pencere kenarýnda bir sardunya gibi üþüyorum
ve gri bir camýn ardýnda anadili eylül kokan çocuk/lar
sesini anýmsýyorum birden
bir buluttan diðerine atlayan küçük bir kýz olup
þarký söylüyorsun,
ayaklarýnda buz patenleri
yüzümdeki çizgilerde dinleniyorsun
acýtmak ister gibi izlerimi
bilmiyorsun
bir baþladýmý susmaz burada yaðmurlar
geçmiþten gelen sarý zarflý bir mektup gibi
eðilip öpüþün geliyor aklýma ellerimi
asýlýyor kalbime esmer bir rüzgar
sonra
bir yelkenliyle açýlýyorum
gece sesimde, ayrýlýklardan siyah bir peçe, yorgun ve yaþlý
sana söyleyemediklerimi yabancý bir lehçe gibi
saklýyorum
suskun dudaklarým uçukluyor bu yüzden
Mekan yine ayný gölün kýyýsý ve o þatoya dalýyor gözlerim
duvarlarýnda yaptýðý yaramazlýklara kahkahalar atan küçük bir cadý
bahçesinde bez bebeðini anne þefkatiyle
dizlerinde sallayan bir melek
unutuyoruz bakarken birbirimize
her ayýþýðý arkamýzdan ýslýk çalan korkularý
ölüm gibi, aþk gibi
ve ah anlatamamak sana
çünkü biliyorum iyi bir dinleyici olmadýðýný
ben çayýmý karýþtýrýrken
tahta bir iskemlede
sen denizinde safir sularla oynayan küçük bir bebek
hani diyorum
silsen yüzündeki o inatçý kýzamýk boyalarýný
ve bölüþsen
cadýlar bayramýnda topladýðýn þeker ve çikolatalarý
giyinsen beyaz bir gelinciði
buluþsak adýný hiç duymadýðýmýz bir kasabada
devirsen kolundaki sepeti
paylaþmak sürülse avuçlarýna
anadili eylül kokan
çocuðun...
çözülür belki hüznün kilitli dili....