YAŞAMIN GERÇEĞİ ESKİŞEHİR'İMHer sabahında Bir gümüş rüzgarı eserdi yüzüme Isıtacak gibi olurdum yüreğimi Özlem dolu çocukluğumda İliklerdim siyah önlüğümle Annemin kola yaptığı beyaz yakam Elma şekeri sokağında Ayva kokusu dolanmış Akasya kokuları arasına Papatyalar açmış rengarenk Güler yüzlü öğretmenlerime Koşarak giderdim okuluma umutla Gül açardı her baharında Sen gülünce Eskişehir’im Yüzün sımsıcak her baharında Ağlayınca gam düşerdi hüznüne Salınırdı ılık sular dereler boyu Islak çamurlu sokaklarına dalıp çıkarken düşlerim Sen gülünce güller açardı gönlümde Izdırab dolu boş caddelerinde Gençliğim sende geçti ey güzel Eskişehir Özlediğim her günümde sen vardın Gençliğimde bile hamam yolunun Çalışırdım kendimce çabalardım Sırtımda bir kambur yokluğum Sınandım bir hamal türküsü ile Anımsarım yokluğumu bir bir çaresizlikleri Çocuksu al yanaklarımda Arar olurdum dostları gülümseyerek Yemyeşil parklarında Ağladığım da oldu çok zaman Yorgun kalıp odun pazarında Güldüğüm de oldu Koşup oynadığım kırlarında Sızlandığım da oldu yalnızlığımla Göz koyduğum da oldu Yine vaz geçemedim Gidemedim başka bir ile Yaşadığım çocuksu günlerimden Ayrılamadım asla şehrimden Donan hatıralarım olurdu bazı Göz bebeklerimde yuvarladığım Donan saçlarımı kopardığım tellerini Unutamadığım öğrenciliğimde Öylesine özünden içtiğim kitaplarım Bir anıdır hala öğrenciliğim Öğretmenlerimdir feyiz aldığım anılarda Unutamadığım arkadaşlarım O tatlı günlerim film şeridi gibi Her bahçesinde kır çiçekleri Donmuş dudağında suskun yürekleri Islanmış hatıralarla ısıttığım Bekleyen koynumdaki sevdam Kirpiklerimin ucuna bıraktığım umutlarım Karla boğuşan isli sokaklarında Eskişehir’im Kömür karası hatıraları yanar sobalarında Tüten is kahır dolu bacalarında Patlayan kestane kokusu yayılır Kuru soğuğuna aldırmadan Bir tarhana çorbası bir de acı soğan kırdın mı Gün yayılır kara kışında olsa bile Her biri bir albüm olurdu Islanan tutku dolu hatıralarımın Elimde susamlı simidin kokusu Mis kokusuyla yemyeşil parklarında Yudumlarken tertemiz nefesini kelebeklerin Şurup gibi gelirdi çeşmesinden içtiğim sularının Unutamadığım anılarım gelir gözlerimin önüne Her satırında okuduğum kitaplarımın Sınav günümün stresi boğuşurdu benliğimde Sorgulu dakikaları dinlenirdi Atatürk lisesinin ıslak kanepelerinde Kışları sert geçerdi şehrimizin Tezeklerin kül kokusu yayılır isli duvarlarıma Evlerin çatıları sökülürdü esen rüzgarlarından Ta yüreğinden koparcasına iniltili Suskundur kuşların sesleri Soğuklarında sessizce boğuşur yokluklar O güzel ezan sesi kaplardı caddeleri Bereketi vardı ramazanların Tadı kalırdı damağımızda ağda tatlısı Pidesi iftar sahurlarında Her bayramında dolandığımız Bayram şekerlerindeki çocukluğum Kimilerin kapıları çalınırdı açılmayan Her misafirin nasibi serilirdi sofralarına Nasıl gitsin ki aklımdan o çocukluğum Yaşadığım gençliğimdi dar sokaklarında şehrimin Bir filim şeridi gibi geçer gözlerimin önünden Ecdadımın geçtiği sokaklarına Ağıtlar yakılırdı duyulası Hala aynı ihtişamıyla dolu Eskişehir’im Behçet Bük 1396/11.5.2016 02.30’ |