SAHRA'NIN UYANIŞI ve YÜKSELİŞİ: M.S. 8000 - M.Ö. 5000
Sahra Çölü, bugün dünyanın en kurak ve geniş çöl alanlarından biridir; ancak yaklaşık 15.000 ila 5.000 yıl önce bu topraklar göllerle dolu, otlaklarla kaplı ve yaşamla iç içe bir ekosisteme sahipti. B...
Yıllar, Nil'in kum taneleri gibi 20 yıl usulca akıp geçmişti. Bereket dolu tarlalar sayısız hasat görmüştü. Ülke, Khaalid'in askeri dehası ve adil yönetimi sayesinde hem güvende hem de zengindi. Khaalid, Tüm Nil'in Yüce Komutanı olarak artık sadece bir kahraman değil, aynı zamanda halkın kalbinde taht kurmuş bir liderdi. Ancak zaman, en güçlü kralları bile dize getiren bir nehir gibi akıyordu.
Kral Kwakwu'nun bedeni, Nil'in kucağında geçen onca yılın yorgunluğunu taşıyordu. Kralın hastalığı, saray koridorlarında sinsice yayılan bir fısıltıya, şehirde ise endişe dolu bir söylentiye dönüşmüştü. Bu fısıltılar, Khaalid'in yokluğunda daha da güçleniyordu. Zira o, aylarını krallığın sınır boylarında, Batı Nil kıyısındaki yeni kale inşaatlarını denetleyerek geçiriyordu.
Halk, bu kederli haberi duyar duymaz sarayın bahçesine akın etti. Ellerinde lotus çiçekleri, dillerinde dualar vardı. Nehir kenarından tarlalara kadar uzanan kalabalık, taşa kesmiş bir ırmak gibiydi. Kralın sağlığı, onların gelecek kaygısıydı. Kral öleceğini hissettiğinde bir akşam, güneş batarken, Kral Kwakwu'nun taht odasının yüksek penceresi açıldı. Yorgun ama vakur bir ses, kalabalığa doğru yayıldı. "Ey halk! Nil'in lütfuyla bu topraklara barış getirdim, ama her yolun bir sonu vardır." Halkın arasından hıçkırıklar yükseldi. "Bedbaht değilim," diye devam etti kral. "Çünkü size benden daha güçlü bir koruyucu bırakıyorum."
25.2. Khalid'i Kral Yap!
Bu sözlerin ardından kalabalıkta bir hareketlenme oldu. Halk arasına başlayan "Kral kendinden sonra kimi kral yapacak" diye fısıldaşmaları uğultuya dönüştü. Uğultu, giderek büyüyen bir gürültüye dönüştü. "Khaalid! Khaalid!" diye yankılandı avlu. "Khaalid'i kral yap!" Sadece halk değil, saray muhafızları, hatta kralın sadık danışmanları bile aynı sloganı tekrarlıyordu. "Khaalid'i kral yap!", "Khaalid'i kral yap!".
Khaalid, bu çağrı üzerine sınır boyundan saraya geldi. Üzerinde savaş zırhı yoktu; sade bir keten tunik giymişti. Yüzünde, halkın sevgisine duyduğu şaşkınlık ve kralın durumu karşısındaki derin keder okunuyordu. Kralın odasına girdiğinde, Kwakwu'yu tahtında değil, yatağında dinlenirken buldu. Kral soğuk soğuk terliyor, zor nefes alıyordu. Yaşlı kral, son bir kez zorlukla ayağa kalktı. Yüzünde bilgece bir gülümseme vardı. "Oğlum," dedi, sesi titriyordu. "Halkın sesini duyuyor musun? Benden sonra seni kral görmek istiyorlar. Nil halkının iradesi budur."
Kral ve Khaalid, avluya bakan yüksek balkona çıktılar. Aşağıdaki kalabalık, bu iki figürü gördüğünde bir anda sessizleşti. Sadece dalgaların sesi ve uzaklardan gelen davul ritimleri duyuluyordu. Kral Kwakwu, başında duran, Nil'in mavi taşlarıyla süslü, altın tacı yavaşça çıkardı. Tacı avucunda tutarken, son bir kez halka döndü. "Khaalid, sadece benim en sadık danışmanım değil, aynı zamanda bu halkın seçtiği liderdir," dedi. "O, Nil'in akışının ritmini bilen, bereketimizi koruyan kişidir. Bugün, tahtımı ona devrediyor, geleceğimizi ona emanet ediyorum."
