"Unutmuþken kýþlýklar naftalin kokularýný yine buluþtular. Önce erik aðaçlarý, ardýndan kiraz çiçeðe durdular. Bir tek sen yoktun, bir de doðmamýþ çocuklar. Menekþeler yine sana topladýðým kadar çoktular. Bak yine bahar gelmiþ..."
Bu þehri seninle sevdik biz. Süleymaniye’de güvercinleri besledik ellerimizle. Yýldýz Parkýnda, baþ harflerimizin kazýlý olduðu o aðacýn altýnda öptük ilk kez birbirimizi ve öðrendik insan sýcaðýný.
Ortaköy’de bulut olup, Taksim Meydanýna düþtük damla damla. Ve; yaþamýn acýmasýzlýðýna direnmeyi öðrendik. Sur diplerinde, üþümüþ tinerci çocuklarý sevmeyi ve bir simidi tam ortasýndan bölmeyi. Sonra atýp yarýsýný martýlara, kalanýný paylaþmayý geçerken karþýya bir vapurda. Ve þekersiz içmeyi çayý, Erol Taþ’ýn Cankurtaran’da ki kahvesinin asma yapraklarýnýn altýnda.
Ýstiklâlde tanýdýk Yeþilçam’ý. Ve ilk kez gördük, sonu hep mutlu biten Türk film kahramanlarýnýn fuayelerin duvarlarýnda asýlý gençlik fotoðraflarýný.
Gitme... Bu þehri seninle sevdik biz. Hýnca hýnç insan dolu otobüslere sýkýþabilmek için, kar yaðarken duraklarda üzerimize, kýþ soðuðunda titrerken bile.
Sahi, duruyor mu hala son paramla aldýðým kýrmýzý gül? Kurumuþ mudur, yarým býraktýðýn "Sefiller" romanýnýn sararmýþ sayfalarýnýn arasýnda? Ben sakladým, bir pazar akþamý Mercan’da aldýðýn bordo atkýyý fakir gardýrobumda. Boynuna dolamýþtým hani bir Mart soðuðunda. Kokun kaybolmasýn diye almýyorum þimdi elime bile, saklýyorum ördüðün siyah yün kazaðýn arasýnda.