sokaðýnda yabancý devriyeler geziyor kûdüs yüzlü zūleyhâ’m
aðlayarak recm et kimliðindeki düþleri
ilk taþ gibi ellerindeyim...
***
ölü kelebekleri avuçlarýmýn kýsa yol hikayelerine býrakýp da gitme
zūleyhâ
----
dūnyanýn būtūn gözyaþlarý ūzerime dökūldū sen gidince
yalancý mutluluktan aþaðý bu kaçýncý düþüþün
kapýndaki çivilere kaç aðrýn asýldý
unuttuðunu unutuyorsun
sen susmayý geçtik mi sanýyorsun
gönül evini tahnitçiler basmýþ griye boyamýþlar kýzýl saçlarýný
aðlamaya izin istiyor orgun gözlerin
yüreðin balmumu gibi içinde eriyor
zūleyhâ yaralarým kavlýyor
yalvarýrým koþma gözlerimin içinden
ayaklarýn yürüyemeyen insan sancýsý
kesicilerle kesiyorum yokluðunda ciðerlerimi
kaldýr baþýný omuzlarýndan!
göðe bakarak ya afûvv de!
de ki solmasýn dudaðýnýn kenarýnda öpmeler..
de ki bu yalnýzlýk,bu aðrý,bu cinnet
cennetin sesi..
ey gözlerine mavi sürülmüþ kýpkýrmýzý züleyhâ’m
elemkâr gibi bakma aynalara
dilinde diþ izleri
aðzýnda gül kesikleri
ensende kýzaran öpmeler yaralý
uzun bir romanýn eksik sayfalarýna benziyor saçlarýn
ah saçlarýn züleyhâ
yeryüzüne inen ilk kadýn gibi her teli
yabangülü takýlmýþ uçlarýna kýrýlgan ve havva’lý
ölüm beyazlýðýný giyinmiþ yine tenin ölme züleyhâ
mutluluktan morarmalýydý oysa dudaklarýn
bak tabutun olacak aðaç hâlâ meyve veriyor
soluk alýyordu güneþsiz sabahlarda pencerendeki serçeler
su gibi döküldün yine ellerime
tut kalbimden götüreyim seni gül parkýna gül öpelim
ne olur aðlama züleyhâ
parmak uçlarýna batýra batýra dik yeniden gömleðinin sýrtýný
züleyhâ!
sevgiliye uzaktan bakan vahþi’nin gözüsün
yerlere dökülen kerbela’nýn suyusun
yasaklanan þiir þimdi gülüþün
tedavülden kalkan þarký misali susuþun
zül’ce dilinde yangýn tünüyor tenine
miâdý dolmuþ zehir gibi akma içime
---
her kýrmýzý mavi deðildir zūleyhâ...
Bekir Keskin’e teþekkürlerimle.