İnceleme
Kitabın Adı: Teyzem LATİFE
Kitabın Yazarı: M.Sadık Öke , Fatih Bayhan
Yayın Evi ve Adresi: PEGASUS Yayınları, Gümüşsuyu Mah.
Osmanlı Sk. Alara Han No:27/9 Taksim / İSTANBUL
Kitabın Basımyılı: Nisan 2011
Kitabın Konusu: Kitabın en kısa ve en açık olarak konusu, ‘Atatürk’le geçen bir ömrün saklı kalmış hikayesi’dir.
Kitabın Özeti: Bu kitabın öncelikle yazılış amacı M.Sadık Öke’nin kendini teyzesine sorumlu olarak hissetmesidir. Kitabında giriş bölümünde bu konudan uzun uzun bahsedilmiştir.
Latife Hanım Uşakkizadeler ailesinden bir bayandır. Uşakkizadeler ailesi aslında çok eski kökenli bir ailedir. Ve o devirde en önde gelen zengin ailelerdendir. Kökenleri ismindende anladığımız gibi Uşaktadır. Fakat sonradan İzmir’e yerleşmişlerdir. Ailenin en önemli üç tane gelir kaynağı vardır. Uşakkizadeler Helvacızadeler olarakta bilinirleridi ve büyük bir helva fabrikaları vardı. İkinci olarak ailenin silah yapımı bakımından da büyük önemi vardır ve gelirlerinin büyük bir kısmını silah yapımından sağlamışlardır. Üçüncü olarakta halı dokuma ve kumaş tezgahları ile ilgili işleri geliyor.
Makbüle hanım çok güzel, ufak tefek ,minyon bir bayandır. Sadık Beyde onunla evlenir. Birsürü çocukları olmasına rağmen hiç biri yaşayamıyor ve sadece Muammer Bey yaşayabiliyor. Tabi bu durumdada Muammer Bey çok büyük bir sevgiyle , büyük bir ilgiyle yetişiyor. Devamlı özel hocalardan yabancı dil dersleri, özel dersler alıyor. Fakat babası onu yanında çalıştırmıyor. Önce başkalarının yanında , işi kendi kendine öğrenmesini sağlıyor ve daha sonrada işi iyice öğrendikten sonra kendi yanında çalışmasına izin veriyor.
Muammer Bey sonradan kendi servetini kendisi yapmaya başlıyor. Evlenecek yaşa geldiğinde İzmirin çok köklü ailelerinden olan Sadullahzadelerden Daniş Beyin’in kızı Adeviye Hanım ile evleniyorlar. Büyük bir handa yaşıyorlar ve bu han şu an İzmir’de durmaktadır.
1899 yılında Latife Hanım dünyaya geliyor. O zamanlarda hamile kişinin yedikleri, karnının şekli , kilo alışı gibi şeylerden çocuğun kız veya erkek olucağı anlaşıldığına inanılıyormuş. Ve Latife Hanımın aslında erkek olucağı zannediliyormuş. Fakat kız olunca bunun için adını Latife koymuşlar. Latif, zarif olan demektir. Ama zarif bir şaka olarak görüyorlar bunu. Asıl ismi Fatıma-Tül Zehra Latife; Peygamberimizin kızının adıdır.17 Haziran’dır doğum günü.
Muammer Bey kendi ailesinden gördüğü gibi kendi çocuğunuda çok büyük bir ilgiyle ve çok iyi bir eğitim ile büyütmüştür. İngilizcenin zamanın dili olucağına inandığı için ingilizceyi ağırlıklı olarak öğretmiştir. Devamlı özel hocalar tutmuştur. Arapça,Farsça ,İngilizce, Fransızca dillerinin bilmektedir. Fakat o zaman İzmir’de herkezin bu şekilde özel hocalar tutucak durumu olmadığı için Muammer beyde sadece kendi kızının bu kadar hocadan yararlanmasına göz yumamamış ve ufak bir okul açmıştır. Burda hem kızı eğitim almaktaydı hemde mahallenin diğer çocukları.
Bu dönemde savaş dönemiydi. İngilizlerin Çanakkale’de kapıya dayandığı zamanlar ve Mustafa Kemal’in Anafartalarda yükselişi başlıyor. Burada Mustafa Kemal’in stratejik zekası ortaya çıkmaktadır. İngilizlere üç ayrı yerden saldırdığı zaman İngilizler ne yapıcağını şaşırıyorlar ve savaşı kaybediyorlar.
Latife Hanım, ailesinden sadece yabancı dil dersi almamıştır tabii. Daha bir çok konuda Latife hanım eğitimli bir kişiliğe sahiptir. Neredeyse konser piyanisti olacak kadar iyi bir piyano çalmaktadır.
Latife Hanım devamlı yurt dışına çıkmış, oraları görmüş ve bir çok bilgiye sahip olan bir bayandır. Avrupai yemekleri, mutfakları , sofra düzenlerini bir çok konuyu çok iyi bilen görmüş geçirmiş bir kişiliktir. Fakat onlar yurt dışında bile olsa Türkiye’de olan olayları çok yakından takip etmekteydiler. Mustafa Kemal’inde ünü Anafartalardaki yükselişinden sonra dalga dalga yayıldığından , Muammer Beyde Latife Hanımda M.Kemal’in ününü duymuşlardır.
Mustafa Kemal aslında ilk olarak Sabiha Sultan ile evlenicekti. Fakat Mustafa Kemal sadece o an’ı değil geleceğide hesaba kattığı için Sabiha Sultan ile evlendiklerinde Cumhuriyeti kuramayacağını düşündüğü için onula evlenmemiştir.
Latife hanım ve ailesi o sırada Avrupadadır. Ve o dönemde Uşakkizade ailesi büyük bir baloya davetlidir. O zamanlar aile oranın düzenine adapte olmuş bir şekilde yaşamaktadır.
Bir gün Latife Hanımın babaannesi hastalandığı için apar topar İzmir’e geri dönüyor. Ve M.Kemal’de İzmir’dedir. Tabi Muammer Bey büyük bir işadamı olduğu için o dönemde M.Kemal ile tanışmışlıkları vardır.
