m-
Şu Türkün bayrağı
Bu þiirin baþlýðýna, “Türk denilince, aklýnýza ne gelir?” sorusu ile baþlýyorum ve önce bu konudaki kendi bilgi birikimimden kýsa bir özet sunuyorum.
1) AYET-Ý KERÝME’LERDE TÜRK’LER: "-Ey iman edenler! Aranýzdan kim dininden dönerse (þunu) bilsin: Allah onun yerine öyle bir millet getirecek ki, Allah onlarý sever, onlar da Allah’ý severler. Mü’minlere karþý mütevazi, kâfirlere karþý ise (fevkalade) onurlu ve güçlü, Allah yolunda cihad eden ve hiçbir kýnayanýn kýnamasýndan korkmayan bir millet getirecektir. Bu Allah’ýn bir lütfudur ki, onu dilediðine verir. Allah’ýn lütfu ve nimeti geniþtir, O bilendir. (Maide suresi, ayet 54)
Birçok müfessir, bu ayet-i kerimede kastedilen milletin, Abbasilerin zayýflamasýndan sonra öne çýkan "Türk Milleti" olduðunu ifade etmiþtir. Elmalýlý Hamdi YAZIR, "Hak Dini Kur’an Dili" adlý tefsirinde, bu ayeti þöyle yorumluyor. "...Bu defa Allah, Türkleri göndermiþ; Araplar’ýn kadrini bilemeyip, zayi ettikleri Devlet-i Ýslâm-ý ele alarak, Ýstanbul’a ve oradan Dünya’nýn her tarafýna yaymýþlar…” Hatta, büyük alim Celal YILDIRIM ise; bir adým daha öne atarak, "Bu vazife, halen Türk Milletinin üzerindedir." diyor. (El hakk bu sözü doðrudur. Çünkü Hz. Mehdi zuhur ettikten sonra Ýstanbul’u kan dökmeden dua ile alarak, kendi kuracaðý Ýslam Alemi’ne baþkent yapacaktýr.)
Fil Suresi’nden de anlaþýlacaðý gibi, Allah; (C.C.) o günün süper güçleri olan Bizans, Pers, Habeþistan.. gibi ülkelere, “Mekke, Medine, Taif gibi kutsal þehirlerin fethedilmesini mucizelerle engelliyor. Dünya yaratýldýðýndan beri, bu 3 kutsal þehir hiçbir güç tarafýndan ele geçirememiþtir. Tâ ki; 1070 yýlýnda gelinip, bu kutsal topraklar Selçuklular tarafýndan fethedilmesine kadar. Daha sonra, 1174 Türk Eyyubi’ler devleti; 1250 yýlýnda yine Türk Memlüklü Devleti ve 1517 yýlýnda ise; yine Türk Osmanlý Devleti Yeryüzü yaratýldýðýndan bu yana kutsal topraklar 4 kez ve yalnýzca Türk devletleri tarafýndan fethediliyor.
2) HADÝS-Ý ÞERÝFLER’DE TÜRK’LER:
A) "Kostantiniyye mutlak fetholunacaktýr. Onu fetheden komutan, ne güzel komutan; o asker, ne güzel askerdir." (Peygamber Efendimizin buyurduðu gibi, Ýstanbul’un fethi sadece Türklere nasip olmuþtur. Çok yakýn gelecekte bu fetih, iki defa daha tekrar edecektir. Geniþ bilgi için bakýnýz, bu site içinde Hz. Mehdi bölümü, veya surprizsite.com)
B) Ashaptan bazý insanlar, Peygamber Efendimize sormuþlar; "Ya, Resullallah!.. Ýslam dinini direk birinci elden, Sen bize anlattýn. Nasýl ibadet edeceðimizi, Sen bize öðrettin. Ýslâm yolunda mallarýnýzý harcayýn dedin, verdik; Ýslâm için, cihad edin ve mertebelerin en yükseði olan þehitliðe yükselmemizi söyledin, birçoklarýmýz da Ýslâm için þehit olduk. Senin her dediðini, harfi harfine yaptýk. Takva olarak, bizden daha üstün birileri var mýdýr?" dediler. Peygamber Efendimiz (sav) de, "evet vardýr” dedi. "Öyle bir millet gelecek ki, Onlar; beni görmedikleri halde, beni görmüþ gibi iman edecekler. Ýslâm’ý yüceltip, Ýslâm adaletini ve medeniyetini Dünya’ya yaymaya çalýþacaklar ve onlar Ýslâm’ýn koruyucularý olacaklar. Ýþte ONLAR, BENÝM CENNETTEKÝ KARDEÞLERÝMDÝR. Takva bakýmýndan da, sizden üstündürler.”
C) ‘Türkler size dokunmadýkça siz de onlara dokunmayýnýz” Allah’ýn ümmetime verdiði mülk ve saltanatý, ellerinden ilk olarak alacak kavim Kantura oðullarýdýr’ (Kantura oðullarý=Türkler)
D) 1) ‘Siz küçük, çekik gözlü, kýrmýzý yüzlü, basýk burunlu, çehreleri sanki örs üzerinde dövülmüþ ve üzeri derilerle kaplanmýþ saðlam kalkanlar gibi bir kavim olan Türkler ile savaþmadýkça, kýyamet kopmayacaktýr. 2) Siz, kýldan örülmüþ çorap giyen bir kavimle savaþmadýkça kýyamet kopmayacaktýr.’ (Her ikisi de, mecaz olarak Türk’leri ifade eder.)
E) Türk dilini öðreniniz, çünkü Türkler’in çok uzun sürecek bir hâkimiyetleri vardýr. (Kaþgarlý Mahmut, Divaný Lügat-it Türk,
F) Benim ümmetimi öyle bir kavim sürüp, kovalayacaktýr ki; onlarýn yüzleri (yuvarlak ve) enli, gözleri (çekik ve) küçük, çehreleri sanki üzeri derilerle kaplanmýþ kalkanlar gibidirler. Onlar, üç defa Arabistan yarýmadasýna kadar ilerleyeceklerdir. Ýlk istilada onlarýn önlerinden kaçanlar kurtulacaktýr. Ýkinci istilada, hücuma uðrayanlardan bazýlarý helâk olacak ve bazýlarý da canlarýný kurtaracaklardýr. Üçüncü istilada ise, onlarýn kökleri kesilecektir (artýk istilalarý, son bulacaktýr) iþte onlar Türkler’dir. Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, Türkler (çok yakýn bir gelecekte) atlarýný Müslüman mescidlerinin direklerine baðlayacaklardýr. (=Müslüman ülkeleri fethedeceklerdir.) Not. Burada kastedilen Türkler, mecaz olup Türk (yurdu Türkistan) civarýndan gelen Moðollarýn olduðunu geçmiþdeki tarihi savaþlardan dolayý kesinlikle ortaya çýkmýþtýr.
G) Türkler size iliþmedikçe sizde onlara iliþmeyiniz. Çünkü milletimin mülkünü ve Allah’ýn ona olan ihsanýný, en evvel Kantura nesli (Türk) alacaktýr. Ýmam Taberani (Mu’cem’ül-Kebir ve Mu’cem’ül Evsat isimli eserinde)
H) Habeþliler sizle uðraþmadýkça siz de onlarla uðraþmayýnýz. Hele Türkler size dokunmadýðý sürece, siz de Türkler’e (sakýn) dokunmayýnýz! Yukarýdaki hadis-i þerif Cüveydi tarafýndan þöyle nakledilmiþtir: “Türkler sizlere dokunmadýkça, siz de Türkler’e dokunmayýnýz. Zira onlar çok sert ve haþin tabiatlý kimselerdir.” Yine ayný hadis-i þerifi, Hamavi ise ashabdan Hz. Muaviye’den þöyle nakletmiþtir: “Sakýn onlarýn üzerine süvari birlikleri göndermeyiniz (harp etmeyiniz) Türkler ve Habeþliler size dokunmadýðý sürece, siz de onlara dokunmayýnýz.”
Ý) Ýmam Taberani, Hz. Muaviye’den þöyle nakleder: Ýbn-i Zi’l Kelâ anlatýyor: Bir gün Muaviye’nin yanýndaydým. Ermeniye vilayetinin valisinden posta geldi. Muaviye valinin mektubunu okudu, hiddetlendi; sonra kâtiplerinden birini çaðýrdý ve ona valinin tahriratýna þöyle yaz, dedi: ‘Ýdarendeki araziye Türkler’in akýn ve yaðma ettiklerinden bunun üzerine arkalarýndan takip kuvvetlerini sevk ettiðinden ve bu takipçilerin yaðma edilen þeyleri onlardan istirdat etmiþ olduklarýndan bahsediyorsun. Anan sana matem tutsun, sakýn bir daha öyle bir harekette bulunma, Türkleri kýþkýrtma ve onlardan hiç bir þey istirdat etme. Çünkü ben Resulullah’dan iþittim. Buyurdu ki; “Türkler, yavþan otu biten yerlere (Avrupa’ya) kadar ilerleyeceklerdir.”
J) Hýfz, on kýsma ayrýlmýþtýr: Dokuzu Türkler’de, biri diðer insanlardadýr. Hýfz kelimesi, bazý kitaplarda; hafýzlýk, kavrama kabiliyeti olarak tercüme edilmiþtir. Merhum Mehmed Vani Efendi’ye göre ise; muhafazakârlýk yani dinini, milletini, vatanýný, maddi ve manevi deðerlerini, örf ve âdetlerini, namusunu koruma duygusunun her milletten çok Türk milletindedir.
