- 1506 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇİÇEKLER SOLUYORSA
Yağmur başlamıştı. Zaten belliydi yağacağı. Günlerdir gökyüzünde toplanan gri bulutlar gittikçe koyulaşmış ve yağmura dönmüştü hava. Saatlerce yürümek ,yağmura karışıp mazgalların altında tüm gözlerden uzak akıp gitmek istiyordu adam.
Sokaklardaki kalabalığın telaşlı adımları geldi geçti her bir yanından. Açılan şemsiyelerden hiçbirinin altında yer yoktu ona. Olmasını da istemiyordu zaten. Bu ıslak şehrin gecesinde gündüzünde, sokağında kaldırımlarında bir yabandı o. Yabancı…yalın ve yalnız. Yağmuruna bile yabancıydı bu şehrin. Onun doğup büyüdüğü, yüreğini bedenini söküp geldiği o topraklarda böylesine tokatlamazdı ,böylesine sırtından vurmazdı yağmurlar bir insanı. Yalnızlık değil toprak kokardı hava her yağmurda, çimen kokardı.
Gittikçe hızlanan adımlarla akan kalabalığa dahil oldu Hasan. Gök gürlüyor, şimşekler çakıyor, düşen bir yıldırımın aydınlattığı uzaklara bakanlar dualar okuyordu. Yağmura fırtına da eklenince ters dönen şemsiyelerin altındaki insanlar duru yavaşlıyor şemsiyesini düzeltmeye çalışıyordu. Saçak altları adım atılmaz hale gelmişti. Yoldan geçen arabaların sıçrattığı sulardan nasibini alanlar uzun uzun söyleniyor fakat zorla ilerleyen trafikte bunalan şoförlerin ruhu bile duymuyordu söylenenleri.
Neden gelmişti bu şehre, neyi ya da kimi arıyordu; neden bir mezar taşı kadar yalnızdı? Bir yandan nedenlerini düşünüyor bir yandan da göğsünün sol tarafında bir yumrunun mengenede kalmışçasına sıkıştığını hissediyor, içindeki çığlığı zor bastırıyordu Hasan. Derin bir nefes aldı. İstemsiz ,kontrolsüz bir şekilde dudaklarından dökülen ‘’Elif.. ’’ isminin damarlarını, ruhunu, genzini ve tüm bedenini ılık ılık yaktığını hissetti. Artık gözlerine inmişti gökyüzü. Yanaklarından süzülenlerin kendine ait olduğunu yine bir tek kendi biliyordu. Tutmadı, tutmak istemedi yaşlarını. Serde erkeklik vardı olmasına da havada da yağmur .Onu gözyaşlarını yıkayıp yutacak bir yağmur.
Elif…onun sevgisine, sevgisinin büyüklüğüne inanmadığı için uzaklarda kalan, onunla bir hayat yolculuğuna çıkmayı göze alamayan kadın. Belli bir işi, yoktu. Onu haksız çıkarmaya el vermiyordu ya içi hep bu bahaneye sığdırıyordu bu katı gerçeği. Başka bir nedeni olmazdı. Sevgisi yüreğinde böylesine çağlarken ,sığmazken bedenine Elif onun sevgisine inanmamış olamazdı. İşsiz güçsüz haliyle vadettiği güzellikleri sessizce dinleyen Elif tek bir ‘’Olmaz ‘’ile oldurmuştu bu olanları.Kaçmak mıydı amacı ondan? Bu mümkün değildi. Bu şehre gelişindeki amaç iş bulmak, çalışmak ,kazanmak ve güçlü biri olarak yeniden onun karşısına geçmek ve Elif’i kendine inandırmaktı.
Aynı köyün çocuklarıydılar. Kırlarda birlikte hayvan otlatmışlar, yağmurda karda aynı ağaç kovuğuna sığınmışlar, birlikte ateş yakıp ısınmışlar, çıkınlarındaki ekmeği bölüşmüşlerdi. Elif bilirdi onun mertliği bilmesine de işi yoktu. Her genç kız gibi o da köyde kalmak istemiyor, rahat bir hayat istiyordu. İki gönül bir olunca samanlık seyran olmuyordu eskilerde olduğu gibi.
Hasan bir gün elinde topladığı rengarenk bir demet kır çiçeğini gören Elif’e:
__Annem için toplamıştım; ama al senin olsun…
deyip çiçekleri onun ellerine bırakınca Elif’in parlayan gözlerini, hafiften kızaran yanaklarını, çiçeklerin onun ellerinde şenlenişini görmüş vücudu basan tere ve bakışlarını kaçırmaya engel olamamıştı. Çiçekleri onun için toplamıştı oysa. Onu incitme, onun dostluğunu, yakınlığını kaybetme korkusu bu gerçeği gizlemek zorunda hissettirmişti ona. Ah…Elif, kırılgan ,narin kır çiçeği gelincik.