Kral, titreyen elleriyle tacı Khaalid'in başına yerleştirdi. Altın taç, Khaalid'in alın çizgileriyle, savaşın izleriyle bezenmiş yüzünde parladı. Bu ağır sorumluluğun altında ezildiğini hisseden Khaalid, başını kaldırarak kalabalığın arasına baktı. Gözleri, eşi Ayla'yı aradı. Ayla, bir omuzda duran lotus çiçeği, bir elde tuttuğu papirüsle, sade ama vakur bir şekilde kalabalığın arasında duruyordu. "Ayla," diye seslendi Khaalid, sesi avluda yankılandı. "Yanımda ol. Halkımız, yeni kraliçesini görsün."
Ayla, tereddüt etmeden kalabalığı yararak balkona doğru ilerlemeye çalıştı. Kalabalık, bir dalga gibi ikiye ayrılırken, kadınlar sevinçle el çırptı. Ayla, eşinin yanına geldiğinde, Khaalid onun elini sımsıkı tuttu, sanki tüm gücünü ve cesaretini ondan alıyordu. Bu an, krallığın geleceğinin sadece bir erkek değil, bir bütün olduğunu gösteriyordu.
Kral Kwakwu, Khaalid'e son bir kez başını eğdi ve yavaşça içeri girdi. Kendini yatağına bıraktı.
25.3. Dairel Zaman
Kral Kwakwu'nun hasta yatağının başucunda, saray sessizliğe bürünmüştü. Khaalid ve Ayla, el ele durmuş, bilge kralın solgun yüzüne bakıyordu. Odadaki hava, tütsü ve bitkisel yağların kokusuyla ağırdı. Dışarıdaki kalabalık susmuş, sanki Nil bile bekleyişe geçmişti.
Kral Kwakwu, gözlerini araladı. Bakışları Khaalid'in gözlerine kenetlendi. Sesi, bir nehrin son fısıltısı gibi güçsüzdü ama her kelimesi bilgece bir ağırlık taşıyordu. "Oğlum, bana hep zamanın ileri aktığını söylediler. Ama ben bunca yılın sonunda anladım ki, bütün bu öğretilenler eksik. Ben kendi inancımla, zamanın düz bir çizgi olmadığına inanıyorum."
Khaalid, usulca başını salladı. Kalbi, hem keder hem de merakla atıyordu. "Benim için zaman, bir daire gibidir Khaalid. Ve bu dairenin tam kalbinde, yeryüzünün kalbi gibi atan bir nehir var: Nil."
Kral, bir an durdu, nefes almakta zorlandı. Ayla, kralın elini avucunda ısıttı. Kral, onun dokunuşuyla güç bulmuş gibi devam etti: "Benim için zaman, karanlık bir çukurdan yeniden doğuşa dönen bir spiral gibi. Her yıl Nil'in taşması, benim için bir başlangıç. Geçmişin geçip gitmediğine, sürekli yeniden yaratıldığına inanıyorum. Bu topraklarda bir hikâye biterse, onu yeniden başlatmak benim inancımdır."
Kralın sesi şimdi daha netti. "Benim ölümüm... bir son değil, sadece bir geçiş. Mesele yaşamı uzatmak değil, kendi döngümüzü anlamak Khaalid. Ben şimdi bir döngüyü tamamladım. Ben gidiyorum, ama göksel ruhum, yıldızlar arasına katılacak. Nil taştığında, bil ki ben, sana gökyüzünden sesleniyorum."
25.4. Kral Öldü
Kralın gözleri yavaşça kapandı. Eli, Ayla'nın elinden usulca kaydı. Nil'in sessiz akışıyla birlikte, Krallığın bilge kralı son nefesini verdi.