Taberi þöyle anlatmaktadýr: Hz. Peygamber Arap kabilelerin hücumu yýlýnda (Hendek savaþý) Medine’nin etrafýnda kazýlmak istenen hendeðin sýnýrlarýný çizdi... Biz hiçbir zaman bu sýnýrlarý aþmak istemiyorduk. Salman hendekten çýkarak Hz. Peygamberin bulunduðu yere geldi. Bu sýrada O, bir Türk çadýrýný kurmakla meþgul bulunuyordu.
K) Ebu Said el-Hudri demiþtir ki; Hz. Peygamber Ramazanýn ilk on gününde itikâfa girmiþtir. Sonra ortasýndaki on günde tentesi üzerinde hasýr bulunan bir Türk çadýrýnda itikâfa girmiþtir. (Resulullah (s.a.v.) in, Türkler ile irtibatta olduðu kastediliyor.)
L) Resulullah Efendimiz bir gece rüyasýnda peþine önce siyah bir koyunun, sonrada bir beyaz koyunun takýldýðýný görüyor. Sabahleyin mescid-i saadete gelip namaz kýldýrdýktan sonra, sýrf iltifat olsun diye bu rüyanýn yorumunu, Ebubekir Sýddýk Hazretlerine býrakýyor. Bu iltifata hem sevinen, hem de mahcup olan Ebubekir (r.a): “Mademki, öyle arzu buyurdunuz, yorumunu yapayým. Ey Allah’ýn Peygamberi!.. Peþinize ilk takýlan siyah koyun Araplarý, sonra da takýlan beyaz koyun beyaz bir ýrký temsil eder. Yani önce Araplar size inanýp peþinize takýlacak, sonra da; beyaz bir ýrk Ýslam’a girip size uyacak...” rüyadaki siyah koyun Araplarý, beyaz koyun ise Türkler’i iþaret etmiþtir. Çünkü bir müddet sonra, beyaz yüzlü olan Türkler Ýslâm’a þereflenmiþler ve can-ý gönülden Ýslâm’a hizmette köle ve pusula olmuþlardýr.
M) Ata, bana Ýbnu Hiþam’ýn; kadýnlarý erkeklerle karýþýk olarak, tavaftan yasakladýðý zaman dedi ki: "O bunu nasýl yasaklar, Resulullah (sav)ýn zevceleri bile, erkeklerle birlikte haccettiler!" Ben, Ataya sordum: "Onlarýn beraber Haccý, örtünme emrinden önce miydi, sonra mýydý?" "(Evet, kasem “yemin” olsun) buna, ben örtünme emrinden sonra þahid oldum!" diye cevap verdi. Ben tekrar sordum: "Pekala, erkeklere nasýl karýþýrlardý?" Þu cevabý verdi: "Erkeklere karýþmazlardý, Hz. Aiþe (ra) erkeklerden ayrý olarak tavaf ederdi, onlara karýþmazdý." Hatta, bir kadýn kendisine: "Ey müminlerin annesi, yürü (Hacerül-Esvede elimizi deðerek) istilam edelim!" demiþti de, Hz. Aiþe ona: "Sen dilediðin þekilde git" deyip kendisi gitmekten imtina etmiþti. Onlar geceleyin kim olduklarý bilinmez halde çýkarlar, (erkeklerle beraber tavaf yaparlardý.) [Beytullaha girmek istedikleri zaman da, erkeklerin tamamen çýkarýlmýþ olmalarýna kadar durup beklerler, sonra girerlerdi.] (Ata devamla): "Ben (Mekke kadýsý) Ubeyd Ýbnu Umeyrle birlikte, Müzdelifedeki Sebir daðýnda mücavir (yani ikamet eder) olan Hz. Aiþe (ra)nin yanýna giderdim" dedi. Ben hemen sordum:
N) "Pekâlâ Hz. Aiþenin örtüsü ne idi?" "Keçeden yapýlmýþ küçük bir Türk çadýrýnýn içindeydi. Çadýrýn bir perdesi vardý. Aiþe, Resulullah (sav) ile bizim aramýzda, bu perdeden baþka bir þey yoktu. Ben Hz. Aiþe’nin üzerinde gül renginde bir zýbýn gördüm."
Ebu Sekine (ki Muharrerlerden bir kimsedir) Resulullah (sav)ýn bir sahabesinden naklen anlatýyor: "Resulullah (sav) buyurdular ki: "Sizi býraktýklarý müddetçe, siz de Habeþileri býrakýn. Sizi terkettikleri müddetçe, Türkleri terkedin.
O) Ümmetimin hakimiyetini ilk defa ortadan kaldýracak olan Benû Kantûra’dýr." Bu hadisi Taberâni, Hz. Muaviye rivayeti olarak kaydetmiþtir. NOT: " Benû Kantûra, Kantûra’nýn evladlarý anlamýnda olup; Hazreti Ýbrahim (A.S:) cariyelerinden birinin adýdýr. Rivayete göre; bu cariyenin bir kýsým çocuklarý oldu. Bunlardan Türkler çoðaldý. Türkler; Sünnî Ýslâm’ý, bir taraftan Fars kaynaklý Þia tehlikesine karþý ve diðer taraftan da, Haçlýlar baþta olmak üzere; diðer düþmanlara karþý, en az bin yýllýk bir süre ile korumuþ, kollamýþ ve Ýslâm’ý himayesi altýna alarak.. ona, hem þeref vermiþ ve hem de onunla þereflenmiþ ve Allah’ýn övgü ve desteðine kavuþmuþtur. Allah (C.C.) ve Ýslâm adýna savaþmýþ ve çok yakýnda, yine savaþacak. Bu savaþma bilince kavuþmuþ olan Türk’lere ve Türk soyuna, ne mutlu. Bu hasletleri ile aþaðýdaki hadis-i þerifte de görüldüðü gibi, Allah’ýn rahmetine de kavuþmuþ ve bir rahmet toplumu da olmuþtur.
P) “Allah’ýn rahmeti, daima gönül birliði yapmýþ toplumla baraberdir.” Beyhakî, kitâbü’z-Zübdi’l-kebîr. 2/162.
3) BEDÝÜZZAMAN HAZRETLERÝNÝN DÝLÝNDEN TÜRK’LER:
A) Ramazanoðlu’nun naklettiði hatýralardan birinde, 1950 senesinde, ülkede DP döneminin baþlamasý ile Bediüzzaman Hz.leri ile Pakistan Milli eðitim bakaný Ali Ekber Þah arasýnda yaþanýr. Üstad, ona ismi ile hitap ederek, bir konuþma yapýyor. ‘Ali Ekber kardeþim’ diyor ‘sizin hatýrýnýza þöyle bir þey gelebilir. Biz o meseleyi, Risale-i Nur’un filan yerinde þöyle hallettik. Sizin hatýrýnýza böyle bir þey gelebilir, biz o meseleyi Risale-i Nur’un filan yerinde böyle hallettik’ diye diye, o sormadan tam 70 sualin cevabýný veriyor. Ali Ekber Þah, üstadýn ayaðýna kapanýyor. Aðlýyor. Diyor ki ‘Üstadým ben bir hafta kalayým, bana ders ver. (Bedüzzaman Hz.leri cevap veriyor.) Sen siyasettesin, ben seni, bu defa kabul ettim. Ýkinci bir defa, kabul etmem. Ancak, sana verdiðim bu ders, 20 senelik ders. Seni, 20 senelik talebem olarak kabul ediyorum..’ diyerek iltifat ediyor. Þah da, Bediüzzaman’a diyor ki ‘Üstadým, Türkler senin kýymetini bilmiyor. Gel, ben seni Pakistan’a götüreyim.’ Üstad aynen þu cevabý veriyor. ‘Hayýr. Yara burada baþladý, tedavi burada görecek. Türk milleti bin senedir âlem-i Ýslam’ýn bayraktarlýðýný yaptý, bundan sonra da yapacak. Ben; eðer Mekke, (veya) Medine’de yaþýyor olsaydým, (yine) buraya gelirdim. Cenab-ý Hakk ayet-i kerimede buyuruyor ki’, Türkçe, meali ile ‘Öyle bir kavim gönderdim (ki). Onlar, Allah’ý sever. Allah da, onlarý sever.’ ‘Ben de, bu beyaný ilahi karþýsýnda düþündüm. Bunun, bin seneden beri; âlem-i Ýslam’ýn bayraktarlýðýný yapanýn, Türk milleti olduðunu bildim. Ve Türk milletine hizmeti, vazife telakki ettim.”
B) Bediüzzaman Hz. leri, Ýslâm ve Kur’an hizmeti adýna, Türk milleti hakkýnda çok öðücü sözlerinden birisi þudur. “Ýþte, ey ehl-i Kur’an olan þu vatanýn evlatlarý! Beþ altý yüz sene deðil, belki Abbasiler zamanýndan beri, bin senedir Kur’an-ý Hakîm’in bayraktarý olarak bütün cihana karþý meydan okuyup, Kur’an-ý ilan etmiþsiniz. Milliyetinizi Kur’an’a ve Ýslâmiyete kal’a (kale) yaptýnýz. Bütün Dünya’yý susturdunuz. Müthiþ tehacümatý (saldýrýlarý) defettiniz. Ta ki; (mealen) “ Ey, iman edenler! Sizden her kim dininden dönerse, Allah onlarýn yerine öyle bir kavim getirir ki; Allah onlarý sever, onlar da Allah’ý sever. Onlar müminlere karþý alçak gönüllü, kâfirlere karþý izzet sahibidirler. Allah yolunda cihad ederler ve dil uzatanlarýn kýnamasýndan da korkmazlar..” (Maide suresi, 54) ayetine güzel bir musaddak (örnek/misal) oldunuz….”
