Alçak ruhlu olanlar para arar, yüksek ruhlu olanlar ise saadet arar. ostrovski
RIZALIK YOLU: Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN RIZALIK DEVLETİ
Rızalık Yolu, bireysel vicdanın toplumsal adalete dönüşümünü anlatan bir ahlak ve felsefe kitabı olacak. Köpek metaforu üzerinden insanın içsel dönüşümünü, hatasından dönme erdemini ve rızalık bilinci...
85. Bölüm

Çatışma Teorisi Perspektifinden Bir İnceleme: Atatürk'ün Rıza(T)lanmış Toplum Projesi ve İnsan-ı Kâmil İdealis

33 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Özet:
Bu makale, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında inşa etmeye çalıştığı laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti modelini, "köpek metaforu" üzerinden tanımlanan "rızalık" ve "insan-ı kâmil" felsefesi ışığında analiz etmektedir. Çalışmanın temel amacı, bu idealleştirilmiş insan ve toplum modelini, Ralf Dahrendorf ve C. Wright Mills'in modern çatışma teorisi perspektifinden sorgulamak ve bir eleştiriye tabi tutmaktır. Makale, Atatürk'ün projesinin, geleneksel yapılardaki iktidar çatışmalarını bertaraf ederek, "akıl ve vicdan" etrafında rıza(t)lanmış, uzlaşmış bir toplum inşa etmeyi hedeflediğini argüman eder. Ancak, çatışma teorisinin araçlarıyla yapılan analiz, bu projenin kaçınılmaz olarak yeni bir "iktidar seçkinleri" zümresi yaratıp yaratmadığı, bu seçkinlerin "rıza"yı nasıl tanımladığı ve bu süreçte bireyin özerkliği ile devletin dönüştürücü gücü arasındaki gerilimi inceler. Sonuç olarak, bu makale, Atatürk'ün insan merkezli uygarlık idealinin teorik derinliğini vurgularken, aynı zamanda onun pratikteki çelişkilerini ve çatışma dinamiklerini ortaya koymayı amaçlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Atatürk, Rızalık, İnsan-ı Kâmil, Çatışma Teorisi, Ralf Dahrendorf, C. Wright Mills, İktidar Seçkinleri, Toplumsal Sözleşme, Modernleşme.

Giriş: Metafor, Erdem ve Devlet

Felsefi ve tasavvufi bir gelenekten beslenen "köpek metaforu", insan olma halini, basit bir biyolojik kategori olmaktan çıkararak ahlaki ve etik bir projeye dönüştürür. Buna göre, "sûret"te (biçimde) insan olmak yeterli değildir; asıl olan "sîret"te (özde) insan-ı kâmil (olgun insan) mertebesine ulaşmaktır. Bu yol (Rızalık Yolu), bireyin eylemlerinin ahlaki sonuçlarının farkına varması, hatayı kabul etmesi, telafi etmesi ve nihayetinde mağdurun rızasını alarak toplumsal düzlemde bir denge (sulh) inşa etmesidir. Metafor, bireysel sorumluluğu merkeze alır ve "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim." anlayışını şart koşar.

Mustafa Kemal Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti'ni inşa sürecine dair yapılan analizler, genellikle onun modernleşme, laikleşme ve ulus-devleşme boyutlarına odaklanır. Ancak, bu çalışma, onun projesini daha derin bir felsefi temele, yukarıdaki metaforla uyumlu bir "insan-ı kâmil yetiştirme ve rıza(t)lanmış bir toplum kurma" idealine dayandığını iddia eder. Atatürk'ün merkeze aldığı; akıl, bilim, hukuk, adalet, emek ve helal kazanç gibi değerler, metaforik dildeki "kâmil insan"ın nitelikleridir. Hedef, kul olmayan, özgür iradeli, sorumluluk sahibi bireylerden oluşan bir toplum yaratmaktı.

Ancak, sosyolojik bir perspektiften bakıldığında, her toplum projesi kaçınılmaz olarak iktidar ilişkilerini, çatışmaları ve baskı mekanizmalarını içerir. İşte bu noktada, Ralf Dahrendorf ve C. Wright Mills'in modern çatışma teorisi, Atatürk'ün "rıza toplumu" projesini analiz etmek ve eleştirmek için güçlü bir çerçeve sunar.

1. Teorik Çerçeve: Modern Çatışma Teorisi ve İktidarın Eleştirisi

Karl Marx'ın sınıf temelli çatışma analizini endüstri sonrası, karmaşık toplumlara uyarlayan Dahrendorf ve Mills, çatışmanın kaynağını sadece ekonomik mülkiyette değil, daha geniş bir olgu olan iktidar ve otorite dağılımında görürler.

Ralf Dahrendorf'a göre, toplumlar iki temel gruba ayrılır: otoriteyi elinde bulunduranlar ve bulundurmayanlar. Bu ikisi arasındaki çıkar çatışması toplumsal değişimin itici gücüdür. Çatışma, bastırılacak anormal bir durum değil, toplumun doğasında var olan normatif bir süreçtir. Önemli olan, bu çatışmanın demokratik kurumlar ve hukuk yoluyla yönetilebilmesidir.