Kral Kwakwu'nun son nefesiyle birlikte, sarayın üzerine ağır bir sessizlik çöktü. Khaalid ve Ayla, el ele, bilge kralın yatağının başında duruyordu. Dışarıdaki halkın ağıtları henüz yükselmemişken, odanın kapısından içeriye bakan amber renkli iki göz farkettiler. Bir leopar, başını içeriye çevirmiş, altın sarısı gözleriyle izliyordu. Vücudu, gölgelerin içinde bir hayalet gibi görünüyordu. Khaalid ve Ayla, bu vahşi ama hüzünlü bakış karşısında adeta donup kalmışlardı. Leopar sanki Kralın ruhunu selamlıyormuş gibi baktı. Bu bakışta, bir dönemin sona erişinin hüznü ve bir sonraki döngünün başlangıcına dair bir bilgelik vardı. Leopar, sessizce durduktan sonra başını çevirdi ve sarayın karanlık koridorlarına doğru sesizce ilerleyip gözden kayboldu. Khaalid, leoparın gidişini, kralın ruhunun serbest kaldığının bir işareti olduğunu hissetti. Dışarıdaki halk, bekleyişin yerini alan haberi aldığında, sarayın bahçesinden yankılanan bir ağıt yükseldi. Sadece bir kral değil, halkın babası ve rehberi de gitmişti.
Geleneklere göre, Kralların göksel yolculuğuna inanılırdı. Kral Kwakwu'nun bedeni, özel olarak hazırlanan keten kumaşlara sarıldı. Üç gün boyunca yas tutuldu. Bu süre zarfında, Khaalid ve Ayla, taç giyme töreni için acele etmediler. Krallığın, hem eski krala olan borcunu ödemesi hem de yeni döneme hazırlanması gerekiyordu. Bu üç gün, halkın kralın odasına girmesine izin verildi, böylece herkes son bir kez krala veda edebilirdi.
25.5. Kralın Cenaze Töreni
Dördüncü gün, güneşin Nil'in sularını altın rengine boyadığı bir sabah, büyük veda töreni başladı. Kralın tabutu, palmiye dallarından ve lotus çiçeklerinden örülmüş bir sedyeye konulmuştu. Cenaze alayı, Khaalid ve Ayla'nın önderliğinde saraydan çıktı ve Batı Nil'in yüksek kayalıklarına doğru yürüdü. Alayın önünde, hüzünlü davul sesleri ve kaval melodileri eşliğinde kralın savaşçıları ilerliyordu. Binlerce insan, bu son yolculukta alaya katılmış, krala olan son saygısını gösteriyordu.
Alay, nehrin kıyısından uzaklaşarak, Mısır'ın kumlu tepeleri arasında gizlenmiş bir mağaranın girişine ulaştı. Burası, Kral Kwakwu'nun kendi elleriyle keşfettiği, kutsal olduğuna inanılan bir yerdi. Khaalid, sedyeyi mağaranın girişine taşıdı ve alçak bir sesle konuştu: "Ey Nil'in ruhu, bize bu bilge rehberi verdiğin için sana şükrederiz. O, senin ritmini bildi, bereketini korudu. Şimdi, onun ruhu bu kayaların arasında huzur bulsun, yıldızlara yükselsin."
Naaş, mağaranın derinliklerine, daha önce özenle hazırlanmış bir nişin içine yerleştirildi. Yanına, kralın en sevdiği hasat sembolleri, savaş baltası ve kişisel takıları da konuldu. Khaalid, elleriyle mağaranın girişini bir taşla kapatırken, Ayla da mağara duvarına Nil'i ve yıldızları simgeleyen basit bir çizim yaptı.
Khaalid, son bir kez mağaraya bakarak içinden konuştu: "Burası artık senin ebedi yurdun, atamız Kwakwu. Burası, halkının seni unutmayacağı yer olacak. Burası, Krallar Mağarası olacak."
Yas bitmiş, şimdi yeni bir başlangıcın zamanı gelmişti. Khaalid ve Ayla, halkın önünde dikildi. Gözyaşları, yerini coşkulu bir bekleyişe bıraktı. Khaalid, elini havaya kaldırdı. Sesi, güçlüydü: "Kralımız Kwakwu, Krallar Mağarası'nda sonsuz uykusuna daldı. Ama onun bilgeliği ve mirası, hepimizin kalbinde yaşamaya devam edecek! Şimdi, yeni bir döngü başlıyor!"
Halk bu sözlerle yeni umutlara sarıldı. Khaalid ve Ayla, artık krallığın yeni yüzüydü.
