çekip gitmeli buralar zindan olmadan
ve büyüdüğüm mahallenin yıkılmadan evleri
sönmeden hayallerimi aydınlatan sokak lambası
ve kurumadan gölgesi rüzgarlar estiren
söğüt ağacı...
devrilmeden çocukluğumun üzerine Ahmet amcanın
ayarı bozuk bahçe duvarı
gezinirken evinin önünde
selamsız kovalamadan bizi sobacı Mehmet ağabeyin köpeği
itoğlu it sevimli bir şeydi
adı şero´ydu
ve kaybolmadan
Ayşe teyzenin kuzinede pişirdiği böreklerin kokusu
hafızamdan
Burhan´ların bahçesindeki meyve ağaçları
gökdelenlere yataklık yapmadan
betonlaşan binalar mı
yoksa içinde yaşayanlar mı bilemiyorum Delal
kimileri yukarıdan
kimileri aşağıdan bakıyor hiç yakınlaşamadan bir yıldıza
bak yine yıldız dedim
aklıma nenem geldi çünkü avuçlarında yıldızlar ekiliydi
iterdi elleriyle karanlıkları
dualardı
hayırlardı
geceler yalnızlık kokmazdı
o taş ev
güneşle öpüşen bir papatyadan sağardı
sapsarı boyasını
şimdi
her şey değişiyor zamanı giyinip
kimse kimseyi tanıyamıyor
işi düşen merhabalar
ve işine gelmeyen elvedalar
suni tebessümler saçılıyor bozuk para misali
her biri diğerinden sahte
masumiyet desen karaborsa
bakıyorum geçmişe
"organik kalpler mezarlığı"
gitmeli buralardan Delâl
mevsimler hormon cümbüşü rengarenk
yağmurlar kimyasal solüsyon
bir yolu olmalı sana gelmenin
ve gitmenin buradan
kupkuru bir havada geleceğim sana
yüzünün kırışık çizgilerinde
levhası olmalı adımın
HaSan