Sen anlattýkça çiçekler açýyordu
bülbüller en güzel þarkýlarýný söylüyor
tüm karanlýklar güneþ güneþ yanýyordu
sen anlattýkça
mutluluðu en parlak renklerle
resmediyordum zihnime
ay ýþýðýnýn üzerinde atýný süren þövalyeydim ben
kum havuzunun tanrýsýydým
yelkovanlarý tutardým tutkuyla
tüm yelkeyenleri
günün ilk ýþýklarýyla kalkýp oyuna koþardým
þarkýlar taþardý yüreðimden
umut dolu bir hasretlikle
soluk soluða ses olurdum mutluluða
ateþ ateþ yanardý gözlerim
sen dinledikçe
yýkýldýkça onardýðým
kalker kaleler inþa ederdim
geceleri pesüslerin aydýnlattýðý
sarý kumtaþý renginde ýþýldayan
kale içi dar sokaklar
yýðma taþtan cumbalý evler
bahçelere açýlan taþlýklar
bahçelerde yasemin kokusu
maviþ maviþ gülümseyen unutmabeniler
dinledikçe aðýr aðýr yandýðým
katre katre akan bir masalýn
tadý vardý sözlerinde
kaðýdýn üzerinde gezinen kalemin deðildi
bir tapan, bir kürek, bir mercek
ama hepsinden çok bir dildi kalemin
kanayan deðil kaynayan bir var oluþa inanmak için
dolaþýyordu kaðýdýn üzerinde
kaðýt da kaðýt deðildi zaten
ayna kadar geçirgendi, duyarlýydý dokunuþlara
bir mucizeye inanýr gibi sevdim seni
korku ve kaygýlarýmý soyunarak
tüm kayýp zamanlarý telafi etmek arzusuyla
dörtnala bir Pyrrhos zaferine
gözlerimdeki nemli pýrýltýlara eþlik eden
büyüleyici bir sis vardý
sonu gelmesin dediðim bir deniz yolculuðu
sis ve gemi birbirlerine ne çok yakýþmýþtý
dalgalarýn köpüðüydük,
sütlerin köpüðü
kanýn sýcaklýðý ve bir alt üst oluþun beyazlýðý
meleklerin sabrý kadar, kemiklerimiz kadar beyaz
ne çok yakýþmýþtý birbirine
süt beyazý ve yalým kýzýlý
dere boyunca yürüyorum þimdi
göz kýrpýyor unutmabeniler
ne yana dönsem yüzüme çarpýyor
yitik ruhlarýn yakarýþlarýyla yüklü bir rüzgar
Barba