M.Kemal ile Latife hanımın ilk karşılaşmaları o zamanlarda olmuştur. Bir gün Muammer Bey ve Latife Hanım İzmir’de dolaşmaya çıkmışlar ve bilirsiniz İzmir’in falcıları meşhurdur. Latife Hanımda fal baktırmak istemiştir ve falcı ona demiştirki, ‘Senin kısmetinde sarı saçlı, mavi gözlü biri vardır,ve başkası olmayacaktır. Senin hem sebebi saadetin hemde sebebi felaketin olacaktır’ demiştir. O zamanlardada bilindiği gibi İzmir yangını olmuştur. Heryer yanmıştır ve kötü bir durumdadır. Muammer Beylerin evi yanmamıştır fakat sahile yakın bir yerdedir. Mustafa Kemal’de İzmir’e geldiğinde oraya gitmiştir. Latife Hanım ile Mustafa Kemal’in ilk karşılaşmaları orda olmuştur. Merdivenden biri inerken biri çıkarken göz göze gelmişlerdir ve elektrik orda olmuştur. M.Kemal bir gece orda kalmıştır. Fakat sahile yakın bir yerde yunanlıların ve ingilizlerın donanmalarına yakın oldukları için bir gün kalıp gitmiştir.
O gece o kadar keyifli bir geceydiki , ikisininde gözlerinden birbirine akan bir elektrik vardı. M.Kemal ilk kalp spazmını o zamanlarda geçiriyor. Tabi o gece içkiler, sigaralar, bütün askeri kişiler orda ve içkide mevcut. Hemen doktor çağrılıyor ve doktorda M.Kemal’i uyarıyor. İçkiyi sigarayı yasaklıyor. Latife hanımda hemen içkileri dolaba kaldırıyor. Fakat bu nasıl mümkün olacak daha savaş bile bitmemiş ve M.Kemal’in sigara tiryakisi olduğunu biliyoruz.
Paşa o geceyi uzatmak zorunda kalıyor ve 14 Eylül gecesinden 29 Eylül gecesine kadar köşkte kalıyorlar. Tabii bu süreç içinde Paşa ile Latife Hanım arasından kuvvetli bir bağ oluşuyor. Mustafa Kemal Latife Hanımın ne kadar bilgili avrupai bir insan olduğunu görüyor ve ondan çok etkileniyor. Uzun uzun gece sohbetleri başlıyor. Yani bir nevi burada evliliklerinin temeli atılıyor denebilir.
Birde Fikriye Hanım var. Atatürk’ün ilk evlendiği kadın. Yani resmi değil ama imam nikahı ile olan bi evlilik. Latife Hanım ile M.Kemal bir gün yine uzun sohbetlerinden birini yaparlarken, Latife Hanım M.Kemal’e evlenmek istediğini söylüyor. M.Kemal’de o saniye ona evlenme teklif ediyor ve öpmeye kalkıyor. Fakat Latife Hanım babasının ona verdiği silah ile havaya üç el ateş ediyor ve diyorki , paşam eğer devam ederseniz son mermiyi kendime sakladım diyor. Yani paşayı vurmak yerine kendini vurmaktan söz ediyor. Sonra oturup konuşuyorlar. Latife hanım babasından izin almadan asla böyle bir evlilik yapamayacağını söylüyor. Ve belli süre sonra babasına haber veriyor, onunla konuşuyor. Babası bunun olmasını istemediğini söylüyor ama tabii kararı yine kızına bırakıyor. Latife Hanımda Paşayı sevdiğini ve evlenmek istediğini söylüyor.
Burada çok önemli bir detay vardır. Zübeyde hanım o sırada çok hastadır. Ölmeden önce son isteği olarak Latife Hanıma M.Kemal’e içki içirmemesini ve bir an önce evlenmesini istemiştir. Fakat M.Kemal annesinin ölümünden bir hafta sonra evlenince , M.Kemal annesini sevmiyor, öldüğü gibi bir hafta sonra düğün yapıyor denmiştir. Dedikodular çıkmıştır. Fakat bu böyle değildir.
Latife Hanım ile Paşa evleniyorlar. Küçük bir düğün yapıyorlar çünkü Zübeyde hanım daha yeni ölmüştür, zaten söz konusu olmuştur en azından küçük bir düğün yapılmıştır. Burda bir detay daha vardır bunuda göz önünde bulunduralım, Latife Hamın düğünde Türkiye tarihinde ilk kısa eteği giymiştir. Buda M.Kemal’in artık Türkiyeye örnek olması için Lafite Hanıma büyük bir yük bindirdiğinin göstergesidir. Kitaptada bununla ilgili resimler vardır.
Latife Hamın artık Uşakkizade değildir. Artık Latife Gazi Mustafa Kemal’dir. Birde Ankara’da yeni bir eve çıkıcak olan Latife Hanım’a çeyizinde Muammer Bey bir çok şey göndermiştir. Meşhur yedi deve yükü çeyiz diye. Yabancı basında bu böyle çıkmıştır. 1milyon 600 bin dolar değerinde bir çeyiz yaptığı söylenir.
Latife Hamının evliliğinin ilk zamanları çok zor geçmiştir. Bir düşünsenize evinizin üst katı yatak odaları , alt katı karargah.. Latife Hanım köşke geldikten sonra orada bir çok değişiklik yaptırıyor. Daha 24-25 yaşında çok genç bir kız olmasına rağmen Avrupa görmüş bir bayandır Latife Hanım. Köşkte yemek masasının düzeni, çatal kaşık düzeni, tabak düzeni, servis düzeni, garsonlar ilk defa beyaz eldiven giymişir. Bunun gibi birsürü değişiklik yapmıştır ve köşkte farklı bir hava esmektedir.