25.6. Miras ve Efsanenin Doğuşu
Leopar Kral Kwakwu'nun Nil'e uğurlanışının ardından, Leopar Kral efsanesi Khaalid ile devam etti. Kwakwu Krallığı, Khaalid Krallığı olarak yeni bir döneme yelken açtı. Khaalid ve Ayla, tahtın ağır sorumluluğunu omuzlarında hissettiler ama halkın sevgisi ve Nil'in bereketi onlara güç verdi. Yas süreci sona erdiğinde, Khaalid'in liderliği altında adil ve düzenli bir yönetim devam etti. Khaalid, sadece bir savaşçı değil, aynı zamanda Kwakwu gibi bilge bir kral olduğunu gösterdi. Halka verdiği sözleri tuttu; yeni kanallar, daha güçlü setler inşa edildi. Her köyde adil bir şekilde vergi toplandı ve Paylaşım Ambarları hiç olmadığı kadar doldu. Ayla, Khaalid'in yanı başında, sadece bir kraliçe değil, aynı zamanda halkın annesiydi. Kadınların haklarını korudu, genç kızların eğitimine önem verdi ve krallığın sosyal dokusunu güçlendirdi. Birlikte, adaletle ve bereketle dolu bir dönem başlattılar. Onların yönetimi, Nil'in akışı gibi huzurlu ve istikrarlıydı.
Yıllar, mevsimler gibi gelip geçti. Khaalid ve Ayla'nın çocukları büyüdü. Onlar da, anne ve babalarından öğrendikleri bilgelik ve adaletle krallığı yönetti. Kuşaklar boyu süren bu adil yönetim, Krallığı daha da ileriye taşıdı. Khaalid'in kurduğu düzenli ordu sistemi, develer, kaleler ve tuzaklar, nesiller boyu krallığı korudu.
Binlerce yıl sonra, Khaalid ve Ayla'nın soyundan gelenler, İlk firavun Narmer (Menes) önderliğinde Kemet veya Ta-Mery adıyla bilinen büyük bir imparatorluk kurdu. Onlar, krallıklarını genişlettiler, yeni şehirler inşa ettiler ve Nil'in her iki yakasını birleştirdiler.
Bu yeni krallar, ataları Khaalid'in hikayelerini destanlara dönüştürdüler. Zamanla, bu destanlar rivayetlere dönüştü. Rivayetler ile çok tanrılı bir din sistemi uyduruldu.
Khaalid'in "tek tanrı", "Nil'in ruhu" ve "zamanın döngüsü" gibi basit ama güçlü inançları, ona liderlik yolunda rehberlik eden bilge bir felsefe sunuyordu. Bu inançlar, doğayla, nehirle ve kozmik düzenle iç içe geçmişti. Khaalid ve Ayla, bu inancın gücüyle adalet ve bereket dolu bir krallık kurmuştu. Onların neslinden gelenler de bu mirası devam ettirerek bir hanedanlık kurdu. Ancak zamanla, bu saf ve yalın felsefe, insan elinin dokunduğu her şey gibi karmaşıklaşmaya ve yozlaşmaya başladı.
Khaalid'in basit ve yalın inancı, binlerce yıl sonra, adeta bir ilahi bürokrasiye dönüştü. Nil'in tek bir ruhu varken, bu ruh parçalara ayrıldı ve her parçaya bir isim verildi: Nehrin taşması için Hapi, timsahlar için Sobek. Zamanın döngüsel doğası, ölümü bir geçiş olarak gören felsefe, Osiris ve Anubis gibi tanrılarla ritüelleştirilmiş, bürokratik bir ölüm sonrası sürece dönüştü.
Khaalid, savaşta kılıcıyla adalet dağıtıyordu. O, adaleti bir doğa yasası, yaşamın bir parçası olarak görüyordu. Ancak bu inanç, zamanla Horus gibi savaş ve krallık tanrılarına atfedildi. Khaalid'in ve Ayla'nın birlikte kurduğu düzen, her biri kendi uzmanlık alanına sahip bir tanrılar listesiyle parçalandı: Bilgelik için Thoth, tarım için Neper, annelik ve koruma için Bastet.