C) “ Bediüzzaman Hz.lerine göre; Türkler Fahr-i Kâinat (aleyhissalâtu vesselâm)’ýn da övgüsüne mazhar olmuþtur. Türkler hakkýnda sena-i Peygamberî (Peygamberin övgüsü) muhakkaktýr.
D) BEDÝÜZZAMAN SAÝDÝ NURSÝ Hz.lerinin bakýþ açýsýyla: Ýslâm’ýn bayraktarlýðýný Türk milleti’nin yapacaðýný söylemiþtir. Bu müjdeyi bizlere, Bilinmiyen Taraflarýyla Bediüzzaman Said Nursi adlý kitabýnýn 233-234 sayfalarýnda Necmeddin Þahiner þöyle açýklar. “Allah-ü Zülcelal Hazretleri, Kur’an-ý Kerim’in Maide suresi 54. Ayetinde þöyle buyurur; ÖYLE BÝR KAVÝM GÖNDERECEÐÝM KÝ; ONLAR ALLAH’I, ALLAH’DA ONLARI SEVER”. Ben de, bu beyan-ý Ýlâhi karþýsýnda
Düþündüm. Bu kavim bin yýldan beri Alem-i Ýslâm’ýn bayraktarlýðýný yapan Türk Milleti olduðunu anladým.
F) Yine, Bediüzzaman Hz.leri buyurur: “Emin olunuz ki biz Kürtler, baþkalarýna benzemiyoruz. Yakinen biliyoruz ki, içtimai hayatýmýz; Türklerin içtimai hayatýndan neþ’et eder.(neþ’et: ortaya çýkar/meydana gelir)
G) Yine Bediüzzaman Hz.leri buyurur: “’Lisan-i Kürdi caiz, Arapça vAcip, Türkçe lazým..”.
Said Nursi Hazretleri’nin Türk’e bakýþý, Türkçülerden evlâdýr. Millî, yani Ýslâmîdir: “Çünkü, Cenâb-ý hak, bin seneden beri Kur’ân’ýn hizmetinde istihdam ettiði ve ona bayraktar tâyin ettiði bu vatandaþlarýn (Türklerin) muhteþem ordusunu ve muazzam cemaatini, muvakkat ârýzalarla inþallah periþan etmez. Yine o nûru ýþýklandýrýr ve vazifesini idâme ettirir.” Ali Ýlbey’in, “Said Nursî Hz.lerinin Türk’e Bakýþý Türkçülerden Evlâdýr.” baþlýklý çalýþmasýnda ise þunlarý derlemiþtir. Meþrutiyet’te ve Cumhuriyetin baþýnda olduðu gibi günümüzde de Ýslâm millet anlayýþýný temel almayan Türkçü / milliyetçilerin laik bir fonksiyon yükledikleri Ýslâm, modern-ulus Türklüðü bütün þartlarýyla belirleyen bir âmil deðildir. Bundan dolayýdýr ki, Türk’ün Ýslâmî millet vasýflarýný Batýlý seküler bir formasyona sokan Türkçülere Said Nursi Hazretleri haklý tarizlerde bulunur ve nasihat eder. Türklerin ancak Ýslâmiyet zemininde millet hüviyetiyle var olabileceðini anlatan yazýlarýna devrin Türkçüleri karþý propaganda yaparlar. Bunun üzerine sitemkarâne bir þekilde Türkçülere cevap verir: “Þeytanýn telkini ile ve ehl-i dalâletin ilkaâtýyla, bana karþý propaganda ile hücum eden ve mühim mevkîleri iþgal eden bâzýlarý.., kardeþlerimi (Türkleri) aldatmak ve asabiyet-i milliyeleri tahrik etmek için diyorlar ki: ‘Siz Türksünüz. Mâþâallah, Türklerde her nevî ulemâ ve ehl-i kemâl vardýr; Said bir Kürddür. Milliyetinizden olmayan birsiyle teþrik-i mesâil etmek, hamiyet-i milliyeye münâfîdir
Doksan yýldýr Türk isminin zarf ve mazrufunu sûistimâl ve iðfal eden arýzalý Atatürkçü Cumhuriyetin kurbaný, bu ülkenin hâmi ve bânisi Türklerin hâkim millet otoritesinin sarsýldýðý (üzülerek ifade ediyorum) bugün, Said Nursi’nin Türkçülere verdiði cevaplardan ders çýkarmanýn zamanýdýr.
Türkiye’nin Müslüman Türkleri olanlar, Türk-î Osmanî zamanlarýndaki gibi Türkleri Ýslâmî millet karizmasýyla Kürtler nazarýnda salahiyattar kýlmak isteyenler, Türklüðü ulus çukuruna düþüren Atatürk milliyetçilerinin ve ayný zeminde duran Türkçü / ulusalcýlarýn yanlýþlarýndan meydana gelen faturanýn bugün Türklere çýktýðýný kavrayanlar, Mektubat’ýn 29. kýsmýný yüreðiniz yanarak, fakat azimle okumanýz gerek: “Senin gibi ahmaklar lâzým ki, Macar kâfirleri veyahut dinsiz olmuþ ve frenkleþmiþ birkaç Türkleri, muvakkaten dünyaca dahi faidesiz uhuvvetinini kazanmak için, üç yüz elli milyon hakîki, nûrânî menfaattar bir cemâatin (Türklerin) bâkî uhuvvetlerini terk etsin. (…) Delilleriyle menfî milliyetin mâhiyetini ve zararlarýný gösterdiðimizden, ona havale edip, yalnýz o Üçüncü Meselenin âhirinde icmâl edilen bir hakîkati burada bir derece izah edeceðiz. Þöyle ki: O Türkçülük perdesi altýna giren ve hakîkaten Türk düþmaný olan hamiyetfüruþ mülhidlere derim ki: ‘Din-i Ýslâmiyet milletiyle ebedî ve hakîki bir uhuvvet ile, Türk denilen bu vatan ehl-i îmânýyla þiddetli ve pek hakîki alâkadarým. Ve bin seneye yakýn, Kur’ân’ýn bayraðýný cihânýn cihât-ý sittesinin etrafýnda gâlibâne gezdiren bu vatan evlatlarýna, Ýslâmiyet hesâbýna, müftehirâne ve taraftarâne muhabbettarým. Sen ise ey hamiyetfüruþ sahtekâr! Türkün mefâhir-i hakîkiye-i milliyesini unutturacak bir sûrette mecâzî ve unsurî ve muvakkat ve garazkârâne bir uhuvvetin var.
“Senden soruyorum: Türk milleti, yalnýz yirmi ile kýrk yaþý ortasýndaki gâfil ve heveskâr gençlerden ibâret midir? Hem, onlarýn menfaati ve onlarýn hakkýnda hamiyet-i milliyenin iktizâ ettiði hizmet, onlarýn gafletini ziyâdeleþtiren ve ahlâksýzlýklara alýþtýran ve menhiyâta teþcî eden frenkmeþrebâne terbiyede midir? (…)Hamiyet-i milliye bundan ibâret ise, ve terakkî ve saadet-i hayatiye bu ise; evet, sen böyle Türkçü isen ve böyle milliyetperver isen, ben o Türkçülükten kaçýyorum, sen de benden kaçabilirsin! Eðer zerre miktar hamiyet ve þuurun ve insafýn varsa, þimdiki taksimâta bak, cevap ver. Þöyle ki: Türk Milleti denilen þu vatan evlâdý altý kasýmdýr: Birinci kýsmý ehl-i salâhât ve takvâdýr, ikinci kýsmý musîbetzede ve hastalar tâifesidir, üçüncü kýsmý ihtiyarlar sýnýfýdýr, dördüncü kýsmý çocuklar tâifesidir, beþinci kýsmý fakirler ve zaifler tâifesidir altýncý kýsmý gençlerdir. Acaba bütün evvelki beþ tâife Türk deðiller mi? Hamiyet-i milliyeden hisseleri yok mu? Acaba altýncý tâifeye sarhoþçasýna bir keyif vermek yolunda, o beþ tâifeyi incitmek, keyfini kaçýrmak, tesellîlerini kýrmak hamiyet-i milliye midir, yoksa o millete düþmanlýk mýdýr? ‘El hükmülil ekser’ sýrrýnca, eksere zarar dokunduran düþmandýr; dost deðildir.”
“Eðer Türk milleti, yalnýz altýncý tâife olan gençlerden ibâret olsa ve gençlikleri dâimî kalsa ve dünyadan baþka yerleri bulunmasa, sizin Türkçülük perdesi altýndaki firenkmeþrebâne harekâtýnýz, hamiyet-i milliyeden sayýlabilirdi. Benim gibi hayat-ý dünyeviyeye az ehemmiyet veren ve unsuriyet fikrini, firengî illeti gibi bir maraz telâkkî eden ve gençleri nâmeþrû keyif ve hevesâttan men’e çalýþan ve baþka memlekette dünyaya gelen bir adama, ‘O Kürddür, arkasýna düþmeyiniz’ diyebilirdiniz ve demeye bir hak kazanabilirdiniz. Fakat, mâdem ki Türk nâmý altýnda olan þu vatan evlâdý, sâbýkan beyân edildiði gibi altý kýsýmdýr. Beþ kýsma zarar vermek ve keyiflerini kaçýrmak, yalnýz bir tek kýsma muvakkat ve dünyevî ve âkýbeti meþ’um bir keyif vermek, belki sarhoþ etmek, elbette o Türk milletine dostluk deðil, düþmanlýktýr. Evet ben unsurca Türk sayýlmýyorum; fakat Türklerin ehl-i takvâ tâifesine ve musîbetzedeler kýsmýna ve ihtiyarlar sýnýfýna ve çocuklar tâifesine ve zaifler ve fakirler zümresine bütün kuvvetimle ve kemâl-i iþtiyakla müþfikâne ve uhuvvetkârâne çalýþmýþým ve çalýþýyorum. Altýncý tâife olan gençler dahi, hayat-ý dünyeviyesini zehirlettirecek ve hayat-ý uhreviyesini mahvedecek ve bir saat gülmeye bedel bir sene aðlamayý netice veren harekât-ý nâmeþruâdan vazgeçirmek istiyorum.”