Tabi M.Kemal küçüklüğünden bu yana devamlı erkeklerin içindedir. Asker arkadaşları, mahalle arkadaşları derken devamlı erkeklerle iç içe bir yaşam sürmüştür. Savaş zamanı devamlı arkadaşlarıyla içip muhabbet ediyorlardır. M.Kemal’de Latife Hanımın anlattıklarına göre devamlı arkadaşları yüzünden içermiş onları kırmamak için, Latife Hanımda kendi eşinin korumak için devamlı M.Kemal’le kavga ederlermiş bu konu yüzünden. M.Kemal uyandığı gibi kalkabilen, kendine gelebilen bir kişiliğe sahiptir. Fakat Latife Hanımın anılarına göre içtiği zaman resmen bir ölü gibi kalkarmış yataktan. Bu sebeplede çok fazla tartışırlarmış M.Kemal’le. Birde M.Kemal’in annesinin vasiyeti üzerine bu içki, sigara meselesi çok büyümüştür.
O devirde biz biliyoruzki M.Kemal Latife Hanımın bu modernliğini avrupailiğini çok seviyordur ve Cumhuriyet planlarıyla ilgili olarakta bunları braber kullanıcağını düşünüyordur. Yurt gezilerine hep Latife Hanımıda götürüyordur. Yani halka, kadınlarında arka taraflarda değilde önlerde olmasını örnek olmak için yapmıştır. Konuşmalarında baş örtüde takmıyordur. Fakat halk içinde kötü ruhlu insanlar bunu her zamanki gibi kötü yorumluyorlardır. Bakın Mustafa Kemal kendi karısının başını açtı, yarın bir gün sizinde ananızın,kızınızın, bacınızın da başını açar , diye yorumlar okuyoruz.
Birde Fikriye Hanımdan bahsetmiştik, Paşanın ilk karısı. O da bu zamanlarda çok ileri düzeyde veremdir. Ve hala M.kemal’e aşıktır. M.Kemal’den izinsiz köşke gelir fakat Mustafa Kemal’de onunla konuşmaz. Ama Latife Hanım ne kadar duygusal , görgülü ve kendini başkalarının yerine koyan bir kadın olduğunu tekrar gösterip onunla konuşur ve onun için üzülür. Çünkü bir gün kendininde onun yerinde olma ihtimalinin olduğunu asla unutmaz. Ama artık uzun süre orda kalınca artık Latife Hanımda dayanamaz ve M.Kemal’le konuşur. Onun gitmesini ister fakat M.Kemal bunu söyleyemez. Bir erkek için en zor şeylerden biri bu olsa gerek. Latife Hanımda onun yüzüne karşı git diyemiyeceği için odasının önünde yüksek sesle ‘bu kadın ne zaman gidecek’ diye bağırmıştır. Fikriye Hanımında yüz hatlarının değiştiği bilinir. Latife Hanım anılarında bunu böyle anlatır.
Artık bu saatten sonra geri dönüşü olmayan yola girilmeye başlanmıştır.
Yine bir gün M.Kemal ve arkadaşları içkili bir sofrada yemek yerlerken muhabbet güzeldir ve M.Kemal Latife Hanımdan piyano çalmasını ister. Fakat Latife Hanım M.Kemal’e herkezin içkili olduğunu ve kimsenin müzik dinlemediğini bu yüzdende çalmak istemediğini söyler. M.Kemal’de buna çok sinirlenir. Ne kadar basit bir sebepde olsa ayrılığın ilk kıvılcımları burada ateşlenmiştir. Daha sonra Mustafa Kemal bana nasıl karşı gelirsin diye tam elini Latife Hanım’a kaldırmış ,Latife Hanımda kendini korumak için elini yüzüne siper etmiştir, elindeki yelpazeninde kırılmasıyla eline kan bulaşmıştır, buda M.Kemal’in yüzüne gelmiştir. Tabi dışarıdan bu sanki Latife Hanım M.Kemal’e tokat atmış gibi durmuştur. Bütün bu olanlar evirilip çevirilip basına gitmiştir. Paşa karısından tokat yedi diye. Bu şekilde aralarında çok büyük bir gerginlik olmuştur. Latife Hanımda eşyalarını toplayıp gitmiştir. Ancak bütün eşyalarını almamıştır. Sadece özel bazı eşyalarını, Zübeyde Hanımın Latife’ye verdiği düğün hediyesi olan yüzüğü yanına almıştır ve Ankara’ya gitmiştir.
Latife’nin babası Latife’ye ilk evleneceği zaman, eğer M.Kemal’le boşanırsanız sakın bana haber verme demiştir. Bunun üzerinede Latife Hanım babasına bunu söyleyememiştir ve M.Kemal beni Ankara’ya gönderdi olarak söylemiştir. Babasıda Latife’ye Ankara’da cok güzel bir köşk almıştır. Köşkün çok büyük tarlaları vardır ve herkezce bilinen bir köşktür.
Ve o günden sonra M.Kemal’le Latife Hanım ,mektupta olsa dahi hiç konuşmamışlardır.
Latife Hanımın çevresindekilerin anlattıklarına göre, Latife M.kemal’le ayrıldıktan sonra dört yıl boyunca ağlamıştır. Hiç bir zaman yüzü gülmemiştir. Fakat o dört yıl boyuncada hala M.Kemal’i sevmektedir. Ayrılıktan bir süre sonra M.Kemal hukuki bir şekildede Latife’yi boşamak zorunda kalmıştır. Cumhuriyette öyle üç kere boş ol boş ol boş ol demekle boşanılmayacağına örnek olmak için de yapmıştır. O boşanma mektubunu yazarken resmen M.Kemal’in elleri titremiştir ve kağıda mürekkep dökmüştür. Sonra tekrar yazmak istemiştir, bu seferde kalemin mürekkebi bitmiştir. Anılarda M.Kemal’in bu olay üstüne , ‘Yazan bir kalemle başladı, yazmayan bir kalemle bitti’ dediği bilinir.
