Kısa Öz Açıklama:
Bu eser, genellikle Anadolu'nun zengin sözlü geleneğinden derlenmiş, kaybolmaya yüz tutmuş masalları bir araya getirir. Bu masallar; bilgelik, dürüstlük, iyilik-kötülük mücadelesi g...
Döşeme (Giriş) Evvel zaman içinde, Kaf Dağı’nın eteğinde, gölgesi yedi diyarın üzerine düşen Zülumlar Ülkesi varmış. Bu ülkenin hükümdarı, kalbi demirden, gözleri nefrete kilitlenmiş Kral Kaskatı imiş. Kral Kaskatı, halkından zorla vergi toplar, kendi gücünden başka hiçbir kudrete inanmazmış. Bu zalimliğin tam karşısında ise adaletin güneşi Şah Mehmet parlıyormuş. Şah Mehmet, yedi iklimi dolaşan, hikmet sahibi bir hükümdarmış. Kral Kaskatı’nın zulmü dayanılmaz hale gelince, Şah Mehmet, tek başına, elinde sadece bir asayla yola koyulmuş. Zalim Kralın Huzurunda Şah Mehmet, Kral Kaskatı’nın sarayına ulaştığında, Kral yüksek tahtında oturmuş, etrafı kaba kuvvetten başka bir şeye inanmayan, gürültücü askerlerle çevriliymiş. Kral Kaskatı, Şah Mehmet'i görünce alayla gülmüş: "Bir derviş kılıklı şah gelmiş! Benim kılıcımdan, hazinemden daha değerli ne getirdin ki, karşıma çıkmaya cüret ediyorsun?" Şah Mehmet, asasını yere vurmuş: "Ben sana ne altın ne de gümüş getirdim. Ben sana, bütün dünyanın dayandığı hakikatten bir parça getirdim. Benim gücüm bu dünyadan değildir, senin sandığın kuvvet ise bir serap gibidir." Kral Kaskatı öfkelenmiş: "Eğer iddia ettiğin bu kuvveti gözlerimle görmezsem, seni bu meydanda parça parça ettiririm!" Birinci Keramet: Dağdan Akan Bal Kral, Şah Mehmet’i sınamak için en yüksek, en çıplak dağı işaret etmiş: "O dağ, yıllardır ne meyve verir ne de ot bitirir. Eğer gücün varsa, o kayadan bir damla bal akıt da görelim!" Şah Mehmet, sakin adımlarla dağın dibine varmış. İki elini kayanın pürüzsüz yüzeyine dayamış, gözlerini kapamış ve Yaradan’a yakarmış: "Ey Allah'ım! Senin gücünle, bu taş kalplere rahmetin tadını göster!" Sonra, elini taşa vurup: "Çıksın bal!" diye seslenmiş. O anda, taşın ortasından bir yarık açılmış. Çatlaktan, mis kokulu, altın sarısı bir bal şelalesi akmaya başlamış. Bal, dağın eteklerinden akarken, kurak topraklar canlanmış, Kralın askerleri hayretle bu tatlı mucizeyi izlemişler. Kral Kaskatı dehşetle tahtından geriye sıçramış, çünkü bal, onun bütün hırsının acılığını yutuyormuş. İkinci Keramet: Süzgeçle Taşınan Su Kral Kaskatı, gördüklerine inanamamış. "Bu bir gözbağıdır!" diye bağırmış. "Eğer gücün gerçekten büyükse, o akan balı bana taşı. Ama bunu, yanındaki delik deşik sepetle yap!" Şah Mehmet, hiç itiraz etmemiş. Meydandaki eski, yırtık bir süzgeci (sepeticin bir türü) almış, onu akan bal şelalesine daldırmış. Herkes süzgecin boş kalacağını düşünürken, Şah Mehmet süzgeci sudan (baldan) çıkardığında, deliklerine rağmen bal damlası bile kaybolmamış, süzgeç ağzına kadar bal ile dolmuş. Ardından, Şah Mehmet süzgecin içindeki balı olduğu gibi boşaltıp, bu kez Horhor Çeşmesi'nden su taşımaya başlamış. Şah Mehmet suyu daldırıyor, süzgeçten tek damla bile akmıyordu. Şah Mehmet, Kralın ayaklarının dibine süzgeçle dolu suyu dökmüş. "Ey Kral! İman dolmayan gönül, ne kadar dolu olursa olsun her şeyi kaybeder. Ama imanla dolu kalp, delik deşik olsa bile rahmeti dışarı sızdırmaz," demiş. Kral Kaskatı’nın yüzü sapsarı kesilmiş. İkinci keramet, onun bütün mantığını alt üst etmişti. Üçüncü Keramet: Ateş ve Kuru Ot Kralın dehşeti yerini öfkeye bırakmış. "Yalan! Hepsi şeytan işi!" diye haykırmış. "Şimdi, ya benim gibi olursun ya da yanarsın!" Kral, askerlerine Şah Mehmet’in boynuna kuru, çıra gibi yanacak otları dolamalarını emretmiş. Sonra, ateş yakılarak Şah Mehmet’in çevresi alev çemberiyle sarılmış. Şah Mehmet, otları boynuna dolamış, gözlerini kapatmış ve son kez duasını etmiş: "Ey merhametlilerin en merhametlisi! Kulunu ateşten koru. Bu zalime de gözlerini aç!" Kral Kaskatı, büyük bir keyifle ateşi izlerken, alevler Şah Mehmet’e yaklaştıkça sönüyor, dumanlar dağılıyormuş. Şah Mehmet’in boynundaki kuru otlar ise ateşe rağmen yanmamış, aksine yeşermeye ve mis gibi kokular yaymaya başlamış. Şah Mehmet, ateşin ortasında, etrafı yeşil otlarla çevrili, nur içinde duruyormuş. Zalim Kralın Hidayeti Bu üçüncü keramet, Kral Kaskatı'nın demirden kalbini paramparça etmiş. Yüksek tahtından düşmüş, yüzünü yere sürmüş ve hıçkırıklarla ağlamaya başlamış. Dehşetle ve pişmanlıkla: "Şah Mehmet! Benim kalbim ne taştan ne demirdendi, meğer o ne kadar kuru olursa olsun yeşerebilecekmiş! Senden af diliyorum. Senin gösterdiğin kudretin sahibi olan Allah'a iman ediyorum! Benim ismim artık Kaskatı değil, tövbe etmiş bir kuldur!" Kral Kaskatı, o günden sonra tahtını bırakmış, ülkesini Şah Mehmet'in adaletli yönetimine teslim etmiş. Şah Mehmet ise, kılıçla fethedilmeyen bir gönlü, imanın ve kerametin ışığıyla aydınlatmış. Gökten üç elma düşmüş; biri kibri yenen hikmete, biri mucizeyi gösteren güce, biri de kalbi yeşeren Kral Kaskatı’nın tövbesine.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.