“Ýþte bu beþ tâife ki, Türk milletinin altý kýsmýndan beþ kýsmýdýr; menfaatlerine çalýþýyoruz. Altýncý kýsým ki, gençlerdir. Onlarýn iyiliklerine karþý ciddî uhuvvetimiz var. Senin gibi mülhidlere karþý hiçbir cihetle dostluðumuz yok! Çünkü, ilhâda giren ve Türkün hakîki bütün mefâhir-i milliyesini taþýyan Ýslâmiyet milliyesinden çýkmak isteyen adamlarý Türk bilmiyoruz. Türk perdesi altýna girmiþ frenk telâkkî ediyoruz! Çünkü, yüz bin defa Türkçüyüz deyip dâvâ etseler, ehl-i hakîkati kandýramazlar. Zîrâ, fiilleri, harekâtlarý onlarýn dâvâlarýný tekzib ediyor.”
“Ýþte ey frenkmeþrepler ve propagandanýzla hakîki kardeþlerimi benden soðutmaya çalýþan…! Bu millete menfaatiniz nedir? Birinci tâife olan ehl-i takvâ ve salâhâtýn nûrunu söndürüyorsunuz. Merhamete ve timâr etmeye þâyan ikinci tâifesinin yaralarýna zehir serpiyorsunuz. Ve hürmete çok lâyýk olan üçüncü tâifenin tesellîsini kýrýyorsunuz, ye’s-i mutlaka atýyorsunuz. Ve þefkate çok muhtaç olan dördüncü tâifenin bütün bütün kuvve-i mâneviyesini kýrýyorsunuz ve hakîki insâniyetini söndürüyorsunuz. Ve muâvenet ve yardýma ve tesellîye çok muhtaç olan beþinci tâifenin ümitlerini, istimdatlarýný akîm býrakýp, onlarýn nazarýnda hayatý mevtten daha ziyâde dehþetli bir sûrete çeviriyorsunuz. Ýkâza ve ayýlmaya çok muhtaç olan altýncý tâifesine gençlik uykusu içinde öyle bir þarap içiriyorsunuz ki; o þarabýn humarý pek elîm, pek dehþetlidir. Acaba bu mudur hamiyet-i milliyeniz ki, o hamiyet-i milliye uðrunda çok mukaddesâtý fedâ ediyorsunuz. O Türkçülük menfaati, Türklere bu sûretle midir? Yüz bin def’a el’iyâzü billâh (Allah korusun). Asabiyet-i câhiliye, birbirine tesânüd edip yardým eden gaflet, dalâlet, riyâ ve zulmetten mürekkep bir mâcundu.”
Þimdi anladýnýz mý, Türklerin Ýslâm milleti vasfýnýn zayýflatýlarak, yanlýþlar üzerine kurulu en doðru siyasi sistem Cumhuriyet’le (daha doðrusu Kemalizm’le) bünyesindeki Kürtleri dahi tutamamasýnýn sebeplerini?
ÝLÂVE YAZI: FÝKÝR DÜKKÂNI DÝLÝNDEN TÜRKLER
Türklerin makbul olanlarýna Semerkand Türkleri, Nizam-ý Âlem Türkleri ve Semavî Türkler denir. (Semavî Türkler ifadesi Savaþ hocama aittir). Cumhuriyet ve Atatürk Türklüðü ile Tanrýnýn Türkleri ehven Türklüktür.
Latin alfabesine Türk alfabesi, Latin harflerine Türk harfleri diyenler Ýslâm’ýn mayasýndan ve hamurundan meydana gelmiþ Türk deðil, kýpkýzýl Atatürkçü ve Kemalist Türk’tür.
Türkçe’nin mefahirini, ilmini ve izzetini Kur’ân dili ve elifbasýnda deðil, Orhun Âbideleri’nde arayan Türkçülerin Türklüðü “posa”dýr, uzak durunuz. Türkçe’nin irfaný Kur’ân’dadýr, Orhun Âbideleri’nde deðil.
“Türkler (nasýl bir Türklükse) tarih boyunca gittikleri her yerde ve en son Arap alfabesini ve dinini kabul ederek hep asimile olmuþlardýr” diyen þizofren Türkçü-milliyetçilerin Türklüðüne maazallah bulaþmayýnýz.
M. Kemal’in, “Doðuþumdaki tek olaðanüstülük, Türk olarak dünyaya gelmemdir” sözündeki Türklük, Ýslâm geçmiþi redd-i miras eden pozitivist Türklüktür ki, Müslüman Türklükle uzaktan yakýndan bir ilgisi yoktur. (Ali ÝLBEY- ilbeyali@hotmail.com)
4) ÇEÞÝTLÝ KAYNAKLARDA TÜRK’LER:
A) Tarihimizi daha iyi inceleyip, araþtýrdýkça bu örneklerin yüzlercesi ile karþýlaþmak mümkündür. Birçok tarih, din ve felsefe kitabýnda, Arap ve Türk kaynaklarýnda Türk milleti için, "Milleti memduha, övülmüþ millet" “Ýlâhi nusretle müeyyed, (Allah’ýn yardýmý ile kuvvetlendirdiði) millet," Ý’lay-ý kelimetullah ile muvazzaf (Allah isminin yüceltilmesi ile görevli) millet" tabirleri kullanýlýr. ( Elmalýlý Hamdi Yazýr 1960) Abbasiler’den sonra Ýslâm’ýn bayraktarlýðýný Selçuklu, Osmanlý devleti vs. ele almýþtýr ve bugüne kadar da gelinmiþtir. Dikkat ederseniz kardeþlerim, konu; “Türklük deðil, Müslümanlýk’týr. (Yani; ýrkçýlýk, kafatascýlýk.. deðil, Ýslâm’a, imana ve onlarý gönderen ve getirene.. hizmet ve bu yolda ölmektir. (Þehit olmaktýr.) Fakat kýlýçýn kabzasýnda, hep Türk’ler var. (Yani; komuta, sevk ve irade.. pusula, hep Türk’lerde olacaktýr.)
B) Kaçkarlý Mahmut, Divan-ý Lügati’t Türk isimlieserinde, Buhara ve Niþabur hadis imamlarýndan þu hadis-i kutsiyi rivayet etmektedir. : “Ulu ve Aziz olan Allah, diyor ki; Benim, Türk ismini verdiðim ve Doðu’da yerleþtirdiðim bir takým askerim vardýr ki, her hangi bir kavme karþý gazaba gelecek olursam, o Türk askerimi; iþte, o kavmin üstüne saldýrtýrým.”