Latife Hanım gittikten sonra köşkte hala Türkiye’nin durumu konuşulmaktadır tabii. M.Kemal’in arkadaşlarından bir tanesi (şu an hatırlayamadım kim olduğunu) Latifeden ‘ O karı’ diye bahsetmiştir ve bunun üzerine Mustafa Kemal çok kızmıştır. ‘Benim karım bir hanımefendidir ve her zaman hanımefendi olarak kalacaktır’ diye bağırmıştır. Anılarda bu böyle anlatılır.
Bu dört yıl boyunca Latife Hanım ağır bir verem hastalığına yakalanır. Mustafa Kemal’de boşanmış olmalarına rağmen her fırsatta Latife’ye gül gönderir. Yurt dışına gönderilmesi için görüşmeler yapar. Her ne kadar ayrıda olsalar M.Kemal devamlı Latife’yle ilgilenmiştir, devamlı takip etmiştir. Hatta bununla ilgilide bir anı vardır onuda anlatayım.
Yine soğuk bir gün Latife Hanım bir yerden eve dönerken arkasından takip edildiğini fark eder. Tabi bunuda M.Kemal’in yaptırdığını anlar. O takip eden kişiyi çağırır , bahçesinde olan kulübede gel bir sıcak çay iç, için ısınsın der ve çağırır. Bunun üzerinede M.Kemal’in yakın arkadaşlarından birine mektup yazar. Neden beni takip ettiriyorsunuz diye. Burada dikkat edilmesi gereken, M.Kemal’e yazmaz ama aslında M.Kemal’e yazmıştır. Yakın arkadaşıda M.Kemal’e bunu anlatır. O da onlara kızar niye takip ettiriyorsunuz diye, ve derki onu korumanıza gerek yok o kendini korur.
Ayrılıktan sonra M.Kemal’le Latife Hanımın ilk karşılaşmaları deniz seferinde olur. Bir gün Latife Hanımda M.Kemalde şansa aynı vakit deniz seferine çıkmışlardır . Orda birbirlerini görürler. İlk önce M.Kemal ayağa kalkar ve selam verir. Latifede onu görünce eğilir ve selam verir, fakat konuşmazlar. Anılarda bunun üzerine Latife Hanımın bütün gece ağladığı yazar. Mustafa Kemal’inde o günün akşamı, Latifeden ayrıldığı için ‘Eşşeklik ettim’ dediği bilinir.
Daha sonra kamuoyununda en çok merak ettiği şeylerden biri, ayrılıktan sonra Latife Hanım kendi kendini teskin etmiştir. Vereme yakalanıyor, tedaviye gidiyor ama 1975 yılında vefat ediyor. Mustafa Kemal’de 1938 yılında vefat ediyor. Aralarında 20 yaş fark var ama bazı yakın zevat, ‘eğer bu evlilik devam etseydi Mustafa Kemal Paşa’nın ömrü uzardı, çünkü düzenli hayatı bozulmazdı’ diyor. Tabi bu tartışılacak bir konudur.
Boşandıktan sonra Latife Hanımın günlük hayatından bahsedecek olursak evdeki yaşamı, Latife Hanım babasının yanında hiç bir zaman Mustafa Kemal’in adını ağzına almamıştır. Hatta bazı zamanlarda Mustafa Kemal’in en sevdiği yemeklerden biri olan İrmik tatlısını yerlerken bile, bu Kemal’imin en sevdiği tatlıydı diyeceği gelirda fakat yutkunurdu, üzülürdü derler. Bu kadar zorluğun üzerine Latife Hanım ‘Tüm bu olanları, bu acıları bir daha yaşayacağımı bilsem yinede evlenirdim’ demiştir.
O zamanlardada tam tarih bilinmiyor Latife Hanımın babası vefat etmiştir. Muammer Bey öldüğü zaman aile çok üzülmüştür. Ama Maummer Bey aileye para temin etmek için uzun yıllar boyunca çok zorlandığı için kalp krizinden vefat etmiştir.
Bunların üzerine yine bir hikaye daha, bir gün Latife Hanım kafasını dağıtmak için gezintiye çıkmıştır. Bir gazetecinin önünde yerde gazeteler uçmasın diye üzerine taş konulduğunu görür. Ve şansa ona bakar. Tam o sayfada M.Kemal’le Latife Hanımın beraber olduğu resmin üzerine Latife Hanımın kafasının üstüne taş denk gelmiştir. Latife Hanımda o satıcıya derki, ‘Allah taş koymuş, bir de sen koyma’ deyip dönüp gider. Arkasındanda çocuk bağırır. ‘Hanımefendi hazretleri, zira siz üzülmeyin ,siz hep kalbimizdesiniz’. Bunun üzerine Latife’de arkasını dönüp bir bakar. Bunu söyleyen kişi genç ,sarı saçlı, mavi gözlü bir teymen. Buda M.Kemal’i hatırlatır ve çok hoşuna gitmiştir.
Kitap burada bitiyor ve en sonunda Mehmet Sadık Öke kendince bir açıklama yapıyor. Bu açıklamayı aynen yazmak istiyorum;
Biliyorsunuz gelecek kuşaklarımızın ne söyleyeceğide, ne yapacağıda belli değil. Bir jenerasyon sonra bakarsınız açıklanması kararı da alabilir aile. O anki jenerasyona bağlı. Şunu söylemek lazım;eğer araştırmacı olduğunu iddia eden bazı yazarlar çıakarsa ve Latife teyzem hakkında çok olumsuz şeyler yazmaya devam ederlerse, bizde diğer bilgileri açıklamayı düşünebiliriz. Onlar ne yazacaklarına dikkat etsinler çünkü ,Latife hanım sahipsiz değil. Bir ailesi var. Hepimiz onun torunlarıyız. Onun belki çocukları, torunları olmadı ama biz yeğenleri hepimiz onun torunlarıyız ve dolayısıyla eğer onu koruyacak kişilerin olmadığını düşünüyorlarsa yanılıyorlar demiştir en sonda;
Bu kitap benim içinde hakikaten gurur kaynağı oldu. Bunu yapabildiğim için çok mutluyum. Dediğim gibi gönül borcu olarak düşünüyorum..
