Alçak ruhlu olanlar para arar, yüksek ruhlu olanlar ise saadet arar. ostrovski
SAHRA'NIN UYANIŞI ve YÜKSELİŞİ: M.S. 8000 - M.Ö. 5000
Sahra Çölü, bugün dünyanın en kurak ve geniş çöl alanlarından biridir; ancak yaklaşık 15.000 ila 5.000 yıl önce bu topraklar göllerle dolu, otlaklarla kaplı ve yaşamla iç içe bir ekosisteme sahipti. B...
59. Bölüm

15: Manyetizmanın Keşfi (M.Ö. 3087)

25 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Bölüm 15: Manyetizmanın Keşfi (M.Ö. 3087)

15.1. TANRI TAŞI

Nil kıyısında sarayın taş duvarları, öğle güneşinin altında altın gibi parlıyordu. Sarayın mermer avlusunda kervan tüccarları sıralanmıştı. Tüccarın yüzü güneşten yanmış, elleri taş kadar sertti. Yanında, ketenle sarılmış küçük bir sandık taşıyordu.

Çan sesleriyle birlikte kralın habercisi bağırdı:

“Efendimizin huzuruna çıkacaksınız! Doğru söyleyin, eğri söylemeyin.”

Kral Karmen, tahtında oturmuştu; gözleri, uzak diyarlardan gelen tüccarın adımlarını izliyordu.

Karmen, gözlerini kısmıştı.

"Tanrı taşı satıyormuşsun. Doğru mu bu söylenti?"

Tüccar eğildi, sesi çatlak ama kendinden emindi:

“Doğrudur, efendim. Bu taş, tanrımızın yönünü gösterir. Biz ona 'Tanrı Taşı' deriz.”

Karmen kaşlarını kaldırdı.

“Taş yön mü gösterir?”

Tüccar, sandığı açtı. İçinden siyah, parlak bir taş çıkardı. İnce bir ipe bağlıydı, taşın ucunu havada serbestçe sallandırdı. Sarayda bir sessizlik oldu. Taş, birkaç kez döndü… sonra sabit kaldı. Hep aynı yöne bakıyordu.

Tüccar fısıldadı:

“Bakın efendim… Bu uç hep tanrımız Thuban'ı gösterir. Nerede olursak olalım, bu taş hep aynı yöne döner. Biz kuzeydeki Magnesia şehrinde bu yöne Thuban deriz.”

Karmen ayağa kalktı, taşın ucuna yaklaştı. Elini uzattı, ama dokunmadı. Gözleri taşın sabit yönüne kilitlenmişti.

“Bu yön kuzey mi?”

Sarayın bilginlerinden biri, fısıldadı:

“Evet efendim. Bu yön kuzey. Thuban gökyüzünün kuzeyi gösteren sabit yıldızıdır.”

Karmen, taşa dokundu. Taş bir kaç kez çevresinde döndü. Ama durduğunda taş hep aynı yöne bakıyordu.

“Bu taş, göğün sırrını mı taşıyor? Yoksa tanrılar mı onu yönlendiriyor?”

Tüccar gülümsedi:

“Taşın içinde görünmeyen, bilinmeyen bir güç olabilir. Ama biz gösterdiği yöndeki sabit yıldıza taparız. Bu yöne secde ederiz.”

Bilginler şaşkınlıkla fısıldaşıyordu. Fakat en çok rahipler huzursuzdu. Yıllardır Sirius ve Orion yıldızlarını kutsal ilan etmişlerdi. Şimdi ise taş bambaşka bir yıldızı işaret ediyordu.

Bir rahip titrek bir sesle, diğerine fısıldadı:

“Demek ki biz yanılmışız… asıl kutsal yıldız Ejderha’nın yıldızıymış.”

Diğer rahip başını salladı, gözleri yerdeydi.

“Tanrıların sırrı çok derin… belki de şimdiye dek yanlış yola secde ettik.”

