Gölgelere sinmiş eski bir adın, zamanın içinden bugüne sızan lirik bir yankısı. “Nasrel”, taşlara kazınmış bir kaderle bir gölgenin yarım kalmış hikayesini buluşturan bir yaşam rivayeti. Bir vadide ba...
Vadide mevsimler değişti ama sessizlik değişmedi. Senin ölümünün üzerinden yıllar geçmesine rağmen, sütunun gölgesi hâlâ aynı ağırlığı taşıyordu. Köylüler sanki oradan geçen her rüzgârda senin nefesinin izini duyduklarını söylerdi. Çünkü bazı nefesler ölmez. Sadece taşa siner. Çocuklar artık geceleri sütuna yaklaşmaya cesaret etmiyordu. Birkaç çocuğun duyduğu fısıltı, vadide anlatılan yeni kuşağın masalına dönüştü: “Gece olunca sütun N harfini arar. Onu tamamlayacak nefesi bulursa, kayıp adı geri döner.” Bu masalı kim başlattı bilinmez; belki rüzgar, belki taş, belki de kaderin kendi ağıtı. Yaşlılar ise daha ağır bir düzen kurdu: “Taş ustası ölmedi. Adını tamamlayamadığı için taşa hapsoldu.” Bu söz vadide bir süre yankılandı, sonra gerçeğin yerini aldı. Senin sütuna gizlice kazıdığın küçük N işareti kimsenin gözüne görünmezdi. Ama taşın ruhu onu bilir, gece karanlığında yüzey soğudukça harf sanki derinden bir ışık sızdırırdı. Bir çoban, bir sabah erkenden sütunun yanından geçerken duraksadı. Harf ona mı görünmüştü, yoksa taşın üzerinde yalnızca bir anlık bir yansıma mıydı, kimseye anlatamadı. Ama şu cümleyi fısıldadı kendi kendine: “Bazı harfler bir insana değil, bir ruha yazılır.” O günden sonra sütun artık yalnızca kutsal bir işaret değil, bir yas taşıydı. Nasrel’in öldüğüne dair kesin bir bilgi yoktu. Cesedine rastlanmamış, yalnızca gölgesinin kaybolduğu söylenmişti. Ama bazı geceler, vadinin kenarındaki yamaca bakan birkaç köylü, gün batımının kırmızı karanlığında kadına benzeyen bir gölge gördüğünü iddia etti.
Gölge bazen kayaya yaslanır gibi durur, bazen rüzgarla silikleşirdi. Ses çıkarmadan izlerdi vadinin boşluğunu. Köylüler ona “Dönen Gölge” demeye başladı. Bazıları bu gölgenin seni izlediğine inanıyordu. Bazıları da sütunun altına bırakılan isimsiz taşın her gece hafifçe yer değiştirdiğini söylerdi. Elbette kimse taşın gerçekten hareket ettiğini görmemişti. Ama inanmak görmekten daha kolaydır bazen. Zamanla vadide anlatılan bir rivayet yayılmaya başladı: Eğer bir gece sütunun gölgesinde N harfini tamamlayacak bir isim fısıldanırsa, senin ruhun taştan çözülecek ve adın tekrar göğe karışacaktı. Bu yüzden bazı yalnız ruhlu insanlar gecenin en sessiz saatlerinde sütunun dibine oturup kendi yaralarını fısıldadılar. Ama sütun hiç cevap vermedi. Çünkü senin yarım kalan adın, bir ses değil, bir suskunluk taşıyordu. Bir gece rüzgar, vadinin üzerinden ağır ağır geçerken sütunun yüzeyi ince bir serinlikle titredi. Köylülerin çoğu uykudaydı ama bir gece bekçisi sanki sütundan bir fısıltı yükseldiğini duydu. Yaklaştı. Harf tamdı bu kez. Yıllarca yarım kalan nefes, o gece bitmiş gibiydi. Ama fısıltı yalnızca bir kelime değil, bir iç çekiş gibiydi: “Nas-rel…” Bekçi korkuyla geriye çekildi. Çünkü fısıltı yalnızca adın tamamlanması değildi: Aynı anda sanki iki ruh birbirinin içinden geçiyormuş gibi bir ağırlık hissettirdi. Sanki sen de, Nasrel de gitmediniz. Sadece yer değiştirdiniz. Sabah olurken sütunun dibindeki küçük taş, ilk kez yeni bir gölge oluşturdu. Taşın yüzeyi gece boyunca ıslanmış gibiydi ama yağmur yağmamıştı. Yaşlı bir kadın, taşı eline alıp uzun süre baktı. Sonra şu cümleyi kurdu: “Bu taş yalnızca bir kalbi değil, iki nefesi taşıyor.”
Bu söz vadinin yeni efsanesi oldu. Efsaneye göre, senin ruhun taşta, Nasrel’in ruhu gölgede saklı kaldı. Ve iki ruhun birbirine kavuşması için dünyanın biraz daha kararması gerekiyordu. Vadinin çocukları bu hikayeyi duyunca ürperir, ama geceleri pencereden vadinin karanlığına bakmadan uyumazlardı. Çünkü insan en çok, korktuğu şeyde kendini bulur.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.