C) Divan-ý Lügati’t Türk: Türk dilinin toplu sözlüðü anlamýna gelen bu yapýtý, 1072-1074 yýllarý arasýnda ve 11.yüzyýlda Kaçkarlý Mahmut yazmýþtýr. Yapýtýn yazýlýþ amacý, Araplar’a Türkçe’yi öðretmek ve Türkçe’nin edebiyat dili olarak Arapça’dan üstün bir dil olduðunu kanýtlamaktadýr. Arapça olarak yazýlmýþ, 7500 Türkçe sözcüðün açýklamasý yapýlmýþtýr. Bir anlamda bu yapýt, Türkçe’nin ilk dilbilgisi kitabý olma özelliði taþýr. (Kaynak: www.Videodersane.com) Ayrýca, Kaþgarlý Mahmud Divân-ý Lügati’t-Türk’deki önsözüne þöyle baþlar; “Esirgeyen, koruyan Allah’ýn adýyla.. ve devam eder: "Allah’ýn, devlet güneþini Türk burçlarýndan doðurmuþ olduðunu ve Türkler’in ülkesi üzerinde, göklerin bütün dairelerini döndürmüþ olduðunu gördüm. Allah, onlara Türk adýný verdi. Ve yeryüzüne hâkim kýldý. Cihan imparatorlarý Türk ýrkýndan çýktý. Dünya milletlerinin yularý Türklerin eline verildi. Türkler, Allah tarafýndan bütün kavimlere üstün kýlýndý. Hak’tan ayrýlmayan Türkler, Allah tarafýndan; hak üzerine, kuvvetlendirildi. Türkler ile birlikte olan kavimler, aziz oldu. Böyle kavimler, Türkler tarafýndan her arzularýna eriþtirildi. Türkler, himayelerine aldýklarý milletleri, kötülerin þerrinden korudular.Cihan hâkimi olan Türklere herkes muhtaçtýr, onlara derdini dinletmek, bu suretle her türlü arzuya naili olabilmek için, Türkçe öðrenmek gerekir.." (Kaynak: www.Vikipedi ansiklopedisi)
D) EVLÝYA ÇELEBÝYE GÖRE: ORTA ASYADA’DAN ANADOLU’YA YAYILIÞ: Evliya Çelebiye göre, Ahmet Yasevi Hz.leri Diyarý Rum’a; (Anadolu’ya) önce Hacý Bektaþ-ý Veli’yi ve daha sonrada O’na yardýmcý olmak üzere Sarý Saltuk’u gönderir. Yasevi’de meþhur tahta kýlýcýný kuþatarak, Rumeli’yi fethetmek üzere Dobruca’ya gönderip; Rumeli’nin, coðrafi ve manevi fethini de, böylece baþlatýr. Yahya Kemal ise, “Mâverâ’da Söyleniþ” adlý þiirinin bir beyitinde;
Geldikti. Bir zaman Sarý Saltuk’la Asya’dan,
Bir, bir; diyar-ý Rum’a daðýldýk.. Sakarya’dan. (Kaynak: Beþir Ayvazoðlu,
Zaman 28-Þubat-2013)
5) DÜNYA’DA KONUSUNDA ÝSÝM YAPMIÞ; saygýn ve çok özel insanlardan bazýlarýnýn, Türkler hakkýnda olumlu olarak söyledikleri: Dünyada iki bilinmeyen vardýr. Biri kutuplar, diðeri Türkler. Albert Sorel. Kýlýcý insafsýz bir beceriyle kullanan Türk’ün eli, yendiði insanlarýn yarasýný sarmakta da ustadýr. Lord Byron Türkler kahramandýrlar, dostlarýna zarar vermezler. Yüce Türk milleti tuttuðu eli býrakmaz, sözünden dönmez, iyi ve kötü günlerde dostundan ayrýlmaz. Böyle bir ulusla el ele vermek yeryüzünde her zorluðu yenmek için sonsuz bir güç ve yetenek kazanmak demektir. Comenius (Çek Bilgini) Türk’ün þefkat ve insaniyet duygusunu inkar mümkün deðildir. Bu duygu insaný atalete sevk edip sefaleti artýrmakla beraber, teþkilatý düzensiz bir toplumun bir derdine tek çare demektir. Türk ýrkýnýn soyluluðunu gösteren diðer duygular, yani en küçük iyiliklere karþý besledikleri minnet ve þükran duygusu, ölmüþlere karþý besledikleri minnet ve þükran duygusu, büyük bir nezaketle yapýlan konukseverlik adeti ve hayvanlara saygý alýþkanlýðý gibi faziletlerin, inkârý da mümkün deðildir. Edmondo De AMICIS Türkçeyi öðrenmek benim için büyük bir mutluluk oldu. Çünkü Türk’ü anlamak için, kendisiyle mutlaka tercümansýz konuþmalýdýr. Tercüman, ýþýðý örten zevksiz bir perde oluyor. Gelland (Fransýz Bilgini) Türklerin yalnýz sonsuz bir cesareti deðil, iradeleri sersemleþtiren bir sihirbaz zekasý vardýr. Ýþte Türk, bu zekasýyla zafer kazanýr, uygarlýklar yaratýr ve insanlýk dünyasýnda en þerefli hizmeti baþarýr. Zaten, Avrupa’nýn yarýsýný; yüzyýllarca boyunduruk altýna almak, baþka türlü mümkün olamazdý. Çarnayev (Rus Komutan) Silahlý milletin en canlý örneði, Türklerdir. Bu; diyar köylüsünün orak, katibinin kalem ve hatta kadýnlarýnýn etek tutuþunda, silaha sarýlmýþ bir pençe kývraklýðý vardýr. Türk ata biner gibi oturur, keþfe yollanan asker gibi uyanýk yürür. Moltke Artýk Türkler’le savaþmam. Onlar çok cesur ve iyi insanlar. Andreas Phitiades "Türk gibi ölüme gülerek bakan bir eri,(askeri) baþka hiçbir ulusta bulamazsýnýz. Yalnýz ona iyi bir komutan gerektir. " Mulman Türkler muhakkak ki, Avrupa tarihinin ve yakýn Asya tarihinin bildiði, en halis efendi milletidir. Kayzerling "Türk milleti, iki bin yýldýr profesyonel askerdir. Bütün Türklerin mesleði, askerliktir. Dünyanýn hangi ordusuna sorarsanýz sorun, Türk askerinin karþýsýnda düþünmenin, hiç de kolay olmadýðýný veya olamayacaðýný size söyler." Donaldson Türk kadýnlarýnýn en büyük süsü, Türk oluþlarýdýr. Onlar; süslenmek için elmas veya zümrüt takýnmýyorlar, belki üzerlerinde taþýdýklarý o taþlarý süslemiþ ve kýymetlendirmiþ oluyorlar. Çünkü her Türk kadýný, canlý bir inci ve paha biçilmez bir pýrlantadýr. Lady Mary Wortley Montagu Ýnsanlari yücelten iki büyük meziyet vardýr: Erkeðin cesur kadýnýn namuslu olmasý. Bu iki meziyetin yanýnda hem erkeði, hem kadýný þereflendiren bir meziyet daha vardýr. Ýcabýnda tereddütsüz canýný feda edebilecek kadar vatanýna baðlý olmak. Ýþte Türkler bu meziyetlere ve fazilete sahip kahramanlardýr. Bundan dolayýdýr ki Türkler öldürülebilir, lâkin maðlup edilemezler Napoleon Bonaparte Türk, asillerin asilidir. Yapma olmayan, gösteriþi bulunmayan, bu pek yüce asalet; ona, tabiatýn hediyesidir. Pierre Loti "Poltava’da esir oluyordum. Bu, benim için bir ölümdü, kurtuldum. Buð nehri önünde tehlike daha kuvvetli olarak belirdi... gene kurtuldum. Fakat bugün esirim. Türklerin esiriyim. Denizin, ateþin ve suyun yapamadýðýný onlar yaptýlar, beni esir ettiler. Ayaðýmda zincir yok. Zindan da deðilim. Hürüm, istediðimi yapýyorum. Lakin gene esirim; þefkatin, cenabýn, asaletin, nezaketin esiriyim. Türkler, beni iþte bu elmas baða sardýlar." Demirbaþ ÞARL Türklerden bahsediyorum... Düþmanýna saldýrýrken amansýz bir kasýrgaya, korkunç bir denize ve insafsýz bir yýldýrýma benzeyen Türk; dost yanýnda ve silahsýz düþman karþýsýnda bir seher yelidir, berrak bir göldür. Gönül açan bu yeli yýldýrma, göz kamaþtýran bu gölü coþkun bir denize çevirmek, tabiatý da inciten bir gaflet olur." Tasso - Ýtalyan Þair. Eðer bir Türk devleti olmasaydý, mutlaka yaratmak gerekirdi. THIERS Savaþýn zevkini almak isteyen herkes, Türklerle savaþmalýdýr. (Towsend Ýngiliz Komutan) Bütün milletler arasýnda, en namuslu ve dostluk kurmada; tereddüt edilmeyecek olan, yalnýzca Türklerdir. Henüz, yabancý tesiri altýnda kalmamýþ olan bir köye gidecek olursanýz; gerçek misafirperverliðin ne demek olduðunu, orada görüp öðrenirsiniz. William Martin Türkler, Asya’nýn güçlü ulusudur. Albert Sorel Türk askeri, cesurdur. Anavatanýný sever ve onun için, gerekirse hiç çekinmeden canýný feda eder. Albert Einstein Çanakkale’de, baþarýlý olamadýk. Nasýl baþar ýlý olurduk ki? Zira Türkler; yuvasýna girilmiþ aslanlarýn hiddetiyle, cüret, cesaret ve kahramanlýðý ile savaþýyorlardý. Böyle bir millet görmedim. Sir Julien Corbet Türk’ün güzel yüzünü, kuvvetli endamýný, pýrýltýlý kostümünü, zarif tavýrlarýný, kibar gülüþünü, aslanca kükreyiþini fýrçayla göstermek mümkündür. Fakat pek güç olan, Türkün özünü göstermektir. bu öz, ay ýþýðý gibi görülür.. fakat gösterilemez. Decamps (Fransýz ressam) Türk toplumunda, kiþisel nitelik ve deðer dýþýnda, hiçbir þeye önem verilmez. Baron Büsbek Türklerin doðruluklarý ve namusluluklarý ne kadar övülse yeridir. Charles Macfarlene Türkler kendilerini anlamayanlara, kim olursa olsun, kendilerini anlatmak yolunu biliyorlar. Onlarý bu yola niçin sürüklemeli. Antoine Galland Türkler’le dost ol, ama düþman olma. Gianni de Michelis Türklerin Avrupa dengesi için, gerekli bir unsur olduklarý kesindir. Lord Beaconsfield Türk dilini incelerken, insan zekasýnýn dilde baþardýðý büyük mucizeyi görürüz. Max Muller Tarih, Türkler’den çok þey öðrendi. Onlarýn elinden çýkma öyle eserler var ki, bunlar Medeniyetin birer ziynetidir. Alman tarihçi HAMMER (Kaynak: 5. Madde aslý, star e-gazete fotoðraf galerisi’nden alýnmýþtýr. 09 - Aðustos – 2012)
Önemli not: Yukarýdaki maddeler, ýrkçýlýk ve kafatasçýlýk yapmak için yazýlmamýþ ve hiçbir zaman da, bu iþ için vesile edilemez. Çünkü, bu konudaki ölçüyü de yine Ýslâm koymuþtur. “Ýslâm’da kavmiyetçilik-ýrkçýlýk ve kafatasçýlýk yapmak, kesinlikle haram ve aþaðýdaki hadis-i þeriflerden dolayý da yasaktýr.” Bu yazý ise, sadece TÜRK’lerin hakkýnda objektif bir durum tesbiti ve gerçeði dile getirmeden ibarettir.
