Eylül  Nisa
HÂZIR
Eylül Nisa

HÂZIR


HÂZIR

I.
hüzün ve huzur arasında gidip gelmekte
dört nokta bir harf
zaman zaman iz sürmekte
kalbimde hükmünü sürmekte huzur
belki hüzün öyle istemekte

seni kılıcı keskin bir süvarinin
merhametine emanet ettiğimdendir
sözüm bileylenmekte

iyi ki insanları ateşle yıkıyor dedim
cehennemi yaratan tanrıya
şükrederken kesiliyordu nefesim

hiçbir gün/ah tutmuyor
seni beni ellerimden
bir gülümse durağı geçtim üst üste iki hevesten

nasıl bir yokluk acısı bu
bilemezsin
sol yanıma usulca sokulan
herhangi bir muştu b/ekleyesim yok yarına
kabarıp taşan süt köpüğü gibi
ne ölüme benziyor
ne ayrılığa...

damarlarımı doğrayan bir el tanırım,
öyle masum duruyor ki
kollarının ucunda

şimdi ilanı aşk ettiğime bakma
bugünlerde sek içiyorum ayrılığı

hasretle çağırdığımdan mıdır nedir
azrail kokar üstüm başım
sık sık girdiğimden beridir koynuna

şimdi atlarım göğsümü genişletsin yeter
dağlarımda rüzgâr kâr
boşuna çözülmüyor başımın düğümleri
sular içinde eridi
tel tel saçılan buhar
sönen ocaklarımın içinde sanma har var
kavrulur renklerden önce kokular

ince ayar
ince ayar

II.

üç kuruşum vardı
basit sözcükler satın aldım
kuruyup küçüldü
hepsi zamanla
aralarında dağıldım
bir ses duyurmak kaygısıyla
yırttı boğazımı heceler
bir yudum ağrılı aşk bağışlayabilirdim
sözünden sakınanlara

kanmak bir yılandı evet
usulca koynuma sokulan
yalandan müteşekkil bir yılan
meleklerin fısıldadığı
kanlı gömleğini değişim mevsiminde
sağımda çırılçıplak korunan

sözler var, dile gelmiş, dilden düşmüş
yahut birkaç kez yutkunulmuş
bazı sözler
say ki korkusuzca unutulmuş
çığlıkları susmuyor içerimde

tampon bölgelerden söz ediyorlar
sınır ötesinde
barışla savaş
ölüm ve dirim arası korunan
dört noktadan dördü de düşerse
nun çizgisinden ra geçerse

hala buradasın diyorlar hayretle
hiç sanmam
varlığım yanılsama biçiminde

vurulsun artık alnımdan vurulsun
gönül kavuran bir çerağ kurulsun
öte dünya yerine
kanından bir köz lekesi
alnıma mühür gibi vurulsun

şimdi hiç kimseyim artık
yokluğumdan usanmam
sonunda düştün dikenli teller ardına
sınır ötesi harekat gereklidir
aramızda hal hatır sormalara

sana bol bir entari dikmiştim has ipekten
kalbim tenime sığmazken

bir hünkar gibi sürüdü entarini gölgen
tüm fetihleri ateşe veren
ölüme kadar çarpılmış kapılarım
korkularım titredi ardınca
açık kalan korkular
boğazıma kadar yükselen balçık
bir elifi boynundan tuttu
inanmayacaksın ama
gölgen tüm aşk ülkesini hünkarım
bir kanat çırpışıyla yuttu
unuttu seni beni dünya
unuttu


bitmeyen hazana/ Eylül N. Y. mart 2015

Sosyal Medyada Paylaşın:



(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.