Düþümün kovuðunda onarýlmaz bir çürük
korkuyla geldim sana aðrýlýyým
ah can oyuðu gibi sýzlar düþler
matemin ölçülmez aðýrlýðýyla usul
eflatun örgülü bir hüzündün bana
hani koþumlarýný giyerdi ya insan
‘aþka dört nala’ zamanlarýnda
iþte öyle koþgun ve coþkundum sana
ya da böyle öykülü ve saðýr…
hani yüz çizgileri korkak ve pandomim
bir kadýndý içinde çýðlýðýný istifleyen
yaban mevsimlere çocuk düþürmüþ
freni patlamýþ koþuþturmacalar kenti
yokuþ aþaðý yalnýzlýklarda
/bir hayýr vardýr elbet/
rüyalarýn meraklý ve taze
günün en yordamlý yerinden tutarken elin
biliyorum dimaðý esrik olur Eylül’de vakitlerin
ve hiçbir an onaylamaz seni
saatler geçmiþ zamanýn koynunda umarsýz
söz gelimi öylesine eskimiþ
öylesine sergüzeþt
pencerelerinde utanmaz bir bakýþtým senin
/kimileri buna delilik der-ki bence akýldandýr-/
aldýrýþsýzca gelmiþim sana aðrýlýyým
kaldýrýmlar çekiyor kahrým büyük ve taþýnmaz
ayyaþlar omuzluyor aþk yükümü
þarap ve de Ýstanbul...
ödüyorum boynum incecik ve eðik
al senindir bendeki aþka deðer vergisi
Vivaldi sesleniyor sonra:
‘dört mevsim konçertosu’- ne güzel bir sonat-
þehir büyüyor yalnýz bir agoranýn kokusuyla uzak
barok bir sensizliðin üzerine
sýð nefeslerde canýmdan uçuruyorum
aþka hasret güvercinimi
pencerelerdeki acýyan gözleriyle insanlarýn
kendimi çekimliyorum sana
beklediðin yarým aðýz bir fiille: