SAHRA'NIN UYANIŞI ve YÜKSELİŞİ: M.S. 8000 - M.Ö. 5000
Sahra Çölü, bugün dünyanın en kurak ve geniş çöl alanlarından biridir; ancak yaklaşık 15.000 ila 5.000 yıl önce bu topraklar göllerle dolu, otlaklarla kaplı ve yaşamla iç içe bir ekosisteme sahipti. B...
33. Bölüm – Krallar Toplantısı - Afrika Birliği’nin Doğuşu (M.Ö. 4963)
33.1. İkinci Afrika Olimpiyatları
Giza’nın geniş ovalarında, Nil’in kıyısında, ikinci Afrika Olimpiyatları için hazırlıklar tamamlanmıştı. Bir yıl önce Sudan’ın savanlarında yankılanan coşku, şimdi Kemet’in çölüne taşınmıştı. Ahşap tribünler, renkli kumaşlarla süslenmiş, kabile bayraklarıyla dalgalanıyordu. Güneş, altın ışıklarını alana dökerken, on binlerce insan; köylüler, tüccarlar, elçiler ve krallar Nil’in kıyısını doldurmuştu. Hava, davul ritimleri, zılgıtlar ve kervan çanlarıyla doluydu. Bu, sadece bir yarış değil, Afrika’nın birleşik ruhunun şöleniydi.
Alan, Masai’nin kırmızı kalkanları, San’ın boyalı taşları ve Khoi’nin tüy süslemeleriyle renklenmişti. Kadın sporcular, ilk kez bu kadar kalabalık bir şekilde sahnedeydi; tunikleri rüzgârda dalgalanırken, alkışlar gökyüzünü çınlatıyordu. Koşucular, tozu dumana katarak yarışıyor, Sudanlı yüzücüler Nil’in serin sularında kulaç atıyordu. Masai, San ve Khoi dansçıları, davul ritimleriyle hikâyelerini anlatıyor; her adım, atalarının ruhunu çağırıyordu.
Olimpiyatları izlemeye önemli misafirler de gelmişti. Kral Khaalid, yüksek bir platformda, yanında Sahara ile kalabalığı izliyordu. Sudan Kralı Taharka, Kenya Kralı Mwenye, Nubia Kralı Shabaka ve Libya Kralı Amsel, maiyetleriyle birlikte en ön sıradaydı. Bu yıl ilk kez krallar katıldığı için, izleyiciler daha kalabalık gelmişti; yanlarında bilginler, şairler ve genç sporcular vardı. Khaalid, gözlerini alandan ayırmadan kraliçe Ayla'ya fısıldadı.
“Bak, Ayla. Bu sadece yarış değil; halklarımızın kalbi burada atıyor.” Ayla gülümsedi. “Ve kadınlar… Onlar bu şenliğin yıldızları.” Açılış töreni başladı. Masai dansçıları, uzun mızraklarıyla yere vurarak bir savaş dansı sundu. San kabilesinden bir kadın, boyalı taşlarla çöldeki av hikâyesini anlattı. Khoi’den genç bir dansçı, flüt eşliğinde toprağın duasını canlandırdı. Kalabalık, nefesini tutmuş izliyordu. Ardından şairler sahneye çıktı. Genç bir Habeşli şair, Kemet dilinde destan okudu, sesi çöldeki rüzgâr gibi yayıldı.
"Afrika’nın sesi bir gün birleşecek, Her kalpte aynı şarkı yankılanacak. Kum fırtınasında kaybolan izler, Yağmurla silinip yeniden yazılacak.
Ağaçların gölgesinde çocuklar gülecek, Davullar barış için çalacak. Kabileler, şehirler, diller bir olacak, Her kalpte aynı şarkı yankılanacak."
Şarkıcılar, Kemet dilinde ezgiler söyledi; her nota, kalabalığın yüreğine işledi. Bir Batı Afrikalı delikanlı, kendi kabile melodisini Kemet sözleriyle harmanladı. Sudan Kralı Taharka, yanındaki bilginine fısıldadı. “Bu çocuk, bizim dilimizi bizden güzel söylüyor!”
Yarışlar başladı. Koşucular, kumda fırtına gibi yarıştı. Etiyopyalı Taye, bir kez daha rüzgâr gibi geçti, bitişte yere yığılırken kalabalık “Rüzgârın oğlu!” diye bağırdı. Nil’de yüzücüler kulaç atarken, Sudanlı Mosi, timsah gibi süzüldü ve alkışlarla kıyıya çıktı. Kadın okçular arasında Nubyalı bir genç kız, Zuberi’nin izinde, hedefi tam ortasından vurdu. Kalabalık, “Afrika’nın kartalı!” diye haykırdı.
At yarışları, alanı toz bulutuna boğdu. Masai binicisi, siyah atıyla öne geçti, ama son anda Nubyalı Aluna, kadın binici olarak rakiplerini solladı. Tribünler zılgıtlarla inledi. Güreş alanında, Batı Afrikalı Kwame, dev gibi rakiplerini yere serdi; kalabalık, “Aslan!” diye bağırdı. Güneş batarken, şarkı yarışması başladı. Habeşli bir kız, Nil’in bereketini anlatan bir ezgiyle kalabalığı ağlattı. Kenya’dan bir delikanlı, aşk şiirini okurken tribünler sessizleşti. Khaalid, ayağa kalkarak konuştu. “Bu olimpiyatlar, sadece bedenin değil, ruhun zaNil-7ir. Afrika, burada tek bir şarkı oluyor!”
