ekmek veriyoruz dediler
bahtsýz bedevi gibi kaldýk önceleri
sonra hep giden trenlerin raylarýna el sürdük
yaralýydýk
bir serçenin kendi yarasýný sarma güdüsüyle
ayaðýmýza batan kederleri çýkartýp
yol aldýk
çiçeklerimiz kurumuþtu balkonlarýmýzda
sahte yüzleriyle insanlardan geçip
yuvarlandýk saatlerce merdivenlerden
üzerimize basmamak için titrerken Azrail
sancýlarýmýzý daðýtan imamalerimiz varken
hep erkendi dualarýmýz
inancýmýzý çalmýþtý çok önceden dünya
biz kendini arayan bahtsýzlardýk
oysa kimseye kýymamýþtý ellerimiz
ve incitmemiþti nefeslerimiz camlarý
yürüdük
ne kadar da güzeldi çayýrlarda yaðmur ütopyalý kar
simsiyah gecelerin barut misali patlamaya yakýn mitralyözleriydik çöller de
devrilip, aðýrdan bir istikamet alýnca dünya
hep biz oluyorduk seçeneksiz;
ölmeden, ölümü tadar gibi yaþamaktan býkmayan ruhlarýmýz
öykülerimizin yüksek sesli þehvetlerinde
ispiyonlu hareler þeddelerini sýkýyordu vefaya
güvenimizi bile çalýverirken gece
en çok da, en çok istediðimiz de birbirimizi
ne kadar da asýlsýz
ve ne kadar da nursuz çalýyorduk sesleri ötelerden
acý çekmeden
oymadan týrnaklarýmýzla zavallý
yýkýlacak duvarlarý
inciniyorduk
kendi faylarýmýzda suni zelzeleler de
sýðýnýyorduk tarihten yine eskilere
oysa biliyorduk
suçsuz
kuralsýz
saf
ve kimliði belirlenmemiþ kahramanlarýydýk atinin