Kitabın Yazarı: M.Sadık Öke , Fatih Bayhan
Yayın Evi ve Adresi: PEGASUS Yayınları, Gümüşsuyu Mah.
Osmanlı Sk. Alara Han No:27/9 Taksim / İSTANBUL
Kitabın Basımyılı: Nisan 2011
Kitabın Konusu: Kitabın en kısa ve en açık olarak konusu, ‘Atatürk’le geçen bir ömrün saklı kalmış hikayesi’dir.
Kitabın Özeti: Bu kitabın öncelikle yazılış amacı M.Sadık Öke’nin kendini teyzesine sorumlu olarak hissetmesidir. Kitabında giriş bölümünde bu konudan uzun uzun bahsedilmiştir.
Latife Hanım Uşakkizadeler ailesinden bir bayandır. Uşakkizadeler ailesi aslında çok eski kökenli bir ailedir. Ve o devirde en önde gelen zengin ailelerdendir. Kökenleri ismindende anladığımız gibi Uşaktadır. Fakat sonradan İzmir’e yerleşmişlerdir. Ailenin en önemli üç tane gelir kaynağı vardır. Uşakkizadeler Helvacızadeler olarakta bilinirleridi ve büyük bir helva fabrikaları vardı. İkinci olarak ailenin silah yapımı bakımından da büyük önemi vardır ve gelirlerinin büyük bir kısmını silah yapımından sağlamışlardır. Üçüncü olarakta halı dokuma ve kumaş tezgahları ile ilgili işleri geliyor.
Makbüle hanım çok güzel, ufak tefek ,minyon bir bayandır. Sadık Beyde onunla evlenir. Birsürü çocukları olmasına rağmen hiç biri yaşayamıyor ve sadece Muammer Bey yaşayabiliyor. Tabi bu durumdada Muammer Bey çok büyük bir sevgiyle , büyük bir ilgiyle yetişiyor. Devamlı özel hocalardan yabancı dil dersleri, özel dersler alıyor. Fakat babası onu yanında çalıştırmıyor. Önce başkalarının yanında , işi kendi kendine öğrenmesini sağlıyor ve daha sonrada işi iyice öğrendikten sonra kendi yanında çalışmasına izin veriyor.
Muammer Bey sonradan kendi servetini kendisi yapmaya başlıyor. Evlenecek yaşa geldiğinde İzmirin çok köklü ailelerinden olan Sadullahzadelerden Daniş Beyin’in kızı Adeviye Hanım ile evleniyorlar. Büyük bir handa yaşıyorlar ve bu han şu an İzmir’de durmaktadır.
1899 yılında Latife Hanım dünyaya geliyor. O zamanlarda hamile kişinin yedikleri, karnının şekli , kilo alışı gibi şeylerden çocuğun kız veya erkek olucağı anlaşıldığına inanılıyormuş. Ve Latife Hanımın aslında erkek olucağı zannediliyormuş. Fakat kız olunca bunun için adını Latife koymuşlar. Latif, zarif olan demektir. Ama zarif bir şaka olarak görüyorlar bunu. Asıl ismi Fatıma-Tül Zehra Latife; Peygamberimizin kızının adıdır.17 Haziran’dır doğum günü.
Muammer Bey kendi ailesinden gördüğü gibi kendi çocuğunuda çok büyük bir ilgiyle ve çok iyi bir eğitim ile büyütmüştür. İngilizcenin zamanın dili olucağına inandığı için ingilizceyi ağırlıklı olarak öğretmiştir. Devamlı özel hocalar tutmuştur. Arapça,Farsça ,İngilizce, Fransızca dillerinin bilmektedir. Fakat o zaman İzmir’de herkezin bu şekilde özel hocalar tutucak durumu olmadığı için Muammer beyde sadece kendi kızının bu kadar hocadan yararlanmasına göz yumamamış ve ufak bir okul açmıştır. Burda hem kızı eğitim almaktaydı hemde mahallenin diğer çocukları.
Bu dönemde savaş dönemiydi. İngilizlerin Çanakkale’de kapıya dayandığı zamanlar ve Mustafa Kemal’in Anafartalarda yükselişi başlıyor. Burada Mustafa Kemal’in stratejik zekası ortaya çıkmaktadır. İngilizlere üç ayrı yerden saldırdığı zaman İngilizler ne yapıcağını şaşırıyorlar ve savaşı kaybediyorlar.
Latife Hanım, ailesinden sadece yabancı dil dersi almamıştır tabii. Daha bir çok konuda Latife hanım eğitimli bir kişiliğe sahiptir. Neredeyse konser piyanisti olacak kadar iyi bir piyano çalmaktadır.
Latife Hanım devamlı yurt dışına çıkmış, oraları görmüş ve bir çok bilgiye sahip olan bir bayandır. Avrupai yemekleri, mutfakları , sofra düzenlerini bir çok konuyu çok iyi bilen görmüş geçirmiş bir kişiliktir. Fakat onlar yurt dışında bile olsa Türkiye’de olan olayları çok yakından takip etmekteydiler. Mustafa Kemal’inde ünü Anafartalardaki yükselişinden sonra dalga dalga yayıldığından , Muammer Beyde Latife Hanımda M.Kemal’in ününü duymuşlardır.
Mustafa Kemal aslında ilk olarak Sabiha Sultan ile evlenicekti. Fakat Mustafa Kemal sadece o an’ı değil geleceğide hesaba kattığı için Sabiha Sultan ile evlendiklerinde Cumhuriyeti kuramayacağını düşündüğü için onula evlenmemiştir.
Latife hanım ve ailesi o sırada Avrupadadır. Ve o dönemde Uşakkizade ailesi büyük bir baloya davetlidir. O zamanlar aile oranın düzenine adapte olmuş bir şekilde yaşamaktadır.
Bir gün Latife Hanımın babaannesi hastalandığı için apar topar İzmir’e geri dönüyor. Ve M.Kemal’de İzmir’dedir. Tabi Muammer Bey büyük bir işadamı olduğu için o dönemde M.Kemal ile tanışmışlıkları vardır.