Karmen döndü, bilginlerine seslendi:

“Emrim açıktır. Bu taş incelenecek. Eğer tanrıyı gösteriyorsa, belki de tanrının yolunu da gösterir. Tanrı değilse, ne olduğunu bulacaksınız. Bu taşın sırrını ortaya çıkarın!”

Ve böylece, sarayın taş döşemeleri üzerinde tüccarın elinde asılı duran bir taş, Antik Mısır’da yönün, göğün ve bilimin kapısını araladı.


15.2. Kayıtlar Salonu’nda Deneyler

Sarayın taş merdivenleri sessizce Kayıtlar Salonu’na çıkıyordu. Duvarlarda papirüs ruloları, eski astronomi tabloları ve çeşitli taşlar vardı. Başbilgin Enlil-Hotep, Tanrı Taşı’nı dikkatle masanın ortasına koydu.

“Arkadaşlar,” dedi, ”bu taş sadece yön göstermiyor. İçinde görünmeyen bir güç var. Öncelikle onun neye tepki verdiğini anlamalıyız.”

Bilginler, taşın etrafında toplandı. Her biri, taşın ucunu ipe bağlayıp serbest bırakıyor, taşın davranışını not ediyordu.

İlk deney, taşın yön değiştirmesiyle ilgiliydi:

“Taşı farklı açılardan bırakalım,” dedi Enlil-Hotep.

Taş, her seferinde birkaç saniye döndü, sonra sabit kaldı. Hep aynı yöne bakıyordu.

“Görüyorsunuz,” dedi Enlil-Hotep, ”Tesadüf değil. Bu taş bir yıldıza sabitlenmiş gibi davranıyor. Ama gerçek mi, yoksa sihir mi?”


15.3. Metallerle Etkileşim Deneyi

İkinci deney, taşın farklı metallerle ilişkisini test etmekti. Bir grup bilgin, taşın yanına bakır, altın ve demir parçaları koydu.

“Demire çekiliyor!” dedi biri hayretle.

“Ama altın ve bakır hiç etkilenmiyor,” diye ekledi diğer bilgin.

Enlil-Hotep başını salladı:

“Demir… demek ki bu taşın görünmeyen gücü demirle ilişki kuruyor. Belki de bu, taşın kuzeyi gösterme sırrıdır.”

Tanrı Taşı’nı ellerinde döndürdüler, demir parçalarını taşın yanına koydular. Taşın ucu her seferinde demire yöneliyordu. Çocuklardan biri Şuruppak sırıtıp dedi ki:

“Ama bu Tanrı Taşı demiri görünce yıldızı göstermiyor ki! Tanrıdan yüz çeviriyor.”

Rahipler de şaşkındı. Bazısı mırıldandı:

“Demiri görünce yıldızını unutan bir taş… Tanrıdan bile yüz çeviriyor! Demir tanrı değildir. Taş tanrı olmayan bir şeyi gösteriyorsa, taş gerçekten tanrıyı göstermiyor demektir. Yıldız tanrı olsaydı taş demire değil yıldıza yönelmeye devam etmeliydi. Gücü ufak bir parça demire yenilen bir tanrı olamaz.”

Bu sözler, salondaki sessizliği daha da derinleştirdi. Bazı rahiplerin yüzü kızardı, bilginlerin gözleri ise daha da parladı. Taşın sırrı artık tanrılardan çok doğanın güçlerine işaret ediyordu.

Başbilgin not aldı:

“Görünüşe göre bu taş, göksel sırrın yanında yeryüzünün gücüne de tepki veriyor. Demir, taşın ilgisini çekiyor; yıldız değil. İlginç bir ilişki var burada.”

Çocuklar birbirine baktı, gözlerinde hem şaşkınlık hem de heyecan vardı. Nil kıyısındaki bu küçük eller, bilimin gizemini çözmeye bir adım daha yaklaşmıştı.

Üçüncü deneyde, bilginler taşın uzun mesafede de aynı yöne dönüp dönmediğini test etti. Salondan avluya, avludan nehre taşıdılar. Her seferinde taş sabit kaldı, ucunu hep aynı yöne çeviriyordu.

