Uzaða... çoook uzaða bir sefer belirince
Gönülden göze yollar döþenirdi eskiden
Sîne alev almadan genizler sýzlar önce
Veda âný yangýnlar yaþanýrdý eskiden
Gurbet gâhi bir cennet, gâh öcü bilinirdi
Hem acý veren yaný, hem gücü bilinirdi
Umuda yolun baþý Sirkeci bilinirdi
Gözyaþlarýyla raylar aþýnýrdý eskiden
Mazi olmadan bahar, gelmeden kara kýþlar
Bilirdi görevini postacý Turna kuþlar
Yüreklerde fýrtýna, derken... saðanak baþlar
Kirpiklerin ucundan boþanýrdý eskiden
Kalkan tren ardýndan seperken eller suyu
Her gurbetçi Yusuf’tu, gurbetse dipsiz kuyu
Hýçkýrýklar bölerken çoðu zaman uykuyu
Can sabýr silahýný kuþanýrdý eskiden
Orhan’la Ferdi’lerden naðme çalarken utlar
Cigara dumanýnda aþýlýrdý hudutlar
Hayallere sarýlan hoþ kokulu umutlar
Tahta bavul içinde taþýnýrdý eskiden
Kalanýn dilde âhý gidenin yâdý vardý
Hasretin hazin sesi acý feryâdý vardý
Tarifi dile çile emsalsiz tadý vardý
Yazmaya kara kalem üþenirdi eskiden
Mal-makam-para hýrsý bir an olsun býraksa
Kaybýný farkederdi; insan maziye baksa!
Eþ, dost, komþu, arkadaþ... sevdiðinden ýraksa
Özlem ile anardý... düþünürdü eskiden!
Mecit Aktürk