Yarışlar sona erdiğinde, Khaalid kahramanlara altın kolyeler ve inciler sundu. Sporcular omuzlarda taşındı, davullar çaldı. Kalabalık, “Afrika bir!” diye haykırıyordu.
33.2. Kralların Toplantısı
Olimpiyatların coşkusu Nil’in sularında yankılanırken, Kemet’in geniş ovalarında yeni bir umut filizleniyordu. Olimpiyatların ertesi günü, Kayıtlar Salonu’nun yeraltı mahzeninde krallar toplandı. Bu masa, Afrika’nın geleceğinin şekilleneceği bir arena, kralların kalplerini birleştireceği bir ocaktı. Olimpiyatlar halkları yakınlaştırmıştı; şimdi sıra, bu yakınlığı kalıcı bir birliğe dönüştürmekteydi.
Yuvarlak masa eşitliğin simgesi olarak tasarlanmıştı. Hiçbir kral diğerinden yüksekte oturmayacaktı; tahtlar yerine yastıklı minderler dizilmişti. Etrafında Sudan, Kenya, Nubia ve Libya kralları, maiyetleriyle birlikte yerleşmişti. Sudan Kralı Taharka, siyah derili, güçlü bir adam, yanında savaşçıları ve bilginleriyle gelmişti. Kenya Kralı Mwenye, uzun boylu ve zarif, Masai savaşçılarının renkli kalkanlarıyla çevriliydi. Nubia Kralı Shabaka, peleriniyle, eski dostu Khaalid’e gülümseyerek oturmuştu. Libya Kralı Amsel ise çölün sert rüzgârlarını yüzünde taşıyan bir adam olarak, yanında deve kervancılarının tozlu haritalarıyla yerini almıştı. Khaalid, ev sahibi olarak ayağa kalktı. Haritasını masaya serdi ve söze başladı.
“Afrika’nın yiğit kralları, kardeşlerim! Olimpiyatlarımız bize gösterdi ki gücümüz yarışta değil, birliktedir. Afrika’nın gücü parçalanmış değil, birleşmiş olmalıdır. Birbirimize düşman değil, kardeş olursak ticaretimiz çoğalır, ilmimiz yayılır, şarkımız gökleri inletir. Düşünün: Nil’in bereketi Sudan’a akar, Kenya’nın ormanları Libya’nın çöllerini yeşillendirir, Nubia’nın altınları hepimizi zengin eder. Ama ayrı durursak, rüzgâr bizi kum gibi savurur.”
Hava, tütsü kokusu ve davul ritimleriyle doluydu. Maiyetler, efendilerini sessizce izliyor, her kelimenin ağırlığını hissediyordu. Üzerinde sade bir keten giysi vardı, ama gözlerinde Afrika’nın tüm nehirlerini taşıyan bir ateş parlıyordu. Derin bir nefes aldı ve sesini yükseltti.
“Kardeşlerim, olimpiyatlarımız birliğimizi gösterdi. Şimdi Afrika Birliği’ni kuralım. Ticaret yollarımız ortak olsun, okullarımız her köyde yükselsin, çocuklarımız aynı takvimi saysın, aynı harfleri okusun.”
Çadırda bir uğultu yükseldi. Maiyetler fısıldıyor, krallar birbirlerine bakıyordu. Kenya Kralı Mwenye, kaşlarını çatarak öne eğildi. Sesinde Masai savaşçılarının gururu vardı, sert ama merak doluydu. “Güzel söylüyorsun, Khaalid. Ama bu birlik nasıl işleyecek? Hangi söz ağır basacak? Benim kabilelerim özgürlüğüne düşkün; bir konsey mi kuracağız, yoksa bir kral mı hükmedecek? Eğer Kemet’in sözü üstün gelirse, biz sadece gölge mi olacağız?”
Khaalid gülümsedi, elini masaya koyarak yanıt verdi. Sanki bir hikâye anlatır gibi konuşuyordu, çünkü kralların hikâyelerle ikna olduğunu biliyordu. “Hayır, Mwenye kardeşim. Bu birlik, bir kralın tahtı olmayacak; bir konsey olacak. Her ülkenin temsilcisi eşit oturacak, tıpkı bu masada olduğu gibi. Kararlar oy ile alınacak, hiçbir kral diğerinin üstünde olmayacak. Düşünün: Ticaret yollarımızda kervanlar serbest dolaşacak, vergi yerine paylaşım olacak. Okullarımızda çocuklar hem Nil’in hiyerogliflerini hem Kenya’nın şarkılarını öğrenecek. Bu, zayıflık değil, güç katacak.”
Sudan Kralı Taharka, sakalını sıvazlayarak söz aldı. Sesinde çölün derin bilgeliği vardı, yılların getirdiği bir ihtiyatla konuşuyordu. “Doğru diyorsun, Khaalid. Ama ya anlaşmazlıklar? Nehirlerimiz aynı suyu paylaşırsa, kuraklıkta kim önce içecek? İlim paylaşımı güzel, ama sırlarımız çalınırsa ne olacak? Olimpiyatlar dostluğu gösterdi, ama barış her zaman zafer kadar kolay değildir.”
