DUYGU DAĞILIŞI SENDROMU
Düşler kurulur mu yoksa görülür mü? Çaydanlık dibi dünyaya yapışınca bir daha çözülemiyorlar. Eski dünyadan kalma bir ejderha, filmlerden çıkıp geliyor dünyama. Uysal çelimsiz ve çok güçsüz, eteklerimde mırıldanıyor. Kafasını severken ne denli yaşlanmış olduğumu, kalan iskeletine dokunduğumda anlıyorum.
Dereler karışıyor aklıma, aklımla bir hepsi dökülüyor denizlere…
Güneydeki tarlalara yaka paça tutulup götürülüyorum. Bir şarkıda nakarat, bir gecede yıldız, soluk bir ay oluyorum. Aklımın kanatları büyüyor çırpına çırpına o sularda. Sakat ayaklarımın iyileşebileceğine, kollarımın tekrar kulaç atabilecek kadar güçleneceğine; o eski kutup yolculuklarına geri dönüp, donduğu yerden bedenimi kurtarabileceğime emin oluyorum. Ne bir toprak ne başka bir gereklilik lazım şimdi bana.
"Uçabilirim dalgaların ruhlarında"
Karanlık bir kış gecesi beklerken, sığırcıkların keyifli şakıdığı bir bahar sabahı bulup, yaz günü beklerken kış günlerinin azgın rüzgârlarından birinin yüzüme çarpmayacak olduğunu öğreneceğim. Çıplak bir çingene çocuğu gibi günlerin arasında eşinip güzel anılarımı okşayacağım. Huzur heyecan istemeden: şeytan uçurtmaları gibi uçup gideceğim sadece.
“İçimdeki kapının üstünde sislenen yüzün onu aydınlatmaya çalışan gidiş-gelişlerim” olacak…
Unutulmuş bir verandaya bırakılan: oturulmayalı uzun yıllar olmuş, eski bir koltuk gibi durduğum yerde durup, hiç sağa sola çekilmeden yaşlanmayı, belki yıllar sonra eskiyen yüzümün değişip güzel bir evin tozsuz verandasında mutluluk dolu cıvıltılar arasında durmayı öğreneceğim. Ne isterken ne bulup avuçlarıma doldurduğumu hatırlamaya gerek kalmayacak. Kanatları sarı benekli sığırcıklar aniden ötüverecekler belki de tekrardan kim bilir.
“Yalnızlığın ortasında durup büzüşmüş, puslu bir havanın garip içinde “içlerde” olmak nasıl bir sıcaklık getirebilir ki diye sadece etraf mutluluğuna kırılacak olduğumun farkındayım”…
Rüyalarımın başrolü küçük kız gelip, bana mor dağları gösterirken aniden kaybolduğunda; peşinden çıplak ayaklarla gidip, kaçınılmaz yalnız bir opera başında tek dinleyicisi olacağım sensizlik seslerinin.
“Sen tüm uykularını benim için bölme ve asla rüya görme”
Dağların üstü bulut
Aşağısı sulak
Hafif nem yüzün
Demi koyu yüzün
Dik durursan soğuk
Ay dolunaya devretmiş nöbeti az sonrası ayaz, üşütür bizi.
İkimizi…
Peşinden gelirken köprü üstünde su kemeri oluşturmuş tek renk ışıklar, otobüs camına dayandığımda otobüsün değil benim uçup deniz dibinde yol aldığımı sandırırlar. Yeryüzünün ışıkları yok etse de yıldızları, deniz karanlık durup ürkütse de korkakları, şımarık bir çocuk gibi elleri cebinde, arkamdan "güle güle" gelen ışıklarla birlikte kandıracağım kendimi ve sonrası yalnızlığımı.
"Tutsakken ruhum gönül zindanında
Sakin
Kapılar ardına kadar açılacak ummadığım bir anda
Lakin
Gülüşüne yürüyemediğim o yolda
Koşacağım"
Kimse inanmasa da
"İnadına tek geçeceğim şu dağın yamacından. Kaymayacak ayağım buz tutunca aslını unutan sularda; aldırmayacağım haddini aşmış densiz içime, burkmayacağım küçük ruhumu bir kez daha asla.
Ortada kalmış pervasızca kaybolup giden, umulmadık anda beliren soyut varlığımı ütüleyip asacağım gökyüzüne. Sıyıracağım; kaba, hırçın, deli kimliğimi başımdan aşağı. Mavi at arabam pembe çiçeklerle boğulurken, daha da hızlanacağım tek atla patikalarda. Camdan ayakkabılarım kırılmayacak sınır atlayışlarımda. İskambilde çıkmayacak artık sinek sekiz. Yumurta ve undan yapacağım kalemi kat kat “Öğle kondu” olacak adı. Eski yeşil battaniyemi güneşe serip ne olursa olsun rutubetten arındıracağım.
"Senden benden bizden"
Tombul bulut tekerlemesiyle attığım adımlarım sana uzak düşürse de “kelebek” olduğumu kar beyaz olduğumu hiç unutmadan yaşayacağım...
...
DUYGU DAĞILIŞI SENDROMU Yazısına Yorum Yap
"DUYGU DAĞILIŞI SENDROMU " başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.