C. Wright Mills ise, modern demokratik toplumlarda dahi iktidarın, birbirleriyle yakın ilişkiler içinde olan ve kararları kolektif olarak veren küçük bir "İktidar Seçkinleri" (Power Elite) zümresinin elinde toplandığını savunur. Bu seçkinler; siyaset, askeriye ve büyük şirketlerin üst kademelerinden oluşur. Mills'e göre, sıradan vatandaşların ("kitle"lerin) iradeleri, bu seçkinler tarafından manipüle edilir ve yönlendirilir.

Bu teori, bize şu kritik soruları sorma imkanı verir: "Rıza" gerçekten özgür iradeli bireylerin uzlaşısı mıdır, yoksa iktidar seçkinleri tarafından tanımlanan ve dayatılan bir meşruiyet aracı mı? "Kâmil insan" modeli, evrensel bir ahlaki ideal midir, yoksa belirli bir iktidar projesinin "itaatkâr öznesi"ni mi yaratmayı amaçlar?

2. Atatürk'ün Projesi: Çatışmayı Donduran mı, Yöneten mi? Bir Rıza Mühendisliği

Atatürk'ün projesi, Osmanlı'nın son dönemindeki şiddetli çatışmalar (iç savaş, işgaller, ekonomik çöküş) ardından geldi. Bu bağlamda, projenin en acil hedeflerinden biri, bu çatışmaları sona erdirmek ve toplumsal birliği (rıza'yı) sağlamaktı. Bu, Dahrendorf'un terminolojisiyle, şiddetli bir çatışma dönemini takiben yeni bir otorite yapısının kurulması sürecidir.

Atatürk'ün yaptığı, geleneksel iktidar odaklarını (Saltanat, Hilafet, feodal yapılar - ağalık, şeyhlik) tasfiye ederek, merkezi bir ulus-devlet otoritesi inşa etmekti. Bu devletin meşruiyet kaynağı, artık din veya gelenek değil, "milli irade" ve "akıl-bilim" olacaktı. Buradaki temel varsayım şuydu: Akıl ve vicdan evrenseldir; ona dayalı bir sistem, tüm bireylerin özgürce rıza göstereceği nihai bir adalet ve uzlaşı rejimi yaratacaktır.

Bu, derin bir "rıza mühendisliği" projesiydi:

Eğitim Yoluyla: Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve Harf Devrimi ile yeni nesiller, "akıl, bilim, laiklik, vatanseverlik" değerleriyle yetiştirilecek, böylece "cahiller" değil, "ârifler ve kâmiller" yetişecekti.

Hukuk Yoluyla: Medeni Kanun, Türk Ceza Kanunu gibi devrimlerle, bireyin hakları tanımlandı ve geleneksel yapıların keyfi otoritesinin yerine, herkes için geçerli evrensel kurallar kondu. Bu, metaforik anlamda, "tavuğu yiyen köpeğin" eyleminin kurallarını netleştiriyor ve telafi mekanizmalarını (tazminat) devlet garantisine alıyordu.

Ekonomi Yoluyla: Köylünün sırtındaki ağır vergilerin kaldırılması, devletçilik politikaları ile ulusal bir burjuvazi yaratma çabası, "alın teri ve emek" ile "helal kazanç"ı merkeze alan bir ekonomik düzen kurmayı amaçlıyordu.

Ancak, çatışma teorisi perspektifinden bakıldığında, bu süreç kaçınılmaz olarak yeni bir iktidar seçkinleri grubunun doğuşuna sahne oldu. Bu seçkinler; CHF (Cumhuriyet Halk Fırkası) bürokrasisi, ordu komutanları, milli burjuvazi adayı iş insanları ve yeni eğitim sisteminden yetişen aydınlardan oluşuyordu. Mills'in "İktidar Seçkinleri" kavramı, bu yapıyı analiz etmek için oldukça uygundur.

3. Eleştirel Analiz: Rıza mı, Meşruiyet Dayatması mı? Seçkinler ve Kitleler

Çatışma teorisi, Atatürk'ün projesine dair rahatsız edici ancak kritik sorular getirir:

"Rıza"nın Tanımını Kim Yapar? Metafora göre rıza, mağdur ile fail arasında bireysel düzeyde gerçekleşen diyalektik bir süreçtir. Ancak, devlet düzeyinde, "kâmil insan"ın nitelikleri (akıl, bilim, laiklik, Batılılaşma) ve "ilerleme"nin yönü, yukarıdan aşağıya, yeni seçkinler tarafından tanımlandı. Şapka Kanunu, ezanın Türkçeleştirilmesi gibi radikal devrimler, geniş halk kitleleri için bir "rıza" konusu değil, bir adaptasyon ve hatta zaman zaman direniş konusu oldu. Bu süreçte, geleneksel değerlerine bağlı kesimler, yeni seçkinler tarafından "cahil", "gerici" ve "yolun dışında" olarak tanımlandı. Bu, Mills'in "iktidar seçkinlerinin kitleyi tanımlaması" tezine örnek teşkil eder.