M.Kemal ile Latife hanımın ilk karşılaşmaları o zamanlarda olmuştur. Bir gün Muammer Bey ve Latife Hanım İzmir’de dolaşmaya çıkmışlar ve bilirsiniz İzmir’in falcıları meşhurdur. Latife Hanımda fal baktırmak istemiştir ve falcı ona demiştirki, ‘Senin kısmetinde sarı saçlı, mavi gözlü biri vardır,ve başkası olmayacaktır. Senin hem sebebi saadetin hemde sebebi felaketin olacaktır’ demiştir. O zamanlardada bilindiği gibi İzmir yangını olmuştur. Heryer yanmıştır ve kötü bir durumdadır. Muammer Beylerin evi yanmamıştır fakat sahile yakın bir yerdedir. Mustafa Kemal’de İzmir’e geldiğinde oraya gitmiştir. Latife Hanım ile Mustafa Kemal’in ilk karşılaşmaları orda olmuştur. Merdivenden biri inerken biri çıkarken göz göze gelmişlerdir ve elektrik orda olmuştur. M.Kemal bir gece orda kalmıştır. Fakat sahile yakın bir yerde yunanlıların ve ingilizlerın donanmalarına yakın oldukları için bir gün kalıp gitmiştir.
O gece o kadar keyifli bir geceydiki , ikisininde gözlerinden birbirine akan bir elektrik vardı. M.Kemal ilk kalp spazmını o zamanlarda geçiriyor. Tabi o gece içkiler, sigaralar, bütün askeri kişiler orda ve içkide mevcut. Hemen doktor çağrılıyor ve doktorda M.Kemal’i uyarıyor. İçkiyi sigarayı yasaklıyor. Latife hanımda hemen içkileri dolaba kaldırıyor. Fakat bu nasıl mümkün olacak daha savaş bile bitmemiş ve M.Kemal’in sigara tiryakisi olduğunu biliyoruz.
Paşa o geceyi uzatmak zorunda kalıyor ve 14 Eylül gecesinden 29 Eylül gecesine kadar köşkte kalıyorlar. Tabii bu süreç içinde Paşa ile Latife Hanım arasından kuvvetli bir bağ oluşuyor. Mustafa Kemal Latife Hanımın ne kadar bilgili avrupai bir insan olduğunu görüyor ve ondan çok etkileniyor. Uzun uzun gece sohbetleri başlıyor. Yani bir nevi burada evliliklerinin temeli atılıyor denebilir.
Birde Fikriye Hanım var. Atatürk’ün ilk evlendiği kadın. Yani resmi değil ama imam nikahı ile olan bi evlilik. Latife Hanım ile M.Kemal bir gün yine uzun sohbetlerinden birini yaparlarken, Latife Hanım M.Kemal’e evlenmek istediğini söylüyor. M.Kemal’de o saniye ona evlenme teklif ediyor ve öpmeye kalkıyor. Fakat Latife Hanım babasının ona verdiği silah ile havaya üç el ateş ediyor ve diyorki , paşam eğer devam ederseniz son mermiyi kendime sakladım diyor. Yani paşayı vurmak yerine kendini vurmaktan söz ediyor. Sonra oturup konuşuyorlar. Latife hanım babasından izin almadan asla böyle bir evlilik yapamayacağını söylüyor. Ve belli süre sonra babasına haber veriyor, onunla konuşuyor. Babası bunun olmasını istemediğini söylüyor ama tabii kararı yine kızına bırakıyor. Latife Hanımda Paşayı sevdiğini ve evlenmek istediğini söylüyor.
Burada çok önemli bir detay vardır. Zübeyde hanım o sırada çok hastadır. Ölmeden önce son isteği olarak Latife Hanıma M.Kemal’e içki içirmemesini ve bir an önce evlenmesini istemiştir. Fakat M.Kemal annesinin ölümünden bir hafta sonra evlenince , M.Kemal annesini sevmiyor, öldüğü gibi bir hafta sonra düğün yapıyor denmiştir. Dedikodular çıkmıştır. Fakat bu böyle değildir.
Latife Hanım ile Paşa evleniyorlar. Küçük bir düğün yapıyorlar çünkü Zübeyde hanım daha yeni ölmüştür, zaten söz konusu olmuştur en azından küçük bir düğün yapılmıştır. Burda bir detay daha vardır bunuda göz önünde bulunduralım, Latife Hamın düğünde Türkiye tarihinde ilk kısa eteği giymiştir. Buda M.Kemal’in artık Türkiyeye örnek olması için Lafite Hanıma büyük bir yük bindirdiğinin göstergesidir. Kitaptada bununla ilgili resimler vardır.
Latife Hamın artık Uşakkizade değildir. Artık Latife Gazi Mustafa Kemal’dir. Birde Ankara’da yeni bir eve çıkıcak olan Latife Hanım’a çeyizinde Muammer Bey bir çok şey göndermiştir. Meşhur yedi deve yükü çeyiz diye. Yabancı basında bu böyle çıkmıştır. 1milyon 600 bin dolar değerinde bir çeyiz yaptığı söylenir.
Latife Hamının evliliğinin ilk zamanları çok zor geçmiştir. Bir düşünsenize evinizin üst katı yatak odaları , alt katı karargah.. Latife Hanım köşke geldikten sonra orada bir çok değişiklik yaptırıyor. Daha 24-25 yaşında çok genç bir kız olmasına rağmen Avrupa görmüş bir bayandır Latife Hanım. Köşkte yemek masasının düzeni, çatal kaşık düzeni, tabak düzeni, servis düzeni, garsonlar ilk defa beyaz eldiven giymişir. Bunun gibi birsürü değişiklik yapmıştır ve köşkte farklı bir hava esmektedir.
