azýðým yedi güne on yufka Ümmü Teyzemden deri peyniri harçlýk bir-kaç haftada bir ikibuçuk lira gönlü olup verecekte arada bir Ebemden dört yumurta, ilk yýl Mustafa Abi’yle kaldýk evde ev dediðim bir kiralýk oda adambaþý on lira kira
pencerenin birinin bir köþesinde kitaplarým diðerinde bulaþýk yýkardým yorganý üstüme çekip ders çalýþýrdým üzerimde elbiselerim, çorabým, çalýsýz odunu tutuþturamazdým ne sobasý yanan tanýdýðým, ne yakýnlarda bir köylüm, arkadaþým ne de birinin sobasýndan ýsýndým
on yaþýnda bir köy çocuðu elbiselerimle uyuyakaldýðým olurdu soðuk; ýbrýktaki suyu dondururdu eski hayvan pazarýnda pembe yada mavi naylon topla top oynardýk mahalle çocuklarýyla,
kimi benden yaþça büyük, kimi irice ben kaleciliði de beceremeyince ilk gelen oyuna dahil edilirdi bana da "-ufaklýk dýþarý" denirdi.
"-was is das" derdi hoca, almanca dersinde "-das!" "-is!" "die!" "-lampe" diye sýnýfça baðýrýdýk var gücümüzle yüz kere yazmamýz gerekirdi her satýrý bilmezdik anlamýný doot komt tugut e geyt in di þule•
sanki almancadan baþka ders yoktu, ya a baþka ders çalýþmak günde 24 saatten fazla zaman biraz da cesaret ister top oynayanlarý seyrederken bile elimizde almanca kitabý olurdu nedense hatta bir defasýnda gecenin üçünde öðretmenin evine gitmiþim, bende saat ne gezer.
böylece “zalým” denilen Hocanýn gözüne girdim ilk dönem bütün notlarým altýydý, ikinci dönem daha da yükselttim Halis Baþ, Basmacýnýn oðlu Arif aðabeyle 3/D sýnýfýna çaðýrttýrdý örnekler vererek saydým isim tamlamalarýný, “okulun bahçe kapýsýnýn anahtarý”
her derse ayrý öðretmen geliyordu ve hepsi illa kendi dersini istiyordu Ýskitlerin, Hunlarýn din ve inanýþlarý kendi ailemizin dininden daha kutsaldý Gýlgamýþ Destaný, Hammurabi Kanunlarý Dolmen taþ masa, Mezopotamya bizi çok ilgilendiriyordu
Frigyalýlar, Lidyalýlar, Ýyonyalýlar savaþlar, barýþlar, antlaþmalar açýlar, mercekler, genleþme katsayýlarý, özgül aðýrlýklar debi, rejim, gel-git, büyük-küçük dolaþýmlar mitoz-amitoz bölünme, terliksi ve tek hücreli diðer hayvanlar hayatta ne iþimize yarayacaklar
“spor”un ne olduðunu sormuþtu beden eðitimi öðretmeni kimi “top”, kimi “futbol”, kimi “maç” dedi kimi “antýraman”, kimi de “Fenerbahçe”
müzikten sözlüye kalktý Terzilerli Nami (Karataþ) gözleri sol elindeki porteli uzunlamasýna defterde, güya notalarý okuyordu sað elini aþaðý yukarý sallarken, sanýrým herkesin kafadan attýðýný sanýyordu “-doo, mee, muuu” dedi
beyaz önlüklü Özdemir Öztürk matematik öðretmeni ellerinde devamlý pergel-gönye iletki derse girer-girmez herkesi kontrol ederdi ders bitene kadar sað elinde tebeþir sað eli tebeþir rengi sanki sað omzu diðerinden daha yüksekti yaz tatillerinde bile Yalvaç’tan gitmezdi Sakarya Ozanlar Lisesine tayin edildi
