babalarımız
Hepsinin tarzý vardý.
Giydikleri elbiseden ayakkabýlarýna
týraþ olurken sabun köpürtmek için kullandýklarý tahta fýrçaya kadar
hepsinin ayrý havasý vardý.
Ayna karþýsýnda ýslýk çalýp, týraþ olma þekillerinin bile.
Çok paralarý yoktu ve çoðu üniversite eðitimi almadý
ancak her konuda pratik ve bilgiliydiler
çünkü beton saðlam dökülmüþtü.
Yoksulluktan, hastalýktan hiç þikayet etmediler.
Yapmalarý gerekeni biliyorlardý.
Hayat basitti.
Bir aile kur ve iþe git.
On yýllar boyunca her sabah erken kalkýp
gittikleri zor iþlerden
akþam karanlýðýnda
yorgun gelince
bir ev sahibi olmadýklarý için asla dert yanmadýlar.
Ve gariptir hiçbiri delirmedi, antidepresan kullanmadýlar.
Sanki bilmediðimiz bir þey biliyorlardý.
Çýnlayan anahtarlýklar ya da ayak seslerinden anlardýk eve yaklaþtýklarýný.
Ayak þeklini almýþ makosen ayakkabýlarýný boyayýp
fýrçalamaktan asla vazgeçmediler
ve çocuklarýndan...
Sevgi konusunda mesafeliydiler,
sarýlmasalar bile bilirdik bizi sevdiklerini.
Koltuklarýna oturuþlarý
ve deri terlikleri
gerektiði kadar ciddi görünmelerine
yetiyor, evi dengede tutuyordu.
Bayram ve yýlbaþý alýþveriþleri
ve diðer bütün gelenekleri taþýyan
eski kafalý, tarz sahibi adamlar
þimdi ön saflardan çekildiler.
Býraktýklarý hüzünlü boþluðunu doldurmaya
çalýþan yeni babalara bakýyorum, çocuktan farklarý yok.
Bir nesil yok oluyor ve en kötüsü
bu yok oluþu izlemek zorundayýz
babalarýmýzýn bizden önce
yaptýðý gibi…
Sosyal Medyada Paylaşın:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.