Hukukçular Günü...
İleti
MUSTAFA KEMAL'İN DE AVUKATA İŞİ DÜŞMÜŞTÜ
(Tüm avukat arkadaşlarımın, büyüklerimin Avukatlar gününü kutluyorum)
Tarih 14 Mart 1919..
M. Kemal İstanbul'da ....
Hukuk-u Beşer gazetesinde kendisinin de aralarında bulunduğu ordu kumandanı rütbesindeki subayları yolsuzluk yapmakla suçlayan bir yazı çıkar. Yazıda isim verilmemektedir. Ama bu Mustafa Kemal'in beyninde şimşekler çakmasına engel olamaz... Aynı gün Harbiye Nezaretine bir mektup yazar. Mektupta: "namuslu Osmanlı kumandanlarını bu şekilde teşhir edebilme kabiliyeti ancak vatan ve milletin mahvolup dağılmasını isteyen bir alçakta bulunabilir" der. Hatta daha da ileri giderek "bu sefil müfteri hakkında gereğinin yapılmasını" arz eder.
Bu mektup, 25 Mart 1919 günü Vakit gazetesinde yayımlanır.
Şimdi 7 yıl sonrasına gidelim. Mustafa Kemal gazeteci Falih Rıfkı'ya anılarını yazdırırken bu olayı şöyle nakletti:
"Gariptir ki harbiye nezareti mektubumu bu gazeteye de verdi. Gazete beni mahkemeye dava etti.Bir gün bir celpname aldım.Hakaret zanlısı sıfatı ile bir hafta sonraki mahkemeye çağrılıyordum.Yaman çatmıştık. Aklımı başıma topladım. Kumandanlık mevkiinde değildim. Siyasi bir şey de yapamazdım.Hukuk çareleri bulmalı idim.İsterdim ki mahkemede bulunayım; fakat o zamanki İstanbul gazetecilerinin en aşağısı ile karşı karşıya gelmek çok gücüme giden bir şeydi.Bundan başka davanın bazı yüksek politikacılar tarafından hazırlanan bir plan olduğunu düşünüyordum. Ne yaparsam yapayım mahkum olacaktım.Tanıdığım AVUKAT SADETTİN FERİT BEY'i davet ettim.
- Dava önemlidir, dedi, mahkum olma ihtimali vardır.
-Amma yaptın canım, ben hiç de mahkum olmak niyetinde değilim!
Maksadımı pek tabii olarak kavrayamayan avukatım cevap verdi:
- Elbette...fakat müsaade ederseniz, davacının vekili ile konuşayım!
- Hayır, müsaade edemem; ben haklı olduğumu biliyorum. Davacının avukatı ile görüşmeye ne lüzum var? Bu iş yolumun üstüne çıkan bir dikendir. Biraz daha zamana ihtiyacım var. Davayı lehime kazanmanızı da istemiyorum. Yalnız bana zaman kazandırabilir misiniz?
- Buna söz verebilirim.
ilave ettim: Bu vesile ile oyalanmak, belki de hürriyetimden mahrum olmak istemem. Siz buna mani olursanız, bana en büyük iyiliği yapmış olursunuz!
Vekilim bir iki defa mahkemeye gitti. Davayı dağıttı. Bana o kadar zaman kazandırdı ki, İstanbul'dan çıktığım vakit henüz mahkeme bitmiş değildi."
Yukarda adı geçen Avukat Sadettin Ferit, 1926-28 yıllarında İstanbul Barosu Başkanlığı ve sonra Bursa milletvekilliği yapan Sadettin Ferit Talay'dır.
Öner Tanık
(Tüm avukat arkadaşlarımın, büyüklerimin Avukatlar gününü kutluyorum)
Tarih 14 Mart 1919..
M. Kemal İstanbul'da ....
Hukuk-u Beşer gazetesinde kendisinin de aralarında bulunduğu ordu kumandanı rütbesindeki subayları yolsuzluk yapmakla suçlayan bir yazı çıkar. Yazıda isim verilmemektedir. Ama bu Mustafa Kemal'in beyninde şimşekler çakmasına engel olamaz... Aynı gün Harbiye Nezaretine bir mektup yazar. Mektupta: "namuslu Osmanlı kumandanlarını bu şekilde teşhir edebilme kabiliyeti ancak vatan ve milletin mahvolup dağılmasını isteyen bir alçakta bulunabilir" der. Hatta daha da ileri giderek "bu sefil müfteri hakkında gereğinin yapılmasını" arz eder.
Bu mektup, 25 Mart 1919 günü Vakit gazetesinde yayımlanır.
Şimdi 7 yıl sonrasına gidelim. Mustafa Kemal gazeteci Falih Rıfkı'ya anılarını yazdırırken bu olayı şöyle nakletti:
"Gariptir ki harbiye nezareti mektubumu bu gazeteye de verdi. Gazete beni mahkemeye dava etti.Bir gün bir celpname aldım.Hakaret zanlısı sıfatı ile bir hafta sonraki mahkemeye çağrılıyordum.Yaman çatmıştık. Aklımı başıma topladım. Kumandanlık mevkiinde değildim. Siyasi bir şey de yapamazdım.Hukuk çareleri bulmalı idim.İsterdim ki mahkemede bulunayım; fakat o zamanki İstanbul gazetecilerinin en aşağısı ile karşı karşıya gelmek çok gücüme giden bir şeydi.Bundan başka davanın bazı yüksek politikacılar tarafından hazırlanan bir plan olduğunu düşünüyordum. Ne yaparsam yapayım mahkum olacaktım.Tanıdığım AVUKAT SADETTİN FERİT BEY'i davet ettim.
- Dava önemlidir, dedi, mahkum olma ihtimali vardır.
-Amma yaptın canım, ben hiç de mahkum olmak niyetinde değilim!
Maksadımı pek tabii olarak kavrayamayan avukatım cevap verdi:
- Elbette...fakat müsaade ederseniz, davacının vekili ile konuşayım!
- Hayır, müsaade edemem; ben haklı olduğumu biliyorum. Davacının avukatı ile görüşmeye ne lüzum var? Bu iş yolumun üstüne çıkan bir dikendir. Biraz daha zamana ihtiyacım var. Davayı lehime kazanmanızı da istemiyorum. Yalnız bana zaman kazandırabilir misiniz?
- Buna söz verebilirim.
ilave ettim: Bu vesile ile oyalanmak, belki de hürriyetimden mahrum olmak istemem. Siz buna mani olursanız, bana en büyük iyiliği yapmış olursunuz!
Vekilim bir iki defa mahkemeye gitti. Davayı dağıttı. Bana o kadar zaman kazandırdı ki, İstanbul'dan çıktığım vakit henüz mahkeme bitmiş değildi."
Yukarda adı geçen Avukat Sadettin Ferit, 1926-28 yıllarında İstanbul Barosu Başkanlığı ve sonra Bursa milletvekilliği yapan Sadettin Ferit Talay'dır.
Öner Tanık
daha fazla
Henüz yorum yapılmadı.