre mahrumiyet .........bu ne aykırı yazı ?
İlk durak: İmkansız diyor bize. İkinci dilimde ise
Bu asla yazgı olamaz.Bu belli ki benim hatam
Diye bilmiş; Rabbini bilen bir kalbin, nedamet
ve çaresizliğini ifşa edişi
Bu kadar la sınırlı mı elbette değil.
Fakat. Şiir: Düz yazıyla anlatılamayacak metinlerdir
Anlatılamıyor işte
Anlatıla bilse şiir olmazdı zaten.
Bu yorumdan hareketle şiire yeniden bakılır
temennisiyle
Gönülden tebrik ediyorum sizi ve kaleminizi.