Tabi M.Kemal küçüklüğünden bu yana devamlı erkeklerin içindedir. Asker arkadaşları, mahalle arkadaşları derken devamlı erkeklerle iç içe bir yaşam sürmüştür. Savaş zamanı devamlı arkadaşlarıyla içip muhabbet ediyorlardır. M.Kemal’de Latife Hanımın anlattıklarına göre devamlı arkadaşları yüzünden içermiş onları kırmamak için, Latife Hanımda kendi eşinin korumak için devamlı M.Kemal’le kavga ederlermiş bu konu yüzünden. M.Kemal uyandığı gibi kalkabilen, kendine gelebilen bir kişiliğe sahiptir. Fakat Latife Hanımın anılarına göre içtiği zaman resmen bir ölü gibi kalkarmış yataktan. Bu sebeplede çok fazla tartışırlarmış M.Kemal’le. Birde M.Kemal’in annesinin vasiyeti üzerine bu içki, sigara meselesi çok büyümüştür.
O devirde biz biliyoruzki M.Kemal Latife Hanımın bu modernliğini avrupailiğini çok seviyordur ve Cumhuriyet planlarıyla ilgili olarakta bunları braber kullanıcağını düşünüyordur. Yurt gezilerine hep Latife Hanımıda götürüyordur. Yani halka, kadınlarında arka taraflarda değilde önlerde olmasını örnek olmak için yapmıştır. Konuşmalarında baş örtüde takmıyordur. Fakat halk içinde kötü ruhlu insanlar bunu her zamanki gibi kötü yorumluyorlardır. Bakın Mustafa Kemal kendi karısının başını açtı, yarın bir gün sizinde ananızın,kızınızın, bacınızın da başını açar , diye yorumlar okuyoruz.
Birde Fikriye Hanımdan bahsetmiştik, Paşanın ilk karısı. O da bu zamanlarda çok ileri düzeyde veremdir. Ve hala M.kemal’e aşıktır. M.Kemal’den izinsiz köşke gelir fakat Mustafa Kemal’de onunla konuşmaz. Ama Latife Hanım ne kadar duygusal , görgülü ve kendini başkalarının yerine koyan bir kadın olduğunu tekrar gösterip onunla konuşur ve onun için üzülür. Çünkü bir gün kendininde onun yerinde olma ihtimalinin olduğunu asla unutmaz. Ama artık uzun süre orda kalınca artık Latife Hanımda dayanamaz ve M.Kemal’le konuşur. Onun gitmesini ister fakat M.Kemal bunu söyleyemez. Bir erkek için en zor şeylerden biri bu olsa gerek. Latife Hanımda onun yüzüne karşı git diyemiyeceği için odasının önünde yüksek sesle ‘bu kadın ne zaman gidecek’ diye bağırmıştır. Fikriye Hanımında yüz hatlarının değiştiği bilinir. Latife Hanım anılarında bunu böyle anlatır.
Artık bu saatten sonra geri dönüşü olmayan yola girilmeye başlanmıştır.
Yine bir gün M.Kemal ve arkadaşları içkili bir sofrada yemek yerlerken muhabbet güzeldir ve M.Kemal Latife Hanımdan piyano çalmasını ister. Fakat Latife Hanım M.Kemal’e herkezin içkili olduğunu ve kimsenin müzik dinlemediğini bu yüzdende çalmak istemediğini söyler. M.Kemal’de buna çok sinirlenir. Ne kadar basit bir sebepde olsa ayrılığın ilk kıvılcımları burada ateşlenmiştir. Daha sonra Mustafa Kemal bana nasıl karşı gelirsin diye tam elini Latife Hanım’a kaldırmış ,Latife Hanımda kendini korumak için elini yüzüne siper etmiştir, elindeki yelpazeninde kırılmasıyla eline kan bulaşmıştır, buda M.Kemal’in yüzüne gelmiştir. Tabi dışarıdan bu sanki Latife Hanım M.Kemal’e tokat atmış gibi durmuştur. Bütün bu olanlar evirilip çevirilip basına gitmiştir. Paşa karısından tokat yedi diye. Bu şekilde aralarında çok büyük bir gerginlik olmuştur. Latife Hanımda eşyalarını toplayıp gitmiştir. Ancak bütün eşyalarını almamıştır. Sadece özel bazı eşyalarını, Zübeyde Hanımın Latife’ye verdiği düğün hediyesi olan yüzüğü yanına almıştır ve Ankara’ya gitmiştir.
Latife’nin babası Latife’ye ilk evleneceği zaman, eğer M.Kemal’le boşanırsanız sakın bana haber verme demiştir. Bunun üzerinede Latife Hanım babasına bunu söyleyememiştir ve M.Kemal beni Ankara’ya gönderdi olarak söylemiştir. Babasıda Latife’ye Ankara’da cok güzel bir köşk almıştır. Köşkün çok büyük tarlaları vardır ve herkezce bilinen bir köşktür.
Ve o günden sonra M.Kemal’le Latife Hanım ,mektupta olsa dahi hiç konuşmamışlardır.
Latife Hanımın çevresindekilerin anlattıklarına göre, Latife M.kemal’le ayrıldıktan sonra dört yıl boyunca ağlamıştır. Hiç bir zaman yüzü gülmemiştir. Fakat o dört yıl boyuncada hala M.Kemal’i sevmektedir. Ayrılıktan bir süre sonra M.Kemal hukuki bir şekildede Latife’yi boşamak zorunda kalmıştır. Cumhuriyette öyle üç kere boş ol boş ol boş ol demekle boşanılmayacağına örnek olmak için de yapmıştır. O boşanma mektubunu yazarken resmen M.Kemal’in elleri titremiştir ve kağıda mürekkep dökmüştür. Sonra tekrar yazmak istemiştir, bu seferde kalemin mürekkebi bitmiştir. Anılarda M.Kemal’in bu olay üstüne , ‘Yazan bir kalemle başladı, yazmayan bir kalemle bitti’ dediği bilinir.
Latife Hanım gittikten sonra köşkte hala Türkiye’nin durumu konuşulmaktadır tabii. M.Kemal’in arkadaşlarından bir tanesi (şu an hatırlayamadım kim olduğunu) Latifeden ‘ O karı’ diye bahsetmiştir ve bunun üzerine Mustafa Kemal çok kızmıştır. ‘Benim karım bir hanımefendidir ve her zaman hanımefendi olarak kalacaktır’ diye bağırmıştır. Anılarda bu böyle anlatılır.