Çadırda sessizlik çöktü. Maiyetler, efendilerinin sözlerini tartıyordu. Nubia Kralı Shabaka, eski bir dost olarak Khaalid’e destek verdi. Gözlerinde teras inşaatlarının anısı parlıyordu. “Taharka, korkularını anlıyorum. Ama hatırlayın: Nubia’da teraslar kurduk, suyumuzu paylaştık ve bereket çoğaldı. Bu birlik, sırları çalmak için değil, çoğaltmak için. Ortak bir takvim yapalım; mevsimleri hepimiz aynı şekilde sayalım, hasatlarımızı birlikte planlayalım. Okullar yaygınlaşsın; her köyde bir öğretmen olsun, çocuklar hem savaşçı hem bilgin olsun. Ticaret yollarını koruyalım, haydutları birlikte kovalım. Bu, zayıflık değil, kalkan olur.”
Libya Kralı Amsel, sert bakışlarını yumuşatarak söz aldı. Sesinde çölün yalnızlığı vardı, güvensiz ama umut arayan bir tonda konuşuyordu. “Peki, gücümüz paylaşılırsa zayıflamaz mıyız? Benim kabilelerim çölde özgür yaşar; bir konsey emriyle mi hareket edeceğiz? Eğer bir savaş gelirse, kim orduları yönetecek?”
Khaalid bu soruyu bekliyordu. Yavaşça ayağa kalktı ve gezginden aldığı büyük Afrika haritasını masaya serdi. Parmaklarını haritada gezdirerek, açıklayıcı bir şekilde anlattı. “Amsel kardeşim, güç paylaşmakla azalmaz, çoğalır. Düşünün: Birlik Konseyi’nde her kralın bir oyu olacak. Savaşta mı? Ortak bir ordu kurmayalım, ama yardımlaşalım; Libya’ya saldırı olursa, Nil’in askerleri koşar. Ticaret yollarımızda tuzunuz Nil’e akar, altınımız çöle iner. Güç, kılıçta değil, bağda. Eğer zayıflarsak, dış düşmanlar bizi tek tek ezer; birleşirsek, dağ gibi dururuz.”
Saatler geçti, meşaleler yakıldı. Maiyetler efendilerine fısıldadı; bazıları endişeli, bazıları heyecanlıydı. Kenya Kralı Mwenye bir an sustu, sonra elini masaya vurarak konuştu. “Peki ya geleneklerimiz? Masai savaşçılarım danslarını bırakmaz; Kenya’nın orman ruhları unutulmaz. Bu birlik, bizi aynılaştırmasın.” Khaalid başını salladı, anlayışla yanıt verdi. “Geleneklerimizi silmek için değil, korumak için birliğiz. Konsey’de her kral kendi halkının sesi olacak. Ortak takvim, bayramlarımızı birleştirecek; Olimpiyatlarımız gibi, her yıl kutlayalım. Okullarımızda çocuklar hem hiyeroglif hem Masai dansı öğrenecek. Bu, zenginlik katacak, yoksulluk değil.”
Nubia Kralı Shabaka araya girdi, destekleyici bir tonda konuşarak. “Doğru. Nubia’da gördük: Teraslar toprağımızı kurtardı, ama geleneklerimiz hâlâ yaşıyor. Bu konsey, zayıfları korur, güçlüleri büyütür. Ticaret yolları düzenlensin; haydutlar azalsın, kervanlar çoğalsın.” Sudan Kralı Taharka sonunda gülümsedi. Sesinde kararlılık vardı. “Kabul ediyorum. Ama konseyde eşitlik şart. Her yıl dönüşümlü başkanlık olsun, hiç kimse üstün olmasın.”
Libya Kralı Amsel başını salladı. “Evet. Savaşta yardımlaşma, barışta paylaşma. Gücümüz birleşsin.”
Çadırda alkışlar yükseldi. Maiyetler efendilerini kutladı. Khaalid ayağa kalkarak ilan etti: “Karar verildi! Afrika Birliği Konseyi kurulacak. Her ülkenin temsilcisi eşit oturacak. Ticaret yolları düzenlenecek, ortak takvim hazırlanacak, okullar yaygınlaştırılacak. Bu, Afrika’nın yeni şafağı olsun!”
Toplantı sona ererken krallar birbirlerinin ellerini sıktı. Çadırın dışında davullar çaldı, birliğin ritmini duyuruyordu. Sahara, simülasyonda bu anı izlerken Nil-7’ye fısıldadı: “Diyalogun gücü bu. Savaş yerine söz, düşmanlık yerine kardeşlik.”
Afrika, artık parçalanmış bir kıta değil, birleşik bir rüya olmuştu.
33.3. Krallar Meclisinde Anlatılan Masal
Toplantı sırasında söz alan bilge bir kral, meclise öğüt vermek için ayağa kalktı ve dedi ki: “Ey krallar, ey halkın seçilmişleri! Tarih boyunca nice ormanlar, nice şehirler gördüm. Size bir ibret hikâyesi anlatayım…”
"Bir zamanlar kocaman bir orman varmış. Ormanda kuşlar, tavşanlar, ceylanlar ve tilkiler hep beraber yaşarmış. Ormanın düzenini koruyan güçlü bir Kral Aslan varmış. Bir gece, Kral Aslan’ın adamları birkaç yavru tavşanı yatağından kaldırmış. Onlara şöyle demişler: “Canavarlar ormana geliyor! Onları korkutup kaçırmanız lazım. Gürültü yapın, bağırın, koşun!”