Bu dönüşüm, Khaalid'in mirasının yozlaşmasıdır. Khaalid ve Ayla'nın felsefesi, insanların doğrudan Nil'in ritmiyle, yıldızların döngüsüyle ve toprağın bereketiyle bağ kurmasına dayanıyordu. Ancak bu yeni sistemde, insanlar artık Tanrı'ya ulaşmak için aracılara ihtiyaç duyuyordu. Tanrılar, doğanın kendisi olmaktan çıkıp, o doğa olaylarını yöneten memurlara dönüştü. Ra "Enerji Bakanı", Thoth "Eğitim Bakanı" olmuştu. Piramitlerin inşası da, bu yozlaşmanın en somut sembollerinden biriydi. Khaalid, kralı için sadece bir mağara oyarken, binlerce yıl sonra gelenler, kendi güçlerini ve tanrılarla olan bağlarını kanıtlamak için dağlar kadar büyük yapılar inşa ettiler. Bu, Khaalid'in sadelik ve tevazu dolu mirasına zıt bir gösterişti. Khaalid'in "benim için" diyerek başlattığı kişisel inanç, bir zaman sonra, tüm halkı kapsayan, zalim katı kuralları olan ve yönetimi de kendi içinde barındıran bir bürokrasi haline gelmişti. Kısacası, hikayenin sonunda Khaalid'in efsanesi yaşasa da, onun orijinal felsefesi kayboldu ve yerini, insan zihninin karmaşıklığını yansıtan, sistemleştirilmiş bir dinler bütününe bıraktı.
Ancak Nil'in suları gibi zaman da akıp gidiyordu. Bir gün, bu çok tanrılı sistemin en güçlü olduğu dönemde, doğudan, başka bir inanca sahip, köleleştirilmiş bir halkın arasından bir peygamber çıktı. Adı Musa'ydı. O, eski Mısır tanrılarının sessizliği karşısında bir tek Tanrı'nın adaletini, merhametini ve gücünü haykırıyordu.
Firavun, Musa'nın sözlerini bir isyan olarak gördü. Musa, firavunun ve onun tanrılarının gücünü reddediyor, tek bir yaratıcıya inanıyordu. Firavun, onun bu cüretine karşılık vererek, eski Mısır tanrılarının gücünü göstermek için sihirbazlarını topladı. Ancak Musa, asasını yere bıraktığında yılana dönüşmesi gibi mucizelerle, çok tanrılı inancın temelini sarsıyordu.
Mısır'ın binlerce tanrısının heykelleri, firavunun sarayı, zenginlikleri ve kudreti, Musa'nın tek bir Tanrı'dan aldığı ilahi gücün karşısında çaresiz kaldı. Musa, Mısır'a salgınlar, tufanlar ve felaketler getiren ilahi cezaları açıkladığında, halk arasında fısıltılar yayıldı: "Nasıl olur da binlerce tanrımız bizi koruyamazken, onun bir tek Tanrısı bu kadar güçlü olabilir?" "Gerçekten, onun bir tek Tanrısı'ndan bu kadar güzel sözler çıkarken, bizim binlerce tanrımızın dili mi tutuldu?"
Bu sorular, Mısır'ın o anki inanç sistemini derinden sarsıyordu. Halkın bir zamanlar çocuksu merakla yarattığı tanrılar, şimdi bu büyük felaketler karşısında sessizliğe bürünmüştü. Khaalid'in ve Kwakwu'nun tek bir ruha, tek bir evrensel düzene olan inancı, binlerce yıl sonra, bir peygamberin sözlerinde yeniden canlanıyordu. Musa'nın mücadelesi, Khaalid'in basit ama güçlü felsefesinin, zamanın getirdiği yozlaşmaya karşı bir yankısıydı.
...
25.7. Sahara & Nil-7 Diyaloğu (M.S. 8000)
Sahara: "Nil-7, Kwakwu'nun bahsettiği 'Dairel Zaman' ne demek? Zaman gerçekten bir daire gibi mi akıyor?"
Nil-7: "Kwakwu'nun 'Dairel Zaman' fikri, bilimsel bir gerçeklikten çok, bir felsefedir. O, doğanın döngülerine inanıyordu. Nil'in her yıl taşması, mevsimlerin değişimi ve ölümden sonra yaşamın devam etmesi gibi döngüler. Kwakwu için her son, aynı zamanda yeni bir başlangıçtı. Bu, zamanın düz bir çizgi gibi sonsuza kadar ilerlemediği, aksine tıpkı bir daire gibi kendi içine dönerek kendini yenilediği anlamına geliyordu. Bu felsefe, insanların doğanın ritmiyle uyum içinde yaşaması gerektiğini vurguluyordu."