1) “Irkçýlýða (asabiyyeye) çaðýran, Bizden deðildir. Irkçýlýk için savaþan, Bizden deðildir. Irkçýlýk üzere, asabiyye uðruna ölen Bizden deðildir.” (Müslim, Ýmâre 53, 57, hadis no: 1850; Ebû Dâvud, Edeb 121; Ýbn Mâce, Fiten 7, hadis no: 3948; Nesâî, Tahrim 27, 28)
2) “Asabiyet (kavmiyetçilik) dâvâsýna kalkan, onu yaymaya çalýþan, bu dâvâ yolunda mücâdeleye giriþen Bizden deðildir.” (Ebû Dâvud, Edeb 112)
3) Vasîle bin el-Eskâ (r.a.) anlatýyor: “Ben; ’Yâ Rasûlallah! Adamýn kendi kavmine bir zulüm üzerine yardým etmesi, asabiyetten (ýrkçýlýktan) mýdýr?’ diye sordum. Hz. Peygamber (s.a.s.): "Evet" buyurdu.” (Ýbn Mâce, Fiten 7, hadis no: 3949; Ebû Dâvud, Edeb 121, hadis no: 5119; Ahmed bin Hanbel, 4/107, 160)
4) Rasûlullah (s.a.s.)’a soruldu: “Kiþinin soyunu, sülâlesini (kavmini, ulusunu) sevmesi asabiyet (kavmiyetçilik, ýrkçýlýk) sayýlýr mý? Hz. Peygamber þöyle cevap verdi: Hayýr. Lâkin kiþinin kavmine zulümde yardýmcý olmasý asabiyettir/ kavmiyetçiliktir." (Ahmed bin Hanbel, 4/107, 160; Ýbn Mâce, Fiten 7, hadis no: 3949)
5) “Zulüm ve haksýzlýkta kavmine yardýma kalkýþan kiþi, kuyuya düþmüþ deveyi kuyruðundan tutup çýkarmaya çalýþan gibidir.” (Ebû Dâvud, Edeb 113, 121, hadis no: 5117)
6) "Kim; kâfir olan dokuz atasýný, onlarla izzet ve þeref kazanmak düþüncesiyle sayarsa, cehennemde onlarýn onuncusu olur." (Ahmed bin Hanbel, 5/128)
7) “Bir kýsým insanlar vardýr ki, cehennem kömüründen baþka bir þey olmayan adamlarla iftihar ederler, övünürler. Ýþte bunlar; ya bu övünmeden vazgeçerler, ya da Allah nezdinde, pisliði burunlarýyla yuvarlayan pislik böceklerinden daha deðersiz olurlar.” (Ahmed bin Hanbel, 2/524; Ebû Dâvud, Edeb 111)
8) “Aziz ve Celil olan Allah, sizden câhiliyye devrinin kabalýðýný ve babalarla övünmeyi gidermiþtir. Mü’ min olan, takvâ sahibidir. Kâfir olan ise þakîdir. Siz, Âdem’in çocuklarýsýnýz. Âdem de topraktan yaratýlmýþtýr. Bazý adamlar, (kâfir olarak ölen) kavimleriyle övünmeyi terketsinler. Çünkü onlar, cehennemin kömüründen bir kömürdürler; yahut onlar, Allah indinde burnu ile pislik yuvarlayan pislik böceðinden daha aþaðýdýrlar.” (Ebû Dâvud, Edeb 120, hadis no: 5116)
9) “Müslüman cemaatten ayrýlan ve itaat yolunu terketmiþ olarak ölen kimsenin ölümü, câhiliyye ölümüdür. Ümmetime karþý harekete geçerek mü’minin imanýna saygý duymaksýzýn ve sözleþmeli bulunduðu kimseye karþý olan ahdine vefâ göstermeksizin suçlusuyla suçsuzuyla bütün ümmetimi vurmaya kalkýþan kimse Benim ümmetimden deðildir. Asabiyet/ýrkçýlýk duygusuyla öfkelenen, asabiyet uðruna savaþýrken yahut ýrkçýlýk dâvâsý güderken körü körüne açýlmýþ bir bayrak altýnda ölen kimsenin ölümü câhiliyye ölümüdür.” (Müslim, Ýmâre 57; Nesâî, Tahrim 27; Ýbn Mâce, Fiten 7; Ahmed bin Hanbel, 2/306, 488.
10) “Kim; hevâsýna uyarak bâtýl yolda cenkeder, kavmiyetçiliðe (asabiyet) çaðrýda bulunur veya kavmiyetçiliðin sevkiyle, öfke ve tehevvüre kapýlýrsa, câhiliyye ölümü üzere (kâfir olarak) ölür.” (Ýbn Mâce, Fiten 7)
11) “Bir kimseyi ameli geri býrakmýþsa, nesebi, soyu onu kurtaramaz, yükseltemez, ilerletemez.” (Ýbn Mâce, Mukaddime 17, hadis no: 225)
12) “Allah indinde en þerefliniz, takvâca en ileri olanýnýzdýr. Arabýn Arap olmayan (acem) üzerine bir üstünlüðü yoktur. Arap olmayanýn da Arap üzerine bir üstünlüðü yoktur. Siyah derili olanýn beyaz derili üzerine bir üstünlüðü yoktur, beyazýn da siyah derili üzerine bir üstünlüðü yoktur. Üstünlük sadece takvâ iledir.” (Cem’u’l-Fevâid, 1/510, hadis no: 3632)
13) (alýntý) Ali Ferþadoðlu, 23 Mayýs 2013. Yeni Asya gazetesindeki köþe yazýsýnda “Asabiyetin, ýrk üstünlüðü iddiasýnýn kökeni”
hakkýnda diyor ki; Enaniyetten (ego, benlik) kaynaklanan, baþkasýný yutmakla beslenen “ýrkçýlýk, etnik kökeniyle üstünlük
taslama, milliyetçilik”; cahiliye dönemi deðerler sistemine, “kabile örfü” ve “asabiyete” dayanýr. Cahiliye döneminde de,
üstünlük; san’at, üretim ve insanî deðerlerde deðil; soy, sop, kabile, zenginlik, ýrk, renk ve kuvvette aranýrdý. Kabile örfünün
üç ana maddesi vardýr:
A) Kabilede düzen kurmak ve yaþatmak.
B) Kabile düzenine, örfüne kayýtsýz-þartsýz baðlýlýk.
C) Diðer kabilelerle yapýlan anlaþmalara itaat.
Peygamberimizi; (asm) çok seven, koruyan, kollayan Ebû Talib’in makbul bir iman getirmemesinin bir sebebi; kavmine, atalarýna, kabilesine, âdet, örf ve geleneklerine aþýrý derecede baðlýlýðý idi. Peygamberimizi (asm) öven sözleri üzerine, müþriklerin “Abdülmuttalib’in milletinden, dininden yüz mü çevireceksin!” baskýsýna karþýlýk, “O (kendisi için), Abdülmuttalib’in dini üzeredir” demiþti. (Peygamberimizin Hayatý, Mehmet Oðuz Reha Umurca, Yeni Asya Neþriyat, s. 614.)
Asabiyet, ýrkî üstünlük iddiasý; soy-sop övgüsünün kaynaðý, enaniyet, benlik, egodur. Bediüzzaman “Nevin enâniyeti de bir asabiyet-i neviye ve milliye cihetiyle o enâniyete kuvvet verip, o ene, o enâniyet-i neviyeye istinat ederek, þeytan gibi, Sâni-i Zülcelâl’in evâmirine karþý mübâreze eder” der. (Sözler, 30. Söz) Yani, milliyetçilik, “ene” aðacýnýn acý meyvesidir ve þeytanî bir vasýftýr. Þeytan, Allah’ýn, kendisini ateþten, Adem’i (as) ise topraktan yarattýðýný, dolayýsýyla kendisinin daha hayýrlý ve üstün olduðunu iddia ederek ona secde ile saygý göstermedi. (Tâhâ Sûresi, 116., Bakara Sûresi, 34.)
Evet, ýrkçýlýkta, milliyetçilikte þeytânî, menhus bir lezzet var. Bir kere kendini yüceltir, diðer etnik kökenden gelenleri ötekileþtirir, onlarý yutarak beslenir, haksýzlýk ve zulme sebep olur. Dolayýsýyla Ýslâmiyetçe reddedilmiþtir. Hadislerde de asabiyet, ýrkçýlýk yerilmiþtir! (Ebû Dâvûd, Edep: 113.; Kütüb-i Sitte, Hadis No: 1729.)
Yine Bediüzzaman’ýn tesbitiyle, menfî milliyetçiler, milliyeti “mâbud ittihaz edecek” dereceye getirmiþlerdir: “Asabiyet-i cahiliye, birbirine tesanüt edip yardým eden gaflet, dalâlet, riyâ ve zulmetten mürekkep bir mâcundur. Bunun için milliyetçiler, milliyeti mâbud ittihaz ediyorlar. Hamiyet-i Ýslâmiye ise, nur-u imandan in’ikâs edip dalgalanan bir ziyadýr.” (Mesnevî-i Nuriye, Zeylü’l-Hubâb, s. 96)
Ve son bir küçük anektod: Gene D. Matlock adýnda bir Amerikalý araþtýrmacý/yazar, Temmuz ayýnda Hermes Yayýnlarý tarafýndan Türkçe olarak da basýlan “Ey Dünya Ýnsanlarý Hepiniz Türksünüz (Kayýp Bir Uygarlýðýn Sýrlarý, Dünyayý Nasýl Deðiþtirebilir) adlý bir kitap yazdý. Matlock, bu kitabýnda; “ilk insanlarýn Türk’lerle baþlayýp daha sonra bütün Dünya’ya daðýldýðýný, ilk konuþulan dilin Türkçe olduðunu, bilimin, felsefe ve dinin.. yine Türk’lerden doðduðunu” yaptýðý uzun araþtýrmalar sonunda belgeleri ile açýklýyor. Kaynak: Mailce.com tarih: 01, 5th, 2013 (01-05-2013)
6) TÜRK DÜÞMANLARININ GÖZÜNDEN TÜRK’LER: Allah, (C.C.) Þeytan’ý hiç yoktan ve de mecbur deðil iken, yaratýp yaþattýðý ve Zat’ýyla da, konuþma gibi üstün bir nimet bahþettiði halde; Þeytan Yaratýcýsý’nýn emrine karþý gelerek, O’nun emrine karþý isyan etmiþ ve Kýyamet’e kadar da, insanoðlunun yoluna çýkarak, onlarý azdýrmasi için mühlet almýþtýr. Ýþte Þeytan ile baþlayan ve Þeytan’ýn cocuklarý, cinler ve þeytanlaþmýþ insanlarla devam eden “ÝSYAN SÜRECÝ GÜNÜMÜZE KADAR SÜRÜP GELÝRKEN, TARÝHÝN EN BÜYÜK ÝHANETÝ OLARAK; TÜRK’LERE DE HER ALANDA YAPILMIÞ VE ÜSTELÝK NE YAZIK KÝ, BÝR DE YAPILAN BU TÜRK DÜÞMANLIÐI ÝLE ÖVÜNÜLMÜÞTÜR.”