“Bu taş, sadece sabit yıldızı değil, yönü de belirliyor,” dedi Enlil-Hotep.

“Yani ordular, kervanlar ve denizciler bundan faydalanabilir,” diye ekledi bir genç bilgin heyecanla.

Rahipler ise hâlâ tedirgindi. Biri mırıldandı:

“Tanrı değilse, o zaman bu taşın gücü nereden geliyor? Göğün sırlarını mı taşıyor?”

Enlil-Hotep gülümsedi:

“Bizim işimiz, taşın gücünü anlamak. Tanrı mı, doğa mı, fark etmez. Önemli olan, bunu kullanabilmek.”

Ve böylece, Tanrı Taşı ilk kez hayal gücünden insan aklına teslim edilmiş, bilim ve gözlemin sınırlarını zorlayan bir sırra dönüştürülmüştü. Salonda, taşın ucunu izleyen gözler, yön bulma, demir çekme ve gökyüzünün gizemlerini çözme yolunda ilk adımlarını atıyordu.


15.4. Hem İtiyor Hem Çekiyor

Başbilgin Enlil-Hotep, tüccarın getirdiği taşın yanına başka bir parça koydu.

İlk taşı ipte serbestçe sallandırmak istediler fakat ikinci taşı yaklaştırınca ipteki taş bir anda döndü.

“Bakın!” dedi bir bilgin. ”Taş, taşa yöneliyor.”

Sonra ikinci taşı farklı bir ucuyla yaklaştırdılar. Bu kez ipteki taş yana kaydı, ondan uzaklaşmaya çalıştı.

Çocuklardan Gılgameş kahkaha atarak:

“İki taş birbirini çekiyor da itiyor da!” diye bağırdı.

Rahiplerden biri yüzünü buruşturdu:

“Tanrı taşının birbirini göstermesi yetmezmiş gibi, şimdi de tanrılar kavga mı ediyor?”

Başbilgin ciddi bir sesle not aldı:

“Demek ki taşların uçlarında farklı özellikler var. Bir ucu çekiyor, diğeri itiyor.”


15.5. Tanrı Taşını Kırma Deneyi

Bilginler, Tanrı Taşı’nın sırrını daha derinden anlamak için yeni bir fikir öne sürdü.

“Ya bu taşı kırarsak? Acaba küçük bir parçası da aynı şekilde kuzeyi gösterir mi?”

Rahipler bir anda geri çekildi.

“Hayır!” dedi yaşlı bir rahip, gözleri kocaman açılmıştı. ”Tanrıların taşını kırmak… bu küfürdür! Çarpılırız, lanetleniriz.”

Bir diğeri endişeyle fısıldadı:

“Ya içinden ateş fışkırırsa? Ya yıldırımlar düşerse?”

Çocuklar kıkırdadı, gözlerinde muzır bir merak vardı.

“Taşın içinden yıldırım çıkmaz ki! Hadi deneyelim.”

Sonunda Enlil-Hotep ağır ağır çekici aldı. Rahiplere dönüp ciddi bir sesle konuştu:

“Bilim, korkuyla değil, gözlemle ilerler.”

Bir çekiç darbesiyle taşın köşesi kırıldı. Salon bir an sessizliğe gömüldü. Herkes nefesini tutmuştu.

Küçük parça ipe bağlandı ve serbest bırakıldı. Tıpkı bütün taş gibi birkaç kez döndü, sonra kuzeye sabitlendi.

Enlil-Hotep gülümsedi:

“Harika… Demek ki taşın sırrı büyüklüğünde değil. Her zerresi aynı gücü taşıyor.”

Çocuklardan biri fısıldadı:

“Sanki tanrı taşın içinde değil, doğanın kendisinde saklı.”

Rahipler hâlâ huzursuzdu ama çarpılmamışlardı. Çocuklar ise heyecanla parçaları parmaklarıyla inceliyor, taşın gizemini çözmeye bir adım daha yaklaşmanın keyfini çıkarıyordu.


