Bir kadýn tanýdý yine adam, Eskilerde bir günde… Gençti, seviyordu, kýpýr kýpýrdý.
Düþündü kadýný yýllar sonra, Deniz kokulu bir kentin kordon manzarasýnda… Dört beyaz duvar arasýnda, Kara gecenin aklanmýþ büyüsünde, Saðýr eden sessizlikte, onun güzel sesinde Ýþitti naðmeleri dalgalarýn köpüklerinde… “Kararlýyým bu gece, senin olmaya geldim”
Bir kadýn tanýdý yeniden adam, Zamanlardan bir günde… Yeþil bakýþlýydý, kraliçeydi, hüzün hüzündü…
Yaþadý kadýný yýllar sonra, Sýnýrlarýn ötesinde, transýn en koyu anýnda… Pamuk bulutlar yumuþaklýðýnda, Sadakatin vakarlý huzurunda, Ölüm þerbetinin soluksuzluðunda, Sevda masallarýnýn sur borusundan akan sesinde; “Ölürsem yazýktýr sana kanmadan” “Kollarýn boynumda halkalanmadan”…
Bir kadýn tanýdý adam, Eskilerde, zamanda, yarýnlarda… Sarýldý, aðladý, güldü, sevgi sevgiydi…
Yaþýyordu kadýný yýllar sonra, Gökyüzü sonsuzluðunda, maviler resitalinde... Kara gecelerdeki yakamoz tadýnda, Öfkeli yanaklarýn allýk renginde, Umut denizinin dalga sesinde, Þiirlerin mýsralarýnda, þarkýlarýn sözlerinde; “Aðlama gidenlerin ardýndan O giderse ben varým…”