KAYIP GÜL (7)
Bugün bir başka benim için
Buruk bir bayram sabahını andıran Hüzün dolu sinem; gülmeye ve huzura aç, Gün belki bugün doğdu ve sana hasretim şu anda Ve sana muhtaç.. Oysaki EDİLE; seni sevmeyi, sevmenin hikayesini yazabilirdim.. İçimdeki kelimeleri bir dökebilsem şu kağıda, iki nehir gibi sineme varan ışık hüzmesi gözlerini, serin bir meltem edasıyla çehreme çarpan o kahve renkli, beyaz köpüklü; Bal tadındaki, güneşten süzülen ipeksi tel tel dalgalı saçlarını her okşayışımı, içimi eriten o enfes nefesini dile getirebilsem, dökebilsem kağıtlara, isyana bürünmese kalem, yokluk göstermese , Ziyana girmese mürekkep, içimdeki yakamozlar kıskanmasa; anlatabilse, dökülebilse inci inci sözcükler.. Oysa ki ben EDİLE; Sancılı yüreğim ile cümleler arasında Anlatamadan, dile getiremeden derdimi; ölüp ölüp inliyor, Ölüp ölüp diriliyorum. Sana meftun olmak, sana aşk ile bağlanıp seni sevmek , seni özlemek; Hicranla yanan gönlümü O kapının eşiğine Her dem yüz sürdürmek. Ey EDİLE; Özlemek ölmek mi sence, bilemiyorum Belki de özlemek; Ölüm ile yaşam varlıkla ile yokluk arası bir şey olsa gerek kalbimde hep yemyeşil yeşeren ama bir türlü boy boy filizlenip başaklarını yükseltemeyen, çorak ve kurak çöldeki kum, yeryüzündeki kızıl topraklar gibi bir kırabilse kabuğunu, bir aşabilse ruhundaki çamuru, dökebilse, serebilse sere serpe içindekini, nasıl dirildiğine sende şaşarsın; şaşarsın EDİLE... Biliyor musun hayret ediyorum, Şaşıyorum kendime, seni sevmenin ve sana tutkun olarak kalabilmenin; Destanını, kitabını yazacaktım bir de bakmışım ki; seni özlemenin kitabını yazıyorum mürekkebimle. Sana dokunamamanın acısını hissediyorum kalbimde, Şu naçar kalınan bedenimde kanım donuyor sensiz, hiç bu kadar acizkar olmadı, Ve hiç bu kadar çaresiz. EDİLE.. Murat AYDIN |