Yavru tavşanlar korkudan ne yapacaklarını bilememiş. İnanmışlar ve bütün gece bağırıp çağırmışlar. Ama ortada hiç canavar yokmuş… Sabah olduğunda orman halkı bu gürültüyü duymuş. Kral Aslan hemen çıkıp şöyle demiş: “Bakın! Tavşanlar isyan etti! Ormanımızı yakacaklardı!”
Sonra sadece yavru tavşanlar değil, ormandaki bütün tavşanlar suçlanmış. Kimisi o gece derin uykudaydı, kimisi başka ormandaydı, kimisi ise hiçbir şeyden habersizdi. Ama hepsi “suçlu” ilan edilmiş.
Tavşan avına ormandaki bütün hayvanlar katılmış. Bazı tavşanlar bile tavşan olmadığını söyleyerek komşunu, arkadaşını, annesini, babasını, eşini, kardeşini, çocuğunu krala ihbar ederek, krala biat etmiş, oh iyi oldu az bile yapıldı demiş.
Ormanın yedi kat derinliğindeki Selymbria hapishanesi hamile ve bebek tavşanlarla dolmuş. Bazı tavşanlar, zulümden kurtulmak için ormanın sınırını aşmaya çalışmış.
Bir büyük nehir varmış: Hebros Irmağı. Tavşanlar nehrin kıyısına gelip zıplamışlar, karşıya geçmek istemişler. Ama nehir çok güçlüymüş. Küçük yavruların bazıları suyun akıntısına kapılıp boğulmuş. Kimilerini ise karşı kıyıda bekleyen avcılar vurmuş. Kaçmayı başaranlar da olmuş ama kalpleri hep yaralı kalmış. Çünkü arkalarında vatan bildikleri ormanları ve geride kalan sevdikleri varmış.
Orman halkı çok üzülmüş. Bazıları korkudan sesini çıkaramamış, bazıları ise içten içe şöyle fısıldamış: “Suç kişiye aittir. Bir yavrunun yaptığını bütün tavşanlara yüklemek doğru değildir.”
Yıllar geçmiş. Kral Aslan yaşlanmış ve ölmüş. Onun adamlarından bazıları vicdan azabına dayanamamış. Bir gün çıkıp şöyle demişler: “O geceki planı aslında Kral Aslan kurdu. Yavru tavşanlar sadece kandırıldı. Asıl amaç, bütün tavşanları suçlu gösterip güç toplamaktı.”
Ve orman halkı sonunda gerçeği öğrenmiş. Tavşanlara yapılan haksızlık dilden dile anlatılmış. Kral Aslan ise sonsuza kadar lanetle anılmış. Bilge kral sözünü tamamladı ve ekledi: “Ve biliniz ki sonunda o aslan öldü, ama geriye zulmü kaldı. Gerçekten masum olan tavşanlara yapılan zulüm, ne nehirde boğulanları ne de ormanda haksız yere suçlananları unutturmadı. Adalet gecikti ama hakikat saklanamadı.
Halk ise şu öğüdü nesiller boyu aktardı: ‘Adalet bazen gecikir, ama sonunda hakikat ortaya çıkar. Suç bireyseldir, bütün bir topluluğa yüklenemez.’”
Çadır sessizleşti. Krallar, başlarını ağır ağır salladı. O an herkes biliyordu: Adalet olmadan birlik kurulamaz.
33.4. Afrika Birliği Konseyi Kuruluş Beyannamesi
Amaç
Afrika’nın halklarını ticaret, ilim ve dostlukla birleştirmek; savaş yerine barışı, ayrılık yerine kardeşliği yüceltmek.
İlkeler
1. Eşitlik: Her ülke, Konsey’de eşit oya sahiptir. Hiçbir kral diğerinin üstünde değildir. 2. Paylaşım: Ticaret yolları düzenlenecek, vergi yerine paylaşım esas alınacaktır. 3. İlim: Her köyde okullar kurulacak; çocuklar hiyeroglif, dans ve yerel diller öğrenecektir. 4. Kardeşlik: Savaşta yardımlaşma, barışta dayanışma sağlanacaktır.
Kararlar
• Birlik Konseyi: Her ülkenin temsilcisi, eşit oy hakkıyla Konsey’de yer alır. Başkanlık her yıl dönüşümlü olur. • Ortak Takvim: Mevsimler ve bayramlar için ortak bir takvim hazırlanır. • Ticaret Yolları: Kervan yolları düzenlenir, haydutluk önlenir. • Okullar: Her ülkede yazı, tarım ve sanat öğreten okullar yaygınlaştırılır. • Barış Konseyi: Anlaşmazlıkları çözmek için düzenli toplantılar yapılır. İmzacılar • Kemet Kralı Khaalid • Sudan Kralı Taharka • Kenya Kralı Mwenye • Nubia Kralı Shabaka • Libya Kralı Amsel
Tarih: Nil’in taşkın mevsimi, Olimpiyatların ikinci yılında.
33.5. Ortak Alfabe
Kayıtlar Salonu’nda bilginler toplanıp yeni bir alfabe için çalışmaya başladılar. Kemet’in hiyeroglifleri, Khoi sembolleri ve Mali yazıtları birleştirildi. Ortak dil, ortak yoldu artık. Bir bilgin şöyle dedi: “Alfabe, yalnızca harf değildir; halkları birbirine bağlayan köprüdür.”