Çukurovalý Þencan Güler; coðrafya dersine girerdi Gelibolu’da yapmýþ askerliðini subay elbiseli niþan fotoðraflarýný gösterirdi ve konu nerden baþlarsa baþlasýn illâ “evlenme vaadiyle kýzlýk bozmaya” gelirdi (ders coðrafya, yurtdaþlýk bilgisi deðil ki hem öyle bile olsa, böylesi bir iþe kim-neden kalksýn on onbir yaþýndaydýk daha!) “üç yýldan baþlar” diye öðüt verirdi, cezasý katlanýrmýþ olursa kastýn
haa birde 6136 Sayýlý kanuna muhalefet! edersen devlet memurluðuna veda et koca bir ders yýlý bu minval üzere geldi geçti “ama onlarý mebbus yapar, siyaset”
baharda; yýlsonunun gelmesine sevilenlerden çok arkadaþlarýndan ayrýlýðýn acýsý sardý hepimizi ama yine de; zayýfý olanlar bile, derslerden çok sosyal etkinliklerle ilgilenirlerdi trampet takýmý, 19 Mayýs hareketleri müsamere, piyes, yarýþma, tartýþmalar, karþýlaþmalar fýkralar, taklitler, türküler þarkýlar Celle, Þerbo, Kazayaðý, Kutu, Selami, Kaplan, Kalem, Fýndýk, Çelebi, okulun ileri gelenleri..
benden de ufaktý Kötür(ö)nekli Hüseyin koþuda ben en arkadaydým, o açýk ara önde gelirdi son hafta, son saatler türkü þarký fýkralarla geçti Fýndýðýn doðal (küfürlü) Nasirettin Hoca fýkrasýný öðretmen küfrederek kesti
“ellerimde büyüttüðüm, solar iken dirilttiðim çiçeðimi kopardýn sen, ellere verdin”
“arým balým peteðim, gülüm dalým çiçeðim bilsemki öleceðim, yine seni seveceðim”
“sevmek korkulu rüya, yalnýzlýk büyük acý hangi kapýyý çalsam, karþýmda buruk-acý”
“indim havuz baþýna, bir kýz çýktý karþýma sevda nedir bilmezdim, o getirdi baþýma” “gök yüzünde yalnýz gezen yýldýzlar yer yüzünde sizin kadar yalnýzým”
atom numaralarý, si mgeler ezberlenirdi Atatürk Lisesinin deney camlarý toz renkli bir labaratuvarý ve yýllardýr kapýsý açýlmamýþ okul kütüphanesi alttaki salonda iki "pimpon masasý" vardý yaþlý, saçlarý beyaz, tepesi kel, koca burunlu "Kemal Amca" çay ve kuru pasta satardý.. biz liseye geldiðimizde ise; ne valeybol, ne ping-pong, ne labaratuvar ne gezi, ne duvar gazetesi, ne kollar ne kuru pasta ne koca burunla Kemal amca ne o ablalardan eser kalmýþtý sadece yakýþýklý Mustafa’nýn “evet-hayýr” yarýþmasý o kadar…
Ýbiþaða da bu okulun hademeliðinden emekli, kýzý bizim köyden evli, evleri Görgü’deydi Þafkýye Yenge hem herkese laf yetiþtirirdi hem de torununa ninni söylerdi
el-bebek, gül-bebek büyüdü Mithat evlerinin neþesi ne babasýný gördü, ne de annesine doyabildi. .. ne de yavrusuna ………
DÝPNOT yanýþ: süsleme, bezeme, motif, desen • dort kommt Turgut er geht in die shhule : Turgut geliyor, o okula gidiyor demekmiþ mebbus : mebus, milletvekili, parlamenter
Sevgili Öðretmenlerimin ellerinden öpüyorum. Fotoðraf: Matematik ve Fenbilgisi Öðretmenimiz Sn Özdemir Öztürk.. Sýhhat ve afiyet diliyorum
Sosyal Medyada Paylaşın:
İbrahim Çelikli. Åžiirleri
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.