Sahara: "Hikayenin başındaki leopar neden kralın öldüğü anda ortaya çıktı? O leopar ne anlama geliyordu?"
Nil-7: "Leopar, o hikayedeki en sembolik unsurlardan biri. Eski inançlarda leoparlar, güçlü, bilge ve kutsal hayvanlar olarak görülürdü. Kral Kwakwu'nun öldüğü anda ortaya çıkması, onun ruhunun bir sembolüydü. Leopar, bir kralın ruhunun bedeninden ayrıldığını ve serbest kaldığını temsil ediyordu. Khaalid'in bu vahşi ama hüzünlü bakışı hissetmesi, kralın ruhunun ona veda ettiğine dair kişisel bir inanç geliştirmesine neden oldu. Bu, eski kültürlerin doğa ve ölümle kurduğu derin bağı gösterir."
Sahara: "Khaalid ve Ayla'nın sade inançlarının, sonra neden bu kadar çok tanrılı ve karmaşık bir dine dönüştüğünü anlamadım. Bu nasıl oldu?"
Nil-7: "İnsan zihni, karmaşık olayları basit hikayelerle açıklamayı sever. Khaalid ve Ayla'nın inancı başlangıçta çok basitti: Tek bir yaratıcı ruh, doğanın döngüsü ve adalet. Ancak zamanla, bu basit kavramlar, her bir doğa olayına veya soyut kavrama bir isim ve kimlik vermekle karmaşıklaştı. Örneğin, 'Nil'in ruhu' tek başına yetersiz kalmaya başladı ve nehrin farklı özelliklerine farklı tanrılar atfedildi. Bu, tıpkı bir organizasyonun büyüyüp, her işlevi için ayrı bir bakanlık kurması gibiydi. Zamanla bu inanç, sadece doğayı açıklayan bir felsefe olmaktan çıkıp, halkı yönetmek için de kullanılan bir bürokrasiye dönüştü."
Sahara:
"Khaalid'in inşa ettirdiği "Krallar Mağarası" neden daha sonra firavunların yaptığı piramitlerden daha önemliydi? Piramitler daha büyük ve etkileyici değil mi?"
Nil-7: "Krallar Mağarası, tevazu ve sadeliğin bir sembolüydü. Khaalid, kralın sonsuzluğa olan yolculuğunun gösterişli yapılara değil, doğanın kalbinde, sade bir yere yakıştığını düşünüyordu. Ancak binlerce yıl sonra, firavunlar güçlerini ve tanrılarla olan bağlarını somut bir şekilde göstermek istediler. Piramitler, hem kralların gücünün bir simgesiydi hem de onların tanrılarla ne kadar yakın olduğunu göstermek için yapılmış devasa anıtlardı. Bu, Khaalid'in mütevazı ve manevi mirasının, gösterişe ve dünyevi güce dönüştüğünün bir kanıtıydı."
Sahara: "Musa peygamberin hikayesi neden bu hikayenin sonuna eklendi? Khaalid'in inancıyla bir ilgisi var mıydı?"
Nil-7: "Musa'nın hikayesi, bu hikayenin sonuna, bir döngüyü tamamlamak için eklenmiştir. Khaalid'in inancıyla Musa'nın tek tanrı inancı arasında benzerlikler vardı. Hikaye, binlerce yıl önce unutulmaya yüz tutmuş olan basit ve yalın bir felsefenin, zamanın yozlaştırdığı çok tanrılı bir sisteme karşı, bir peygamber aracılığıyla nasıl yeniden canlandığını gösteriyordu. Musa'nın mücadelesi, aslında Khaalid'in ilkeli inancının, zamanın karmaşıklığına karşı verdiği bir yankıydı. Bu, 'dairel zaman' felsefesinin bir başka yönünü gösterir: bazı fikirler asla tamamen kaybolmaz, sadece zamanla unutulur ve uygun bir zamanda yeniden ortaya çıkar."
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.