yönünü týraþlamýþ bir uçurtma sürüsüydük
çarþamba en iyi albatrosun dününü anlatýyordu
kutsal bir tören yeri gibiydi kuþlarýn gözlerindeki avlu
en iyi sen biliyordun bir ayetin duvarýndaki týlsýmý
okunmak bize iyi geliyordu
gölgemize üç avuç Kevser döküyorduk ölçüyle
ön yýkamalý bir makine ayarý gibiydik sonra
yavaþ yavaþ tane tane tik tak
babam eski bir sandalyeydi köþede
ayaklarý dört mevsim ölünen bir aðrý ülkesi
yeþil tahta duvarlara elini astý yemin gibi
dizlerinde sancýsýný kurutan baðcý bir romatizmayla
baþýna konan kuþ bakýcýsý sanýrdý Vivaldi’yi
(do)ðunun (re)nginde (mi)stik bir (fa)lçiçeðiydi (sol)gun (la)vanta
daðlardan koþar adým inen aceleci bir kokuydu belki
iki ucu çoklu deðnekti tahminler bir bakýma
kuzeyde aðlama kuleleri soðuk iklim hastalýklý
bir devrimbaud olup gitmek çözümsüzlüðüne güneyin
þairler kuþlarý adam ederdi ve böyleydi eskiden
þimdi kuþun hatýrýyla yaþýyor þiirdeki çalý
annemse ölüm yetiþtiriyor dört yýldýr saksýsýnda
saçlarý kalýn telli þiirlere ara makas atýyor yavuz bir Hilmi
bizse Ece Ayhan öðreniyoruz okuma fiþlerinden
yapraðýn da transparan giydiði geceler oluyor ay ýþýðýnda
yeni yetme rüzgâr heceliyor aðaçlarýn derin uykusunu
metal tasmalý bir müzik çýkýyor evrenin gitarýndan
göçten dönen kuþlar sürüyor tepemizde
nadasa býrakýlmýþ masmavi tarlayý
bir uçurtma sürüsüyüz þimdi havada aklýmýz
evler nasýl sokaklar bu kendine küskün ova
kýnýný yýrtarak yaraya bulaþan aþk
oysa aktarý bulunmuyor ilerlemiþ bir çözümsüzlük bu
herkes kendi yangýnýný çevirdi sudan bir çitle