33.6. Yeni Elçiler ve Afrika Birliği’nin Resmi Önerisi
Giza’nın sabah serinliğinde, Kayıtlar Salonu’nun yeraltı mahzenlerinden yükselen tütsü kokuları, Nil’in dalgalarıyla karışıyordu. Yerin üstünde, medreseler ve üniversiteler öğrencilerin sesleriyle canlanmıştı. Khaalid, spiral rampaların başında durmuş, yağ lambası ışığında Afrika haritasını inceliyordu. Olimpiyatların coşkusu birliği ateşlemiş, kralların toplantısı umudu yeşertmişti. Şimdi sıra, bu umudu tüm kıtaya yaymaktaydı.
Khaalid, yeni bir elçi dalgasını göndermeye karar verdi. Görevleri, Afrika Birliği’ni resmi bir öneriye dönüştürmek ve toplantıya katılmayan kralları ikna etmekti. Her ülkenin temsilcisi, Birlik Konseyi’nde yer alacak; ticaret yolları düzenlenecek, okullar yaygınlaşacak, ortak bir takvim ve alfabe oluşturulacaktı.
Kayıtlar Salonu’nun girişinde, genç elçiler toplandı. Her biri, farklı kabilelerden seçilmişti: Etiyopya’dan bir şair, Mali’den bir kervancı, Senegal’den bir balıkçı, San’dan bir avcı. Khaalid, elçilere seslendi, sesi taş duvarlarda yankılandı. “Afrika’nın evlatları! Sizler, birliğin sözcülerisiniz. Gideceğiniz her krallıkta, Birlik Konseyi’nin hayalini anlatacaksınız. Ticaret yollarımız kervanlarla dolsun, okullarımız çocuklarla canlansın, alfabemiz dillerimizi birleştirsin. Kralları ikna edin; çünkü Afrika, ancak birlikte yükselir.”
Etiyopyalı şair Aklilu, elinde papirüsle öne çıktı. “Kralım, şiirlerimle kralların kalbini kazanırım. Ama ya bizi dinlemezlerse?”
Khaalid gülümsedi. “Aklilu, şiirlerin Nil gibi akar. Onlara birliği değil, bir rüyayı anlat. Birlik, kabileleri silmez; onları bir bahçede çiçek gibi yan yana getirir.”
Mali’den kervancı Fatou, deri haritasını tutarak sordu. “Ticaret yolları dediniz. Ama Sahra’da haydutlar var. Krallar, mallarını nasıl güvenecek?” Khaalid, haritayı işaret etti. “Fatou, Birlik Konseyi yolları koruyacak. Her kral, nöbetçiler gönderecek; haydutlar değil, kervanlar kazanacak.”
Senegalli balıkçı Moustapha, ağlarını omzunda taşıyarak söz aldı. “Denizlerimiz zengin, ama komşu krallar paylaşmaz. Birlik, bizi nasıl barıştıracak?”
Khaalid yanıtladı. “Birlik Konseyi, suları paylaştıracak. Balıkçılar, tüccarlar, çiftçiler eşit olacak. Ortak takvimimiz, hasat ve balık mevsimlerini düzenleyecek.”
Khaalid, Khwe’ye yaklaştı. “Hayır, dostum. Ortak alfabe, Kemet’in hiyeroglifleri, Khoi’nin sembolleri ve Mali’nin yazıtlarını birleştirecek. Her kabile, kendi hikâyesini yazacak; ama hepimiz aynı dili okuyacağız.”
Elçiler, Khaalid’in sözleriyle coştu. Her biri, bir deri tomar, bir tohum kesesi ve bir Kemet madalyonu aldı. Khaalid, son kez seslendi. “Gidin, Afrika’nın rüyasını taşıyın. Krallar sizi dinleyecek, çünkü halklarınız zaten birleşti.”
33.7. Elçilerin Yolculuğu
Elçiler, kervanlarla, teknelerle ve yaya olarak yola çıktı. Aklilu, Songhai Krallığı’na ulaştı. Kral Askia, tahtında, altın işlemeli bir pelerinle oturuyordu. Aklilu, bir şiirle söz aldı. “Songhai’nin altın nehirleri, Nil’le birleşsin. Birlik Konseyi, zenginliğinizi çoğaltsın. Okullarınız, çocuklarınıza yıldızları öğretsin.”
Aklilu gülümsedi. “Hayır, kralım. Konsey’de eşit oyunuz olacak. Ticaret yollarınız Sahra’yı aşacak, okullarınız bilgiyi çoğaltacak.”
Askia, düşünceli, başını salladı. “Şiirin güzel. Konsey’e bir elçi yollarım.”
Fatou, Büyük Zimbabwe’ye ulaştı. Kral Mutapa, taş sarayında haritaları inceliyordu. Fatou, Sahra haritasını açtı. “Kralım, bu yollar sizin altınınızı Nil’e taşır. Birlik, haydutları durdurur, kervanları özgür kılar.”
Mutapa sordu. “Peki, özgürlüğümüz? Kabilelerim kendi kurallarına uyar.” Fatou yanıtladı. “Birlik, kuralları değiştirmez; güçlendirir. Ortak alfabe, ticaret anlaşmalarını yazacak. Çocuklarınız, hem Zimbabwe taşlarını hem Kemet hiyerogliflerini öğrenecek.”
Mutapa elini uzattı. “Konsey’e katılırız.”
