İSTANBUL MERHABA
Ah İstanbul gelmedin düşüme
Acı kahve içmek istemiştim kız kulesinde Dua etmek Sultan Ahmette Nakkaş tepede dalmak seyrine Boğazı kapatacaktım trafiğe Bindirecektim seni gemiye, gelecektin şehrime Açmadım gözlerimi her an gelebilirsin diye Martılarını okşayacaktım, bir de nazarlık kanatlarına Ayaklarımı daldıracaktım tuzuna Ömrü hayatımda bir kez geldim ben sana Sıra sendeydi gelmedin bana Balığı ilk kez sende tatmıştım süslü bir kayıkta Tadı halen damağımda Ah İstanbul gelmedin sokağıma Yakmıştım bütün lambaları senin uğruna Aşk hikâyelerini dinleyecektim merakla Taşı toprağı altın diye gelenlerin vardı sonra… Ümit ettiklerini buldular mı koynunda. Şiirler yazanların var mı halen çamlıcada Yorgun bedenini dinlendirecektim çamlığımda Fatihler cesaret buldu güzelliğinin karşısında Yarıştılar, bayraklarını dikmek için surlara Toprak ve sudan öteydin Kendi başına renkli bir medeniyetsin Meydanları süsleyen gençlerin Medeniyetler mozaiğinin annesisin Camilerin kiliselerinle güzelsin Keyfini çıkartmalı yedi rengin Hüküm sürenlerine bereketli rahmin Ah İstanbul gelmedin odama Kimsesiz gece bekçilerin için… Çaycıda çayım kaynamakta Üşümüş bedenleri büzüşmüş banklarda Isınacaktık karşılıklı çayın buğusunda Fasıllar gülümseyecekti dudaklarında Göz kapakların kapanmaz… Uykunda kandıracağım yoksa Uyku çağırıyor beni mehtapla Gelmedin ben geleceğim sana Kim bilir buluşuruz belki bir gün Beyoğlu’nda Küçük bir sandalda kahvaltıda Eski bir şarkı özlem solumakta... “Şimdi İstanbul da olmak vardı” Hazır mısın beni köprüde karşılamaya. İstanbul merhaba. Zühal Z... 27.03.-29.03.2008 "şimdi İstanbulda olmak vardı" şarkı sözüdür. |
Şaban Aktaş tarafından 3/31/2008 8:18:29 PM zamanında düzenlenmiştir.