BEN ÇOK ESKİLERDE YAŞAMALIYDIM...
ben çok eskilerde gelmeliydim dünyaya
þöyle 1300 lerde
ya da yeni takvimle 1870-80 lerin baþýnda
Beyazýt’ ta Nuruosmaniye’ de,
sefer tasý gibi üç katlý bir evde büyümeliydim
nohut oda, bakla sofalý
canlandýrabiliyorum gözümde
ahþap merdivenlerinin týrabzanlarý oymalý
tahta döþemeleri sakýz gibi ovulmuþ
rengi sapsarý
ciðer deldi ile iþlenmiþ ak örtülü
yastýklarý kabartýlmýþ köþe divanlý
konsollarý aynalý odalarda oynamalýydým
ilk evcilik oyunlarýmý...
aynalarýn önünde, kesme kristal
pembe karpuzlu gaz lambalarý
bembeyaz badanalý duvarlarda
Kelime-i Tevhid li,
Esmâ-ül Hüsnâ’lý el yazmalarý
saten kýrlentli pirinç karyolalarýn
baþuçlarý Mushaf’lý
sacayaðýna bakýr cezveler sürülmüþ
kor ateþli mangalýn etrafýna toplandýðýmýzda
evin büyüklerinden dinlemeliydim
ibret-i alem masallarý
ben çok eskilerde gelmeliydim dünyaya
Beþiktaþ ’ta Serencebey ’de,
pencereleri cumbalý,
konak yavrusu bir evde yaþamalýydým genç kýzlýðýmý
el oymasý aðýr cümle kapýsý kocaman pirinç halkalý
ve merdivenlerinin iki yanýna dizilmiþ ortanca saksýlarý
denize nazýr bahçesinden seyretmeliydim Üsküdar’ý
ve babamýn elleriyle diktiði asmalarla perdelenen
çardakta içilmeliydi akþam çaylarý...
ben çok eskilerde gelmeliydim dünyaya
Boðaz’ýn kýyýsýnda
meselâ Emirgân’da
evimizde kaç göç olmamalýydý.
uzun bereketli Ramazan gecelerinde
Kanlýca Körfezi’ne bakan balkonlu misafir odasýnda
bütün aile toplanmalýydý,
Zeyrek’ten, Beykoz’dan, Beþiktaþ’tan
akrabalar gelmeliydi yatýya
o mübarek iftar sofrasý kalkýp
erkekler teravih namazýndan döndükten sonra
bendir ut keman kanun bir de ney
karýnca kararýnca bir ince sazla
nihavendden rasttan mahurdan meþk edip
sonra hep bir elden sahur hazýrlýðýna kalkýlmalýydý
ben çok eskilerde gelmeliydim dünyaya
Boðaziçi’nde ille de Kanlýca’da
gelin gitmeliydim pembe bir yalýya
mektep medrese görmüþ bir ailenin
bahriye zabiti ortanca oðlu olmalýydý helâlim
o yalýda doðurmalýydým çocuklarýmý
güller menekþeler yetiþtirdiðim bahçenin
gözlerden uzak hanýmeli kokan kameriyesinde
dalgalarýn sesiyle,
gölgeler oynaþýrken akþam güneþinde
gergefimi unutup dizlerimde
hülyalara dalmalýydým kendimce
içimi tarifsiz kýpýr kýpýr
tatlý bir heyecan sarmalýydý
sonra
benden üç yaþ küçük,
deliþmen bir görümcem olmalýydý
olmadýk zamanlarda beni güldüren
ben henüz ondokuzunda genç gelin
mahcup aðýr baþlý
o Fransýzca muallimine kara sevdalý
masum küçük sýrlarýmýzý bölüþmeliydik
ipek çarþaflý ýlýk yataðýmda
eþimin donanmayla seferde olduðu Eylül sabahlarý
ben çok eskilerde yaþamalýydým
dizlerimde
dert ortaðým bir kanun olmalýydý
kâh çalýp kâh söyleyip
gizli gizli aðlamalýydým
dönülmez yollara gidenlerimin ardýndan
sonra çini mürekkebine batýrýp tavus teleði kalemimi
þiirler yazmalýydým
ak köpüklü dalgalarýna dalýp gitmeliydi gözlerim
bir bir geçerken yorgun Þirket-i Hayriye vapurlarý
belki romanlar yazmalýydým
kahramanlarýnýn yüzleri gülen,
belki ferahnâk sûzinâk
belki hüzzam segâh
besteler yapmalýydým ben gibi sevenler için
taze fidanlar gibi boy atýp serpilmeliydi çocuklarým
ve ben
taze dulluðumun yasýný tutarken
yaþlý gözlerim
derdimi ummana dökerek kurumalýydý
...
gönlüm
bu tuhaf çetrefil günlere
bu ahir zamanlara yabancý
eðreti ve bir emanet gibi taþýyorum
omuzlarýmda yýllarý
gözlerim dalýp dalýp gidiyor
ve ne yapsam hoþ gelmiyor
döndüremiyor beni kendine
yeni zamanýn sahte saltanatlarý
ve Allah biliyor
ölesiye özlüyorum
o eski hazan bahçelerinin
erguvan gölgeli yollarýný....
Ceyda Görk 26.01.2001----23.00
Sosyal Medyada Paylaşın:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.