ihanet kuşları çoğaldı yarasalar vampirler gibi gecenin karanlığında geldiler yapıştılar tenimize kanımızı iliğimize kadar sülük gibi emdiler...
oysa biz ebabilleri bekliyorduk kum fırtınası yaratıp çölde yağacaktık üstüne Abraham tanklarının, onlar havalanıp Amerikan üssünden başkentin üstünde döndüler gökten ateş yağdı Türkiye Büyük Mllet Meclisi çok ağır yara aldı, inanamadık gözlerimize ne masal ne de rüyaydı bu, gerçekti gördüklerimiz; başımıza döndüler(?)
kimden aldılar cesareti besleyip büyüten kimdir bunları koynunda?!
ah bu hain kuşlar sürüsüyle kara kara çeneleri keskin bıçak darmadağın Ankara, zifir zindan duman oldu ayeti kerime Bakara dillerinde makara(!)
buymuş demek ilâhi hikmet(!) ’Tanrının lûtfu’(?!) bu yoklukta bu karmaşa çıkmaz sokaklar, açmazlar gökten yağan ateş baştakilerin canına minnet!
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
TANRININ LÛT'FU(?!) şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
TANRININ LÛT'FU(?!) şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
nesini söyleyim canım efendim
gayri düzen tutmaz telimiz bizim
arzuhal eylesem deftere sığmaz
omuzdan kesilmiş kolumuz bizim
sefil ireçberin yüzü soğuktur
yıl perhiz tutmuş içi koğuktur
ineği davarı iki tavuktur
bundan gayrı yoktur malımız bizim
reçberin sanatı bir arpa tahıl
havasın bulmazsa bitmiyor pahıl
tecelli olmazsa neylesin akıl
dördü bir okkalık dolumuz bizim
benim bu gidişe aklım ermiyor
fukara halini kimse sormuyor
padişah sikkesi selâm vermiyor
kefensiz kalacak ölümüz bizim
evlâtda babanın sözün tutmuyor
açım diye çift sürmeye gitmiyor
uşaklar çoğaldı ekmek yetmiyor
başımıza belâ dölümüz bizim
zenginin sözüne belî diyorlar
fukara söylese deli diyorlar
zemane şeyhine veli diyorlar
gittikçe çoğalır delimiz bizim
sekiz ay kışımız dört ay yazımız
açlığından telef oldu bazımız
kasım demeden buz tutuyor özümüz
mayısta çözülür gölümüz bizim
tahsildar da çıkmış köyleri gezer
elinde kamçısı fakiri ezer
yorganı döşeği mezatta gezer
hasırdan serilir çulumuz bizim
zenginin yediği baklava börek
kahvaltıya eder keteli çörek
fukaraya sordum size ne gerek
düğülcek çorbamız balımız bizim
serdari halimiz böyle n'olacak
kısa çöp uzundan hakkın alacak
mamurlar yıkılıp viran olacak
akibet dağılır ilimiz bizim
Aşık Serdari