Bu dört yıl boyunca Latife Hanım ağır bir verem hastalığına yakalanır. Mustafa Kemal’de boşanmış olmalarına rağmen her fırsatta Latife’ye gül gönderir. Yurt dışına gönderilmesi için görüşmeler yapar. Her ne kadar ayrıda olsalar M.Kemal devamlı Latife’yle ilgilenmiştir, devamlı takip etmiştir. Hatta bununla ilgilide bir anı vardır onuda anlatayım.
Yine soğuk bir gün Latife Hanım bir yerden eve dönerken arkasından takip edildiğini fark eder. Tabi bunuda M.Kemal’in yaptırdığını anlar. O takip eden kişiyi çağırır , bahçesinde olan kulübede gel bir sıcak çay iç, için ısınsın der ve çağırır. Bunun üzerinede M.Kemal’in yakın arkadaşlarından birine mektup yazar. Neden beni takip ettiriyorsunuz diye. Burada dikkat edilmesi gereken, M.Kemal’e yazmaz ama aslında M.Kemal’e yazmıştır. Yakın arkadaşıda M.Kemal’e bunu anlatır. O da onlara kızar niye takip ettiriyorsunuz diye, ve derki onu korumanıza gerek yok o kendini korur.
Ayrılıktan sonra M.Kemal’le Latife Hanımın ilk karşılaşmaları deniz seferinde olur. Bir gün Latife Hanımda M.Kemalde şansa aynı vakit deniz seferine çıkmışlardır . Orda birbirlerini görürler. İlk önce M.Kemal ayağa kalkar ve selam verir. Latifede onu görünce eğilir ve selam verir, fakat konuşmazlar. Anılarda bunun üzerine Latife Hanımın bütün gece ağladığı yazar. Mustafa Kemal’inde o günün akşamı, Latifeden ayrıldığı için ‘Eşşeklik ettim’ dediği bilinir.
Daha sonra kamuoyununda en çok merak ettiği şeylerden biri, ayrılıktan sonra Latife Hanım kendi kendini teskin etmiştir. Vereme yakalanıyor, tedaviye gidiyor ama 1975 yılında vefat ediyor. Mustafa Kemal’de 1938 yılında vefat ediyor. Aralarında 20 yaş fark var ama bazı yakın zevat, ‘eğer bu evlilik devam etseydi Mustafa Kemal Paşa’nın ömrü uzardı, çünkü düzenli hayatı bozulmazdı’ diyor. Tabi bu tartışılacak bir konudur.
Boşandıktan sonra Latife Hanımın günlük hayatından bahsedecek olursak evdeki yaşamı, Latife Hanım babasının yanında hiç bir zaman Mustafa Kemal’in adını ağzına almamıştır. Hatta bazı zamanlarda Mustafa Kemal’in en sevdiği yemeklerden biri olan İrmik tatlısını yerlerken bile, bu Kemal’imin en sevdiği tatlıydı diyeceği gelirda fakat yutkunurdu, üzülürdü derler. Bu kadar zorluğun üzerine Latife Hanım ‘Tüm bu olanları, bu acıları bir daha yaşayacağımı bilsem yinede evlenirdim’ demiştir.
O zamanlardada tam tarih bilinmiyor Latife Hanımın babası vefat etmiştir. Muammer Bey öldüğü zaman aile çok üzülmüştür. Ama Maummer Bey aileye para temin etmek için uzun yıllar boyunca çok zorlandığı için kalp krizinden vefat etmiştir.
Bunların üzerine yine bir hikaye daha, bir gün Latife Hanım kafasını dağıtmak için gezintiye çıkmıştır. Bir gazetecinin önünde yerde gazeteler uçmasın diye üzerine taş konulduğunu görür. Ve şansa ona bakar. Tam o sayfada M.Kemal’le Latife Hanımın beraber olduğu resmin üzerine Latife Hanımın kafasının üstüne taş denk gelmiştir. Latife Hanımda o satıcıya derki, ‘Allah taş koymuş, bir de sen koyma’ deyip dönüp gider. Arkasındanda çocuk bağırır. ‘Hanımefendi hazretleri, zira siz üzülmeyin ,siz hep kalbimizdesiniz’. Bunun üzerine Latife’de arkasını dönüp bir bakar. Bunu söyleyen kişi genç ,sarı saçlı, mavi gözlü bir teymen. Buda M.Kemal’i hatırlatır ve çok hoşuna gitmiştir.
Kitap burada bitiyor ve en sonunda Mehmet Sadık Öke kendince bir açıklama yapıyor. Bu açıklamayı aynen yazmak istiyorum;
Biliyorsunuz gelecek kuşaklarımızın ne söyleyeceğide, ne yapacağıda belli değil. Bir jenerasyon sonra bakarsınız açıklanması kararı da alabilir aile. O anki jenerasyona bağlı. Şunu söylemek lazım;eğer araştırmacı olduğunu iddia eden bazı yazarlar çıakarsa ve Latife teyzem hakkında çok olumsuz şeyler yazmaya devam ederlerse, bizde diğer bilgileri açıklamayı düşünebiliriz. Onlar ne yazacaklarına dikkat etsinler çünkü ,Latife hanım sahipsiz değil. Bir ailesi var. Hepimiz onun torunlarıyız. Onun belki çocukları, torunları olmadı ama biz yeğenleri hepimiz onun torunlarıyız ve dolayısıyla eğer onu koruyacak kişilerin olmadığını düşünüyorlarsa yanılıyorlar demiştir en sonda;
Bu kitap benim içinde hakikaten gurur kaynağı oldu. Bunu yapabildiğim için çok mutluyum. Dediğim gibi gönül borcu olarak düşünüyorum..
daha fazla
Pegasus Yayınları
- Puan vermedi
Teyzem Latife
Fatih Bayhan, M. Sadık Öke
- Pegasus Yayınları
- 1905
Henüz yorum yapılmadı.