Keskin bir fren ve korna sesiyle kendine geldiğinde karşı kaldırıma geçerken buldu kendini. Sağından solundan akan arabaların arasından geçerek kaldırıma ulaştığında nefesinin kesildiğini ,dizlerinin titrediğini hissetti. Sere serpe uzanmak istedi olduğu yere. Gelip geçen ayaklar altında kalsındı bedeni. Bir kadını kendine inandıramamış bir beceriksizi ,yüreksizi çiğnesindi adımlar. Kınasındı insanlar onu bu haliyle. Aralarına almasınlardı. Bu düşüncelerle kıvranırken kolunda bir sepet çiçekle yaklaşan yaşlı adamın kesik kesik öksürüşüne takıldı. Tepeden tırnağa ıslanan yaşlı adama tuhaf bir yakınlık duydu. Bir sepet dolusu çiçek…onları satmak için taşıyor olmalıydı ;ama bu havada kimsenin çiçek görecek hali yoktu. Pembe, beyaz, mor sümbüller öyle güzel kokuyordu ki. Bir eşe, sevgiliye ,dosta, arkadaşa daha güzel bir hediye olamazdı. Kimi olsa sevindirirdi bu çiçekler. Karda güneş gibi gülümsüyorlardı sanki, ılık ılık insanın içine, ruhuna işliyordu bu çiçekler.
Çiçekçiye yaklaştı.
__Geçmiş olsun baba, fena öksürüyorsun ,
dedi.
__Sağ olasın evlat,üzerine afiyet üşütmüşüm biraz
dedi çiçekçi.
__Bu havada çıkmasaydın baba,
deyince çiçekçi titreyen elleriyle elden geçirdiği çiçeklerine bakıp:
__Bunları satmam gerekiyordu bugün. Evde ekmek bekleyen hasta ,yaşlı bir kadınım var. Üstelik ilaçları da bitmek üzere.
dedi. O an cebindeki bütün parayı çıkarıp çiçekçiye uzattı Hasan. Beyninde fırtınalar kopuyor,kendinden utanıyordu. Yaşlı bir adamın ‘’Kadınım’’ diyerek bahsettiği biri için bu havada yollara düşmüş olması onu çok etkilemişti. Çiçekçi kendisine uzatılan paraya kısa bir bakış attıktan sonra:
___Evlat, ben dilenmiyorum ki.
dedi. Hasan bir kez daha sarsıldı. Yanlış anlaşılmıştı. O ,çiçekleri satın almak istiyordu.
___Ben…çiçeklerin hepsini alıyorum.
diyebildi titreyen sesiyle.
Çiçekçi bütün sepeti boşalttı sevinçle Hasan’ın kucağına. Aldığı parayı yüzüne sürdükten sonra parlayan gözleriyle teşekkür etti Hasan’a. Aldığı para yağmuru keyiflendirmiş dallarda yapraklar mutlu bir ezgi mırıldanır olmuştu birden. Çiçekçi uzaklaşırken elindeki boş sepeti havada çeviriyor ve dudağından taşan gülümseme Hasanın gözlerine bir ışık gibi düşüyordu. Kucağındaki çiçeklere baktı. O da ne…çiçekler, sümbüller tüm canlılıklarını kaybetmiş, renkleri solmaya başlamıştı. Yerinden kalkıp deli gibi koşmaya başladı çiçekçiye yetişmek için. Çiçekçiyi caddedeki köşeyi dönerken yakaladı.
___Baba…bunlar, bu çiçekler soluyor, ölüyor bunlar…
dedi. Çiçekçi tedirginlikle baktı Hasan’a. Çünkü çiçekler capcanlıydı. Ortada ölen ya da solan yoktu. Gülümsedi yaşlı adam:
___Hayır evlat, onlar hâlâ capcanlı, rengarenk.
dedi. Yaşlı adam bir bilge gibi konuşmaya başladı.
___Kimin için almıştın bu çiçekleri evlat?
dedi. Hasan, boğazından zorla söküp çıkardığı bir sesle konuşmaya başladı.
___Ben, onları öylesine ,size yardımcı olmak için almıştım. Benim buralarda bu çiçekleri verebileceğim biri yok .O...Elif, çok uzaklarda şimdi.
diye mırıldandı ve çiçekleri sepete bıraktı telaşla. Gözleri yerinden fırlamış gibiydi. Çiçeklerin çiçekçinin sepetinde yeniden canlandığını gören Hasan:
___Fakat, nasıl olur? Az önce ölüyordu bunlar. Renklerini kaybetmişlerdi.
dedi. Yaşlı adam:
__Kimsenin elinde ölmez, herkesi sever çiçekler.
dedi. Hasan şaşkındı.
__Peki,baba sen ne yapacaksın bu çiçekleri şimdi?
deyince yaşlı adam:
__Hatçe’min gözleri yollardadır şimdi. Sana paranı geri veririm. Çiçekleri de götürüp ona veririm evlat. Kısmetten öteye yol mu var?
dedi.
Hasan:
__İstemem kalsın para. Benim elimde çiçekler niçin ölüyor ,şimdi anladım. Siz bana böyle avare avare dolaşmamın durumumu değiştirmeyeceğini, bir erkeğin ‘’Kadınım ‘’dediği biri için neler yapabileceğini öğrettiniz. Bekleyeniniz yoksa hayatın tüm renklerinin solacağını, çiçeklerin öleceğini öğrettiniz bana.
dedi. Yaşlı adamın ellerine sarıldı. Yaşlı adam onun söylediklerini onaylarcasına başını salladı, ayrıldı yanından.
Yağmur dinmişti., Gece usul usul camlara sıvanırken çiçekçi loş bir sokağa ,Hasan köyüne gidecek son trene yetişmek için istasyona doğru yürüdü…
YORUMLAR
Çok içten bir yazıya düştü yolum , yürekten tebrikler yüreğiniz solmasın inş ,saygılarımla...
Yadigar Ünver
Teşekkür ederim ,yolunuz iyi ki düştübuöyküye.Sevgi ve saygımla...