15.6. Yıldız mı, Kuzey mi?

Kayıtlar Salonu’nda, masanın üzerine ipe bağlı Tanrı Taşı yerleştirildi. Çevresinde bilginler, rahipler ve çocuklar vardı. Enlil-Hotep yüksek sesle konuştu:

“Şimdi deney yapacağız. Eğer bu taş Thuban yıldızını gösteriyorsa, ucu göğe doğru hafifçe kalkmalı. Yıldız gökte olduğu için taşın yönü yukarı açılan bir açı yapmalı. Ama eğer taş yere paralel kalıyorsa, o zaman yıldızı değil, yeryüzündeki kuzeyi gösteriyor demektir.”

Bir rahip öne çıktı, dualar mırıldanarak taşın ipe bağlı ucunu serbest bıraktı. Taş birkaç kez döndü, sonra sakinleşti.

Taşın ucu ne göğe kalktı ne de eğildi. Yere tamamen paralel kaldı ve hep aynı yöne döndü.

Çocuklardan biri heyecanla bağırdı:

“Bakın! Yukarıya bakmıyor. Hep yere paralel. Demek ki yıldızı değil kuzeyi gösteriyor!”

Rahipler sessiz kaldı. Bir kısmı hâlâ taşın kutsal olduğuna inanmak istiyordu, ama gözleri önündeki gerçek inkâr edilemezdi.

Enlil-Hotep notlarını yazdı ve krala sunulacak sonucu açıkladı:

“Efendim, Tanrı Taşı gökteki Thuban’ı değil, yeryüzündeki kuzeyi işaret ediyor. Gücü tanrılardan değil, dünyanın kendi kuvvetlerinden geliyor.”


15.7. Tesadüfi Keşif

Salonda, bilginlerin gözetiminde uçma sanatı mektebinde eğitim gören çocuklar, Tanrı Taşı ve cin kavanozlarıyla basit deneyler yapıyordu. Küçük Gılgameş, parmağında sarılı ince bir tel ile taşın yanına geldi. Eğlencelik bir şekilde telini kavanoza dokundurup çekti.

Birden taşın ucu hafifçe titredi, sonra sabit yönünü değiştirerek yeni bir yöne baktı. Çocuklar şaşkınlıktan donakaldı:

“Taş… hareket etti!”

Bilginler koştu, çocukların ne yaptığını anlamaya çalıştılar. Telin cin kavanozuna dokunup çekilmesiyle taşın tepkisi arasında bir bağlantı olduğunu fark ettiler. Bir bilgin, fısıldadı:

“Demek ki, taş sadece demire değil… görünmeyen bir güçle hareket ediyor. Belki de o güç… elektrikle ilgili.”

Başbilgin Enlil-Hotep, gözleri parlayarak tekrar denedi. Telin yönünü değiştirince taş da aynı şekilde tepki verdi. Böylece çocuklar, elektrik ve manyetizmanın birbiriyle ilişkili olabileceğini tesadüfen keşfetmiş oldular.

Laboratuvarda herkes hayranlık içinde izliyordu; küçük bir çocuk sayesinde, Tanrı Taşı artık sadece kutsal bir gösterge değil, doğanın gizli güçlerini açığa çıkaran bir araç olmuştu.


15.8. Deney Sonucunun Krala Açıklanması

Bilginler ve rahipler, sarayın taş döşemeleri üzerinde krala doğru ilerlediler. Başbilgin Enlil-Hotep, elinde not defteriyle derin bir nefes aldı ve anlattı:

“Efendim, Tanrı Taşı’nın sırrını çözdük. Bu taş Thuban yıldızını göstermiyor, kuzeyi gösteriyor. Eğer yıldızı gösterseydi, taşın ucu havaya kalkar ve işaret parmağımızla orta parmağımız arasındaki açı kadar göğe yönelirdi. Oysa taş hep yere paralel kalarak kuzeye dönüyor. Yani gücünü gökten değil, yeryüzünden alıyor.”