Ýþte Türk bu düþmanlýðýnýn, yakýn tarihdeki kökleri 1200’lü yýllara, yani Türklerin Rumeli’ye geçmeleri ile baþlar gibi görünse de; esasen Selçuklular’ýn Anadolu’yu fethiyle baþlar. Papa II. Urban’ýn Bizans’a yardým için bütün Hýristiyan dünyasýný, Türklere karþý bir savaþa çaðýrmasýna ve sonuçta da, Haçlý Seferlerine kadar gider… Kelime mânâsý olarak Türk düþmanlýðý, Türk karþýtlýðý ya da Türk fobisi veya Anti-Turkism olarak seslendirilir. Bu kelime; Türklere, Türk kültürüne, Osmanlý Ýmparatorluðu’na, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve de Türk halklarýna kýsaca TÜRK kelimesine karþý olarak, “TÜRK’e DÜÞMAN” olmak anlamýna gelir. Bu düþmanlýk, o kadar ileri gitmiþtir ve geniþ bir altyapýyta kavuþturulmuþtur ki; Türk düþmanlýðýyla ilgili olarak 16. yüzyýlda Avrupa ülkelerinde, coðunluðu Alman kaynaklý 2500 yakýn kitap basýlmýþtýr. Bu kitaplarýn içeriði ise özellikle; “kan içen, kan döken ve kana susamýþ cani Türk” imajý kundakdaki bebeklein ninnisine kadar yerleþtirilmiþ, Viyana’nýn kuþatýlmasý ve Toronto’ya çýkýþ ile zirveye varmýþtýr. Baþlangýcýný korku fobisinin belirlediði Türk düþmanlýðýna, VÝKÝPEDÝ Ansiklopedisinden sadece birkaç misal verecek olursak;
1) “Dünyada yaþ ve cinsiyet ayýrýmý yapmadan; çocuk, yaþlý, hasta, din adamý ayýrýmý yapmadan herkesi kesen, hatta ana rahmindeki bebeði bile katleden Türkler kadar acýmasýz ve kaba bir ýrk yoktur.” Viyana piskoposu Johann Faber (1478 - 1541)
2) Martin Luther ve Philipp Melanchthon, Türk’lere “KIZIL YAHUDÝ’ler diyecek kadar ileri gitmiþlerdir. Buna dayanak olarak da, Türk’lerde ve Yahudi’lerde ortak gelenek olan erkek çocuklarý sünnet ettirme ve baþa fes takma.. gibi, diðer ortak adet ve görenekleri göstermiþtir. Kýzýl benzetmesini de Türk’lerin adeta bir “kan tazýsý” gibi katleden ve çok iyi savaþan bir millet olmasýna baðlamýþtýr.
3)Martin Luther, Türkleri papalýk makamý ile kilisedeki yolsuzluk ve bozulmaya karþý Hristiyan dünyasýna Tanrý’nýn bir cezasý olarak görmüþtür. 1518’de, 95 Tez’ini açýkladýðýnda, Martin Luther, Tanrý’nýn Hristiyanlarý veba, savaþ, ve depremlerle cezalandýrmasý gibi bu sefer de Türkleri yollayarak cezalandýrdýðýný iddia etmiþtir. Papa Leo X buna karþýlýk olarak Luther’i kiliseden atmakla tehdit etmiþ, o’nu Türklere karþý verilen kapitülasyonlarý savunmakla ve Türklerin avukatlýðýný yapmakla suçlamýþtýr.
4) Bazý Hýritiyan ilahiyatçýlarýna göre ise, Türk kelimesi “torquere”den (torture= iþkence) gelmektedir. Bir diðer popüler teoriye göre ise Türkler, zalim bir ýrk kabul edilen Ýskitler ile ayný ýrktandýr.
5) Avrupa’da Türklere karþý olan bu olumsuz imajýn sorumlusu biraz da “Kürt-Türk hikâyeleri”dir. Bu hikâyelerde Kürt-Türk karýþýmý, insan yiyen, yarý insan (Türk) yarý ise kurt, kurt kafasý ve kuyruðu olan gerisi insan biçinde bir yaratýðý bir varlýðý benzediði iddia edilir. Askeri güç ve acýmasýzlýk, Türk’lerin kökeni hakkýnda yapýlan bu iddialarda defalarca tekrar eden bir özelliktir.
6) Ýsveç’te geçmiþte Türk’ler, Hristiyanlýðýn ana düþmaný olarak gösterilirdi. Buna örnek olarak Erland Dryselius tarafýndan yazýlan ve 1694’te basýlan “Luna Turcica eller Turkeske måne, anwissjandes lika som uti en spegel det Mahometiske vanskelige regementet, fördelter uti fyra qvarter eller böcker” (Muhammed’in dört parçaya ve kitaba bölünmüþ olan tehlikeli kanununu ayna gibi yansýtan Türk hilali) adlý kitap verilebilir. Dini törenlerinde, Türk’lerin nasýl fethettikleri yerleri sistematik olarak yakýp yýktýðý, Türklerin acýmasýzlýðý ve kana susamýþlýðý hakkýnda vaazlar verilirdi. Ýsveç’te 1795 yýlýnda yazýlan ve okullarda okutulan bir kitapta Ýslam “Büyük düzenbaz Muhammed tarafýndan uydurulan, günümüzde Türklerin tamamen kabul ettiði sahte din” olarak tarif edilmiþti.
6) 19. yüzyýl sonlarýnda William Gladstone Türko fobiyi Britanya politikasýnda Osmanlý Ýmparatorluðu’na karþý bir politika deðiþikliði olarak ortaya atmýþtýr. Gladstone, Osmanlý yönetimindeki Bulgarlar hakkýnda 5 Eylül 1876 tarihinde basýlan, Bulgarian Horrors and the Question of the East, baþlýklý 64 sayfalýk bir broþür kaleme aldý ve Türklerin Dünya’dan tasfiye edilmesi gerekliliðini anlattý. Gladstone’a göre Türkler, “insanlýðýn, dev bir insanlýk dýþý örneði"dir. “Türk hükümeti” olarak adlandýrdýðý Osmanlý hükümeti için ise, “hiçbir hükümetin iþlemediði kadar günah iþlemiþ, hiçbir hükümet onun kadar günahkârlýða saplanmamýþ, hiçbiri onun kadar deðiþime kapalý olmamýþtýr” dedi.
7) Günümüzden son bir misale gelecek olursak, David S. Goyer imzalý 2013 tarihli A.B.D. yapýmý ve Ýtalya’yada geçen bir hikâye de, Leonardo Da Vinci’nin gençliðinin konu alýndýðý bir dizinin 6’ncý bölümünün büyük bir kýsmýnda Osmanlý, Türkler ve Fatih Sultan Mehmet iþlendi. Tarihteki adýyla “Kazýklý Voyvoda” ve “Drakula” olarak bilinen, esir aldýðý Osmanlý askerlerini kazýklara çakarak iþkenceyle öldürmesiyle anýlan Eflak Voyvodasý III. Vlad, Türkler, Osmanlý ve Fatih Sultan Mehmet hakkýnda söyledikleriyle diziye damgasýný vurdu.
Dizide, Leonardo Da Vinci esir tutulan Osmanlý imparatorluðunda görevli bir Habeþli’yi kurtarmak için, Voyvoda’yý ziyarete gidiyor.. Da Vinci’yi ormanlýk bir alanda karþýlayan Kazýklý Voyvoda, daha ilk dakikalardan itibaren Türkler hakkýnda konuþup nefretini dile getirmeye baþlayarak, “Tanrýnýn insanlýðýn baþýna açtýðý bir sürü sorun vardýr; depremler, volkanlar, salgýnlar ve kanserler. Ama bunlardan daha kötüsü, baþýmýza Türkleri ve Tatarlar’ý salmýþ…” ifadesini kullandý. (Basýn)
Çeþitli ülkelerdeki Türk karþýtý deyim ve atasözleri
Dünya’nýn pek çok ülkesinde, Türk’ler ve Türkî halklar ile ilgili ýrkçý deyimlere de rastlanýr: Þöyleki;
• Almanca’da: “Bodrumda ölü bir Türk yatýyor, Alman’lar yine Türk’lerden hýzlýydýlar” þeklinde bir deyim vardýr.
• Avusturya’da: Hava çoktan karardýðýnda, Türkler geliyor. Türkler geliyor.” diye tekerleme söylediði duyulabilir.
• Ermenicede: Türk sözü hâlâ genel olarak birinin aptallýðýný sorgulamak için kullanýlýr: Sen Türk müsün? Ayný zamanda bir kirli düzensiz evi ima etmek için kullanýlýr: “Bir Türkün evine benziyor?”