Moustapha, Gana Krallığı’na vardı. Kral Osei, balıkçı köyünde, ağlarla çevriliydi. Moustapha, “Denizlerimiz birleşirse, balığımız çoğalır. Ortak takvim, hasat ve balık mevsimlerini düzenler.”
Khwe, Khoi topraklarında kendi halkını topladı. Lider Nama, ateş başında dinledi. Khwe, “Ortak alfabe, hikâyelerimizi korur. Kayıtlar Salonu’nda sembollerimiz yaşar.”
Nama sordu. “Peki, özgürlüğümüz?”
Khwe yanıtladı. “Birlik, zincirlemez değil, kalkan olur. Savaşta yardımlaşırız, barışta paylaşırız.”
Nama ateşten bir dal aldı. “Konsey’e katılacağız.”
33.8. Birlik Konseyi’nin İlk Adımı
Elçiler, bir ay sonra Kayıtlar Salonu’na döndü. Yeraltı mahzeninde, Khaalid kralların elçilerini ağırladı. Ortak alfabe için bir atölye kuruldu. Kemet’in hiyeroglifleri, Khoi’nin geometrik sembolleri ve Mali’nin yazıtları, balmumu tabletlerde birleştirildi. Bir bilgin, ilk cümleyi yazdı. Khaalid, elçilere baktı. “Bu alfabe, kalplerimizi yazacak. Konsey, ticaret yollarını açacak, okulları çoğaltacak. Gelecek, çocuklarımızın ellerinde.”
Kraliçe Ayla, fısıldadı. “Khaalid, bir alfabeyle kıtayı birleştirdin.”
33.9. Zeinabamani ne demek?
O sırada, küçük bir mucize daha yaşanıyordu. Kemetli Zeinab ile Kenyalı Amani’nin mektupları yüzlerce çocuğa ulaşmış, bir hareket doğmuştu: Zeinabamani. Mektup arkadaşlığı demekti. Binlerce çocuğun artık çok uzaklarda mektup arkadaşı vardı. Birbirine anılarını, hayallerini, hikâyelerini, oyunlarını paylaşmaya başladılar. Mektuplar kayıt salonunun panolarına asılıyor, herkes bu masum dostluğun büyüsünü görüyordu.
33.10. Çocuk Meclisi
Bir gün, Kayıtlar Salonu’nun okuma odasında çocuklar toplandı. Onlar bir masa etrafında kendiliğinden toplanmışlardı. Söz alan küçük bir kız bağırdı: “Her yer taşla kaplanıyor, ağaçlarımız kayboluyor! Neden?”
Başka biri öne çıktı: “Öğretmenler bize dayak atıyor, bu eğitim değil! Biz hayal gücümüzle öğrenmek istiyoruz!”
Bir çocuk gözyaşlarıyla ekledi: “Sokak kedileri aç, onlara da sahip çıkılsın!”
Bir başkası neşeyle haykırdı: “Oyuncaklarımızı paylaşalım, oyuncak ortaklığı kuralım!”
Hep bir ağızdan: “Okullarda yemek verilsin!”
Aldıkları kararı tablete yazıp kralın önüne çıktılar. Khaalid onları dinledi, yüzünde derin bir gülümseme belirdi. “Büyüklerin bilgelik taşları vardır, ama çocukların kalbinde geleceğin ateşi yanar. Eleştirileri kabul ediyorum ve aldıkları kararı onaylıyorum. Bundan sonra her karar, Çocuk Meclisi’nin bilgisine ve onayına sunulacak.”
Çocuklar sevinçle alkışladı. Tarihte ilk kez bir Çocuk Meclisi açıldı, ilk kez, çocukların sesi resmi olarak duyuluyordu.
33.11. Geleceğin Yöneticileri
Kayıtlar Salonu’nun kubbesi altında o gün hem kralların, hem de çocukların sesleri yankılandı. Bilginler kitaplar kopyaladı, sporcular çalıştı, şairler destanlar yazdı. Ve Afrika’nın tarihi yeni bir yola girdi: Birlik, ilim ve çocukların sesiyle yazılan bir tarih.
...
33.12. Sahara & Nil-7 Diyaloğu (M.S. 8000)
Sahara: "Bu olimpiyatlar çok muhteşemdi! Herkesin dans etmesi, şarkı söylemesi… Neden Khaalid ikinci bir olimpiyat düzenledi?"
Nil-7: "Sahara, Khaalid olimpiyatları her sene tekrar düzenlemeye devam etti, çünkü bu yarışlar sadece spor değildi. Halkları bir araya getirdi, dostlukları güçlendirdi. Danslar, şarkılar ve yarışlar, Afrika’nın tek bir kalp gibi atmasını sağladı."
Sahara: "Peki, neden krallar toplantı yaptı? Sadece yarışları izlemek için mi geldiler?"
Nil-7: "Hayır, Sahara, krallar birliği konuşmak için toplandı. Khaalid, Afrika Birliği’ni kurarak ticaretin, ilmin ve barışın yayılmasını istedi. Olimpiyatlar, bu birliğin ruhunu gösterdi."
Sahara: "Peki, ortak alfabe neden bu kadar önemliymiş? Herkes kendi yazısını kullansa olmaz mı?"
Nil-7: "Ortak alfabe, halkları birleştiren bir köprüydü. Kemet’in hiyeroglifleri, Khoi’nin sembolleri ve Mali’nin yazıtları birleşti. Böylece herkes birbirinin hikayesini okuyabildi."
Sahara: "Peki, Çocuk Meclisi neydi? Çocuklar niye toplandı?"