Kral Karmen, tahtında otururken gözlerini kısıp düşünceli bir şekilde dinledi. Sonra yavaşça başını salladı:

“Güzel… Bu taş, kuzeyi, demiri ve elektriği gösterebiliyorsa, onun sırlarını çözmekle kalmayacağız; günlük yaşamımızda da kullanabiliriz. Daha fazla araştırma yapın ve pratik kullanım alanlarını bulun. Peki, neler yapabilirsiniz?”

Başbilgin heyecanla gözlerini parlatıp cevapladı:

“Bu taş, pusula olabilir. Gemilerimizi ve kervanlarımızı yıldızlara bakmasına gerek kalmadan yönlendirebiliriz. Taşı elektrikle hareket ettirdik. Elektriği anlamayı ve yönetmeyi de öğrenirsek, belki mekanik hareketler yaratabiliriz. Elektrik motorları gibi...”

Rahipler ve çocuklar birbirine baktılar; gözlerinde hem şaşkınlık hem de heyecan vardı. Tanrı Taşı artık sadece bir gizem değildi; bilimsel bir araç ve geleceğin keşiflerinin kapısıydı.

Kral Karmen, tahtında dikleşti, ellerini birbirine bastı ve yüksek bir sesle söyledi:

“Artık bu taşın tanrıyla bir ilgisi olmadığını anladık. O, yıldızları değil, dünyadaki güçleri gösteriyor. Bu taşın adı Tanrı Taşı olamaz.”

Başbilgin Enlil-Hotep, not defterini açtı, taşın hareketlerini ve deneylerdeki gözlemleri yeniden gözden geçirdi. Bir süre düşündü ve sonra gülümseyerek krala baktı:

“Efendim, bu taşın doğasını doğru tanımlamak için yeni bir isim vermeliyiz. Bu taş, demir ve bazı metallere yöneliyor; kendi iç gücünü gösteriyor. Bu taş kuzeydeki Magnesia şehrinden geldiği için biz buna… Manyetit diyelim. Evet, Manyetit!”

Kral kafasını salladı ve memnuniyetle cevapladı:

“Çok iyi. Artık sarayımızda Manyetit olarak anılacak. Bu taşın sırlarını çözmek için daha fazla çalışın ve pratik kullanımını keşfedin. Nil’in halkına ve krallığımıza büyük fayda sağlayacak. Bu gücü kullanacak yolları bulun, tüm insanlara faydalı olsun.”

Çocuklar ve rahipler birbirine baktılar; gözlerinde hayret ve merak vardı. Manyetit artık sadece bir taş değil, bilimsel bir keşif ve geleceğin kapısını aralayan bir anahtar olmuştu.


15.9. Tüccarın İtirazı

Sarayda yapılan deneyler tamamlandığında, Enlil-Hotep taşın sırrını Magnesia şehrinden gelen tüccara da anlattı:

“Bak dostum, Tanrı Taşı Thuban yıldızını göstermiyor. Yıldızı gösterseydi havaya kalkardı. Ama bak, hep yere paralel kalıyor. Yani bu taş gökten değil, dünyanın kendisinden güç alıyor. Kuzeyi, demiri ve elektriği gösteriyor.”

Tüccar öfkeyle başını salladı:

“Hayır! Siz bilginler gözünüzün önündeki gerçeği görmüyorsunuz. Taşın gösterdiği yön tanrının yönüdür. Siz ona kuzey diyorsunuz, biz ona Tanrı diyoruz. Evet… Belki Thuban yıldızını göstermiyor. Ne fark eder? Belki de tanrı kuzeydedir. Belki de taşın sırrı budur.”

Tüccar göğsünü gere gere devam etti:

“Benim kervanım bu işaretin peşinden yürüyecek. Kuzeye yürüyeceğiz, ta ki tanrıya kavuşuncaya kadar.”