• Farsça’da: Türk-i hâr (eþek Türk) tabiri, bir Türk halký olan Azerbaycan’lýlara karþý kullanýlan aþaðýlayýcý bir sözdür.
• Fransýzcada: Tam bir Türk vb.ifadeler, meþhur deyimlerde kaba ve acýmasýz insanlarý belirtmek için kullanýlýrdý.
• Ýspanyolca’da: Bir Ýspanyol biriyle ilgili küçük düþürücü bir yorum yapmak istediðinde “TÜRKO” derdi.
• Ýtalyanca’da: “Türk gibi küfretmek ve Türk gibi pis kokmak” deyimleri sýklýkla kullanýlýr. En kötü þöhretli Ýtalyanca deyim (manþetlerde de, sýkça kullanýlan) yakýn bir tehlikeyi belirtmek amacýyla, “Anneciðim, Türkler geliyor!..” deyimidir. Ayrýca Ýtalyanlar, “Türk gibi sigara içmek” deyimini de sýk sýk kullanýrlar. Almanca ve Sýrpça’da da, Türk gibi sigara içmek” anlamýna gelen çeþitli deyimler vardýr.
• Güney Kýbrýs Rum Yönetimi’nde: Askerlere uygun adým yürüme eðitimi verilirken söyletilen, "En iyi
Türk, ölü Türk" sloganý, 2008 yýlýnda hükümet tarafýndan alýnan bir kararla yasaklandý.
• Norveççe’de: “Bir Türk kadar kýzgýn” þeklinde bir deyim vardýr.
• Ýsveççe’de: XII. Karl’ýn yanýnda Ýsveç’e giden Türk askerlere yerli halk tarafýndan ,“Köpek Türkler”
adý verildi.
• Rusça’da: “Ýstenmeyen misafir, Tatar’dan kötüdür.” þeklinde bir deyim vardýr.
• Yunanca’da: “Öfkesi, onu Türk haline getirdi” deyimi, aþýrý öfkelenen birini tarif etmekte kullanýlýr…
(Ve Ýnternetten alýntý bir yazý ile bu þiirin giriþ yazýsýna son verelim.)
HZ. HÜSEYÝN’ÝN TÜRK MÝLLETÝNE DUASI
Ýslam tarihinin en acý hadisesi hiç þüphesiz ki Kerbela olayýdýr. Bundan 1331 sene evvel; iktidar hýrsý yüzünden gözünü görmez, kulaðýný duymaz olan kalbi katranlaþmýþ Yezid, baþlarýnda Peygamberin (s.a.v.) Torunu Hz. Hüseyin’in bulunduðu topluluðu, bir yudum suya hasret býrakarak þehit etmiþtir.
Elim Kerbela olayýnýn vuku bulduðu 680 yýlýnda, yeni yurtlar arama (Kýzýlelma) derdiyle Türkistan sahasýndan çýkarak Arap Yarýmadasýna inen ve Ýslam’la yeni yeni tanýþan Türk Akýncýlarý, Araplarýn savaþacaðý haberini alýrlar ve muhkem bir mevkiden hadiseyi takip ederler. Binlerce kiþilik ordusuyla Yezid, 70 kiþilik Hz.Hüseyin ve kandaþlarýný çepeçevre sarmýþtýr. Türk Atlýlarý anlarlar ki; güçlüyle-zayýf, çoklukla-azlýk, zalimle-mazlum karþý karþýyadýr. Bir tarafta koskoca Emevi Ordusu diðer tarafta Peygamber torunu ve musayipleri, yol arkadaþlarý… Taraf olma gereði hissedeler ve saflarýný belirlerler. Ne asabiyete ne mensubiyete bakarlar taraf olurken. Güç dengesine bakarlar ve Türk Olmanýn gereðidir deyip, mazlumdan yana saf tutarlar.
Takvimler Muharrem ayýnýn 9’unu gösterirken yedi Türk Akýncýsý bu bela meydanýndan Hz.Hüseyin’i almak üzere binerler atlarýna. Hz.Hüseyin susuzluktan tükenmek üzeredir Türk Yiðitlerini karþýsýnda gördüðünde. “Sizi Azerbaycan’a götürelim” teklifini tereddütsüz reddeder. Çünkü bu yola dönmemek üzere çýkmýþtýr ve þahadeti kovalayacaktýr. Ancak gelen yiðitlerden bir isteði olur Peygamber Torununun. “Oðlum Zeynel Abidin” der “çok hasta, alýn götürün Onu buradan, size emanettir.”
Yedi Türk akýncýsý yanlarýna Zeynel Abidin’i de alarak yýldýrým gibi yol alýrlar Emevi Ordusunun barikatýný yararak. Hz. Peygamberin sevgili torunu, Allah’ýn Aslan’ý Âlimler Þahý Hz.Ali’nin oðlu Hz. Hüseyin ellerini Arþ-ý A’la’ya kaldýrýr ve “YARABBÝ BU YEDÝ YÝÐÝDE, YEDÝ DEVLET NASÝP EYLE.." diye dua eder.
Zaten bu olaydan sonraki gün Hz.Hüseyin ve yol arkadaþlarý þehit edilerek Rahmet-i Rahman’a kavuþmuþlardýr.
Bu yiðitler, Türkistan sahasýnda gözleri gibi baktýklarý Zeynel Abidin’i, kargaþa ortamýnýn durulduðundan emin olduklarý ve emanete halel gelmeyeceðini anladýklarýnda Mekke’ye geri götürmüþlerdir.
Bugün Türkistan sahasýndan Balkanlara uzanan coðrafyada hür ve baðýmsýz yedi Türk Devleti mevcuttur. Ýþte bu yedi devletin yedi bayraðý, Hz.Hüseyin’in duasýnýn kabulünün delili olarak semalarda dalgalanmaktadýr.
Baðýmsýz Türk yurtlarýný düþününce elbette Esir Türk illerini de düþünmeden edemedim. Hz. Hüseyin’in duasý, Baðýmsýz Türk Devletleri ve esir Türk Yurtlarýný düþününce aklýma Oðuz Kaan’ýn Türklük duasý geldi. Yazýmý ZÜLKANEYN A.S’ýn (Oðuz Han) duasýnýn son bölümüyle bitireyim istedim: “Ulu Tanrý! Güzel Tanrý! Gök Tanrý! TÜRKÇE konuþulan, TÜRK’e yurtluk etmiþ olan yerleri kýyamete kadar TÜRK’ün hükmü altýnda býrak!
Türkler hakkýndaki yukarýdaki özet bilgiden sonra, benim Türkler hakkýnda düþündüklerime gelince; Türklerin sembolü olan bayraðý, yani “TÜRK BAYRAÐI” ile ve sadece ilk mýsrasýný bilgini Oktan Keleþ’ten esinlendiðim, bir þiir ile açýklamaya çalýþtým. TBAYRAK aklýma aþaðýda derlediðim ve aslý bana ait olmayan, þu demeçler geldi. Ben de, bunlarý okuduktan sonra; aþka gelip, Türk milletinin sembolü olan “ALBAYRAK” hakkýnda aþaðýdaki þiiri yazdým. Ne Siz bu Bu Aþaðýdaki Türk bayraðý hakkýndaki görüþlerime, sizler ne dersiniz? Sizler de, benim ile ayni fikirde misiniz?.. Yoksa sizler, ayrý bir “TESBÝH!..” mi çekersiniz?..
Þ U T Ü R K Ü N B A Y R A Ð I
surprizsite.com/SON ÞÝÝRLER/þiir no: 29 - 24-085-2012
Bir mucize gibi!.. Hem yazýlýþ harfleri, hem de ebcedi ayni,
Adý, HÝLÂL’dir, sanki; fizik âlemdeki, Allah’ýn bir mecazi;
Üstünde, “tesadüfen, bir araya gelmemiþtir..” YILDIZ’ý, AY’ý,
Dünya tarihinin, ahengi ve fihristidir.. þu, TÜRK’ün BAYRAÐI!..
Cennetin Kapýsýnda, RABB ve RESÛL’ün ismi beraber bulunur,
AY ve YILDIZ’da; bu bayraðýn üstünde, her zaman birlikte durur;
Yýldýz ve AY maðrurdur. Çünkü ismi, Kur’an’da tazimle okunur,
Ýlâhi bir lütûf sergiler, Ay ve yýldýzlý.. þu, TÜRK’ün BAYRAÐI!..
Rahman’ýmýz, bir yýldýzýn doðma ve batma sýrrýna yemin eder,
Ay-yýldýz, ilk ve son, hükümran olacak devleti temsil eder;
Bayraðýn “AL” rengi, akan þehit kanýnýn yerini ilân eder;
Fizik âlemi, metafizik âleme baðlar.. þu, TÜRK’ün BAYRAÐI!..
O’na hûþu ve edep ile bakýp, sakýn saygýda kusur etme,
O Rabb’imin izniyle burçlarda dalgalanýr.. sonunu, dert etme;
Gölgesi; Arz’ý kaplar, düþkünü kucaklar..O’nu býrakýp gitme,
“Hz. Mehdi’yi ve Ýsa’yý” da, karþýlar.. þu, TÜRK’ün BAYRAÐI!..
O, gönlerde dalgalandýðý; ilk günden, son güne kadar.. hep HÜR’dür,
Oðuz Kaðan’dan, Kýyamet’e kadar.. tüm mazlûmlarýn sembolüdür;
Zaman; O’na sahip çýkarak, uðrunda þehit olmanýn günüdür,
EZELden, EBED’e kadar.. ne çok sýrlar saklar, þu TÜRK’ün BAYRAÐI!..
24-08-2012 SAAT: 03:45 Konak-ÝZMÝR.
Sosyal Medyada Paylaşın:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.