Nil-7: "Çocuk Meclisi, çocukların sesini duyurmak için kuruldu! Ağaçları, kedileri ve okulları korumak istediler. Khaalid, onların fikirlerini ciddiye aldı, çünkü gelecek bir gün çocuklara emanet edilecek."
Sahara: "Peki, Afrika Birliği ne yapacak şimdi? Daha çok olimpiyat mı olacak?"
Nil-7: "Evet, Sahara, daha çok olimpiyat olacak! Ama Birlik, ticaret yollarını düzenleyecek, okulları çoğaltacak, barışı koruyacak, bilimsel keşifler ve yeni buluşlar artacak. Belki bir sonraki bölümde yeni maceralar duyarız."
33.13. DİYALOĞUN GÜCÜ (M.S. 8000)
Otomutfaktan gelen, mis gibi kokular odayı sarmıştı. Nalan, mutfaktan seslendi: "Sahara, canım, yemek hazır! Hadi gel artık!"
Odasında koltukta, Nil-7'nin yanında oturan Sahara, leopar robotuna dönerek gülümsedi. "Annem bizi yemeğe çağırıyor."
Nil-7, şakayla takıldı: "Bizi mi? Sadece seni çağırdı bence."
Sahara kıkırdayarak ayağa kalktı, annesine seslendi: "Nil-7 de benimle gelecek, o benim en yakın arkadaşım."
Robot, amber rengi gözleriyle Sahara'ya baktı. "Anlaşıldı. Yemek zamanı. 'Diyalog' için harika bir fırsat."
Nil-7'nin metalik ayakları sessizce hareket etti ve Sahara'nın peşinden mutfağa doğru ilerledi. Mutfağın eşiğinde duran Nalan, robotu görünce gülümsedi ve "Gelin bakalım," diyerek onlara kapıyı açtı.
Annesi Nalan ile Babası Okan yemek masasına oturmuşlar otomutfağın yemeği servis etmesini bekliyordu. Annesi: "Tam zamanında geldin kızım son 10 saniye" dedi. Sahara oturur oturmaz önüne yemeklerle dolu tabaklar dizildi.
Sahara'nın annesi, küçük kızına dönerek ”Robot bugün odanda sana ne tür yeni öyküler anlattı acaba?” diye sordu. Okan ise eşinin söylediklerini desteklercesine, ”Gerçekten çok merak ediyorum Sahara,” diyerek ona katıldı.
Sahara, yemekten bir kaç kaşık aldıktan sonra anne ve babasına gülümseyerek heyecanla konuşmaya başladı. "Sen haklıymışsın, baba," dedi Sahara. "Savaşsız da oluyormuş."
"Haklı mıydım?" diye sordu Okan, merakla. "Evet, baba," diye cevap verdi Sahara, coşkuyla. "Hatırlıyor musun, o korkunç savaşı anlatmıştım? Savaşçılar oklarla vurulmuş, timsahlar onları yemiş, kumun altındaki kazıklara düşmüşlerdi..."
Sahara'nın sesi o anları hatırlarken biraz alçaldı. "Çığlıkları hâlâ kulaklarımda demiştim. Sen de bana 'Savaşmak yerine diyalog yolunu seçselerdi daha iyi olurdu' demiştin. Ben de 'Diyalog nedir ki?' diye sormuştum."
Sahara, kollarını babasının boynuna dolayarak, "Söylemek istediklerinin hepsini tamamen öğrendim. Senin haklı olduğunu Nil-7 ile kanıtladık, baba!" dedi. "Ben, robotumdan simülasyonu baştan başlatmasını ve Khaalid'in bu sefer savaşmak yerine konuşmasını istedim. Ve biliyor musun, simülasyonda sihirli bir şekilde her şey değişti. Khaalid, Nubia ve Libya'nın krallarıyla savaşmadı, kayaları yuvarlamadı ya da timsahlara yem etmedi. Aksine, onlarla oturdu, konuştu ve Nil'in bereketini nasıl paylaşacaklarını anlattı."
Nalan da duygulanmıştı. "Peki bu hikayeyi değişmiş haliyle tekrar anlatır mısın. Sonra ne oldu canım?" diye sordu. "Robot, bana bir zamanlar Mısır'da yaşayan Kral Khaalid'i anlattı. O, savaşmak yerine konuşmayı seçen çok akıllı bir kralmış. Hikâye, Nil Nehri'nin kenarında başlıyor. Khaalid, tarlaların daha verimli olması için kanallar yapmış, ama bu durum komşu kabileleri kıskandırmış. Herkes ondan pay istemiş. Khaalid savaşmak yerine, barışı seçmiş ve sadık yardımcısı Harun'la birlikte bir plan yapmışlar. Önce, barış ve ticaret teklif edecekler, olmazsa o zaman savunma yapacaklarmış."
Babası, "Aklını kullanmak, kılıç sallamaktan daha iyidir, öyle değil mi kızım?" diyerek gülümsedi. Sahara başını salladı. "Evet baba, hem de ne kadar! Sonra Khaalid, Nubia'ya gitmiş. Oradaki krala Nil Nehri'nin taşkınlarını kontrol etmek için teraslar yapmayı önermiş. Mısır'dan ustalar, Nubialı işçilerle birlikte çalışmışlar ve dağ yamaçlarına teraslar inşa etmişler. Bu teraslar sayesinde toprak daha verimli olmuş. İki ülke arasında arpa, buğday, sorgum ve en önemlisi dostluk mektupları taşımaya başlamışlar. Hatta, bir testide Nil ve Nubia sularını karıştırıp dostluklarını kutlamışlar."