Aydınlanmış Despotizm Tehlikesi: Proje, "aklın ve vicdanın" evrenselliği varsayımına dayanıyordu. Peki ya bu aklı ve vicdanı temsil etme iddiası, aydınlanmış bir despotizme dönüşürse? Yani, seçkinler, kendi doğrularını topluma "sizin gerçek rızanız budur, siz şimdi anlamazsınız ama sonra bana teşekkür edeceksiniz" diyerek dayatırsa? Bu durum, bireyin özerkliği ve kendi rızasını kendisinin oluşturması ilkesiyle çelişir. Metaforun "özünü yoklama" erdemi, devlet eliyle standartlaştırılıp dayatılamaz.

Çatışmanın Bastırılması: Atatürk dönemi, otoriter bir modernleşme süreciydi. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası deneyimleri, çok partili muhalefete tahammülsüzlüğü gösterdi. Dahrendorf'un normatif gördüğü "çatışmanın yönetimi" yerine, çoğu zaman "çatışmanın bastırılması" yoluna gidildi. Bu, seçkinler ile kitleler arasındaki gerilimi ortadan kaldırmadı, sadece görünür kılmadı.

4. Sentez ve Sonuç: Asil Bir Ideal ile Pratik Çelişkiler Arasında

Mustafa Kemal Atatürk'ün projesi, felsefi derinliği olan asil bir ideale dayanıyordu: Bireysel sorumluluk ve erdem (insan-ı kâmil) ile kolektif adalet ve uzlaşının (rızalık toplumu) akıl ve bilim rehberliğinde sentezlendiği bir insan merkezli uygarlık modeli. Bu model, teorik olarak, hem bireyi güçlendirmeyi (vatandaş haklarıyla) hem de onu ahlaki olarak dönüştürmeyi (eğitim ve hukuk yoluyla) hedefliyordu.

Ancak, çatışma teorisinin eleştirel lensleriyle baktığımızda, bu ütopik projenin pratikte kaçınılmaz sosyolojik gerçeklerle yüzleşmek zorunda kaldığını görürüz:

Her toplumsal dönüşüm, yeni iktidar seçkinleri yaratır.

Seçkinler, "rıza"yı kendi ideolojik çerçeveleri içinde tanımlama ve dayatma eğilimindedir.

Çatışmayı ortadan kaldırmaya yönelik her mutlakçı girişim, yeni ve daha derin çatışmaların tohumlarını atar.

Atatürk'ün projesinin başarısızlığı veya başarısı, onun bu çelişkileri ne ölçüde yönetebildiğiyle ölçülebilir. Tek-parti yönetimi, otoriter modernleşme ve seçkinlerin jakoben tutumu, projenin "rıza" boyutunu zayıflatan unsurlar olarak okunabilir. Buna karşılık, laik hukuk devleti, evrensel eğitim ve kadın haklarındaki radikal ilerlemeler, bireyi güçlendirerek nihai bir "rıza"nın zeminini hazırlayan muazzam adımlardı.

Sonuç olarak, Atatürk'ün "rızalık toplumu" projesi, asil bir ideal ile iktidarın sert gerçekliği arasındaki gerilimi barındırır. Onu anlamak, hem bu ütopik vizyonun gücünü takdir etmek, hem de çatışma teorisinin gösterdiği gibi, onun pratikte nasıl yeni tahakküm ve direniş biçimleri üretebileceğini analiz etmekle mümkündür. Gerçek "kemalet", belki de bu ideal ile gerçeklik arasındaki diyalektiği sürekli canlı tutmak, çatışmayı yok saymak yerine demokratik kurumlarla yönetmek ve "rıza"yı sürekli yeniden müzakere edebilen özgür bireylerden oluşan bir toplumu tahayyül edebilmektir.

Kaynakça:

Dahrendorf, R. (1959). Class and Class Conflict in Industrial Society. Stanford University Press.

Mills, C. W. (1956). The Power Elite. Oxford University Press.

Mardin, Ş. (1973). "Center-Periphery Relations: A Key to Turkish Politics?". Daedalus.

Zürcher, E. J. (2004). Turkey: A Modern History. I.B.Tauris.

Berkes, N. (1964). The Development of Secularism in Turkey. McGill-Queen's University Press.

Gölbaşı, E. (Ed.). (2019). Türkiye'de Toplumsal Çatışma ve Uzlaşma. İletişim Yayınları.

Ahıskalı, A. (2002). "Merkez-Çevre Paradigması ve Türk Modernleşmesi". Doğu Batı Dergisi, (20).

(Metaforik kaynak olarak) Çeşitli Tasavvuf Klasikleri ve Halk Hikayelerindeki "Rızalık" ve "Kamil İnsan" Temaları.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL