Usul usul çekiyor balýkçýlar aðýný ,
Kanat çýrpar çýðlýk çýðlýða kuþlar baþýmda.
Vurulmuþ gibi dolunay gümüþ kanatlarýndan
Bir tüy gibi salýnýrken mehtabýn koynuna.
Ne koyu kederlerdeyim bir bilsen;
Beni aðlatma Ýstanbul!
Sefil bir yalnýzlýk çöker sislerden sandallara
Meftunum sana Ýstanbul! “Ýstanbul’um benim.”
Buðulu bakýþýmla özlediðimsin.
O senin aðrýn, o senin kederin;
Asýrlar var ki bitmeyen.
Dinle! Ne çok uzaklarda yankýlanýyor
Sana söylenmiþ þarkýlar.
Baþýmda eski Ýstanbul sarhoþluðu döner.
Dudaklarýn hala sýcak mý bilmem.
Lodos uðultusu dinmiþ iþte içinde,
“Ey Ýstanbul, Ýstanbul’um bana seni anýmsatýyor.
Hüzün dalgalarý derinden vurur,
Gemiler uðurlanýr her seferine sessizce
Sen de gidiyorsun bize aldýrmadan.
Mehtapta gülümsüyor hala varlýðýn,
Ay ile güneþ ermiþ vuslata ve tam da orada.
Seninleyim yine Ýstanbul… Ýstanbul’um benim.
Naðme yüklü ince bir ney yankýlanýr Çamlýcada
Yaralý keman gibi içli içli…
Perili köþke bak! Sen kadar, ben kadar yalnýz…
Bulutlar çekip almýþ kanatlarýndan rüzgârýný,
Kuþ çýrpýnýþlarý okþar durur yüzümü deli deli.
Kanlýca’da bir martý, tam da seni sevdiðim yerde.
Kederlere salma beni Ýstanbul’um ne olur!
Yoksa öldürür beni bu dert, bu elem…
Ah’ þimdi! Beyoðlunda olmak vardý ýþýl ýþýl.