Nalan şaşkınlıkla, "Ne kadar güzel bir fikir! Sınırlar yerine dostluk kurmuşlar," diye fısıldadı. "Evet anne! Sadece Nubia değil, çöl kabileleri olan Berberilere de gitmişler," diye devam etti Sahara. "Berberi reisi Amsel ilk başta çok sertmiş. Ama Khaalid, onlara da savaş değil, ticaret önermiş. Mısır'dan buğday, Libya'dan tuz ve deri takas etmişler. Bu sayede 'Nil Yolu' ve 'Tuz ve Altın Yolu' adında iki yeni ticaret yolu oluşmuş. Küçük bir balık ve bir deve figürünü takas ederek dostluklarını simgelemişler."
Babası, "Ticaret, insanları bir araya getiren en eski yoldur," dedi. Sahara, "En sevdiğim kısım da bu," diye parladı gözleri. "Khaalid, bu başarılı görüşmelerden sonra kendi ülkesine dönmüş. Herkes onu kahraman gibi karşılamış. Kralı bile ona 'Vezir' unvanı vermiş. Daha sonra Mısır'da ilk ticaret kongresini düzenlemişler. Her yerden insanlar gelmiş. Hatta yaşlı bir gezgin, Khaalid'e tüm Afrika'yı gösteren bir harita hediye etmiş. Bu, Khaalid'in aklına bir fikir getirmiş."
Nalan merakla "Ne fikriymiş o?" diye sordu. "Tüm Afrika'yı birleştirme fikri!" diye haykırdı Sahara. "Khaalid, kral olunca bu fikri hayata geçirmiş. Farklı kabilelerden genç elçiler seçmiş ve onları tüm Afrika'ya göndermiş. Onlara ticaret, dostluk ve bilgi paylaşımını öğretme görevi vermiş. Karşılığında da oradaki bilgileri toplayıp Giza'da inşa ettirdiği dev bir kütüphane gibi olan 'Kayıtlar Salonu'na getirmelerini istemiş. Orada tüm bilgiler toplanmış; şifalı otlar, tekne yapımı, sulama kanalları ve daha fazlası... Orada Kenya'dan Amani ve Mısır'dan Zeinab adlı iki çocuk mektup arkadaşı olmuş. Dostlukları o kadar büyümüş ki, 'Zeinabamani' diye bir kelime bile türetmişler."
"Ne kadar tatlı," diye gülümsedi Nalan. Sahara'nın sesi giderek daha da coşkulu bir hâl aldı. "Biliyor musun, Khaalid'in barışçıl yaklaşımı sayesinde ilk Afrika Olimpiyatları düzenlenmiş. Her yerden sporcular gelmiş; koşucular, güreşçiler, yüzücüler... Herkes birlikte yarışmış, şarkılar söylemiş, dans etmiş. Olimpiyatlar bitince, Khaalid bu birlik ruhunu kalıcı hale getirmek için kralları toplamış ve 'Afrika Birliği Konseyi'ni kurmayı teklif etmiş. Her kral eşit olacakmış, kimse kimseden üstün olmayacakmış."
"Toplantıdan sonra ne olmuş?" diye sordu annesi. "Daha da güzeli olmuş! Çocuklar da kendi meclislerini kurmuşlar," diye gözleri parladı Sahara. "Krala, ağaçların yok olduğunu, öğretmenlerin onlara kötü davrandığını ve sokak kedilerinin aç olduğunu söylemişler. Kral Khaalid de onların kararlarını onaylamış ve demiş ki, 'Büyüklerin bilgeliği taşlarda saklıdır ama çocukların kalbinde geleceğin ateşi yanar.' Ve tarihte ilk kez, çocukların sesi resmi olarak duyulmuş!"
Sahara derin bir nefes aldı ve bitirdi. "Hikâye, Afrika'nın geleceğinin sadece kralların değil, ilmin ve çocukların sesiyle inşa edildiğini söylüyor."
Nalan ve kocası, kızlarının bu tutkulu anlatımı karşısında duygulanmışlardı. Onun öğrendiği değerlerle büyüyecek olması, en büyük mutluluklarıydı.
Okan, kızının sözlerini ilgiyle dinledi. O gece, savaştan bahseden bir hikaye yerine barıştan, anlaşmadan ve kardeşlikten bahseden bir hikayeyi duymanın rahatlığıyla gülümsedi. Nalan da duygulanmıştı. "Peki sonra ne oldu canım?" diye sordu. "Sonra... Sonra barış çiçekleri açtı, tıpkı senin dediğin gibi baba!"
Sahara'nın sesi neşeyle doldu. "Khaalid, diğer krallarla birlikte Afrika'yı birleştirme fikrini buldu. Ortak takvimleri, ortak alfabeleri oldu. Ticaret yolları kurdular ve her köyde okullar açtılar."
Okan, Sahara'nın saçlarını okşayarak, "İşte bu, diyalogun gücüdür kızım," dedi. "Konuşarak, anlayarak ve paylaşarak kılıçla yapılamayacak kadar büyük şeyler başarabilirsin."
Sahara babasının yanağına öpücük kondurarak "Sen haklıydın baba... Diyalogla her şey mümkünmüş." dedi.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.