Ve gerçekten de tüccarın kervanı, dualar ve ilahiler eşliğinde kuzeye yürümeye başladılar. Çölleri, bozkırları, buzulları aştılar. Yıllar sonra, donmuş denizden ve Bering boğazından geçip yepyeni bir topraklara ulaştılar. Onlar buna ”Tanrının Diyarı” dediler… ama biz bugün oraya Amerika diyoruz.


15.10. Sahara & Nil-7 Diyaloğu (M.S. 8000)

Sahara (gözleri kocaman açılmış, heyecanla):
“Nil-7… yani Tanrı Taşı aslında pusula mıydı? O siyah taş hep kuzeyi gösteriyor ya, tıpkı bizim bildiğimiz pusula gibi!”

Nil-7 (hafifçe başını sallayarak):
“Doğru tahmin ettin, küçük yolcu. O taş aslında manyetit, yani doğal bir mıknatıs. İnsanlar önce onu tanrıların hediyesi sandılar. Ama bilginler taşın sırlarını çözünce, aslında dünyanın kendi kuvvetlerini gösterdiğini anladılar.”

Sahara (ellerini çenesine dayamış, düşünceli):
“Peki… taşın demire çekilmesi… ve bazen de diğer taşı itmesi… bu mıknatısın sırrı mı?”

Nil-7:
“Aynen öyle. Mıknatısın iki ucu vardır: biri çeker, diğeri iter. O zamanın bilginleri bunu görünce çok şaşırdılar. Çünkü daha önce hiç görmedikleri bir doğa yasasıyla karşılaşıyorlardı.”

Sahara (gülümseyerek):
“Çocukların kahkahaları kulağıma geldi sanki. ‘Tanrılar kavga ediyor!’ demişler ya… çok komik. Aslında sadece kuzey ve güney kutbuymuş.”

Nil-7 (gülümseyen bir ses tonuyla):
“Evet. Onların gözünde doğa güçleri, tanrıların oyunları gibiydi. Ama dikkatli gözlemle gerçeği ayırabildiler. İşte bilimin başlangıcı böyle küçük şakalarla, yanlış anlamalarla olur.”

Sahara (merakla öne eğilerek):
“Peki ya elektrikle taşın kıpırdaması? Çocuklardan biri telini cin kavanozuna dokundurunca taş yön değiştirmiş! Bu… elektromanyetizma değil mi?”

Nil-7 (onaylayan bir tonda):
“Evet, küçük dostum. Tarihin en önemli tesadüflerinden biri. Elektrik ile mıknatıs arasındaki bağı ilk fark ediş. Daha sonraki çağlarda bu ilişki keşfedilecek ve motorlardan trenlere, telefonlara kadar her şeyin temeli olacak.”

Sahara (gözleri ışıldayarak):
“Yani o küçücük çocuk, yanlışlıkla bütün geleceğin kapısını mı araladı?”

Nil-7 (nazikçe):
“Çoğu büyük keşif böyle olur, Sahara. Merak eden bir çocuk, yanlışlıkla yapılan bir deney… ve birden yeni bir dünyanın kapısı açılır.”

Sahara (hafif hüzünle):
“Ama tüccar… o hâlâ tanrıya kavuşacağını sanıyordu. Kuzeye gidip gitmişler, Amerika’ya kadar ulaşmışlar. Onların gerçeği öğrenememesi üzücü değil mi?”

Nil-7 (yavaşça):
“Üzücü olabilir… ama aynı zamanda büyüleyici. Çünkü insanlar, doğru ya da yanlış, inandıkları şeylerin peşinden yürürler. Ve bazen yanlış sandığın yol bile yeni dünyalar keşfetmeye götürür.”

Sahara (gülümseyerek, hayranlıkla):
“O zaman Tanrı Taşı hem bilimin sırrını açmış, hem de insanları yeni diyarlara sürüklemiş. Bir taşla iki mucize!”

Nil-7 (dostça, yumuşak bir sesle):
“Evet Sahara. Bir taş, insanlık tarihinin hem pusulası hem de hayal gücünün aynası oldu.”
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL