- 732 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Birbirinden Saklanan İnsanlar
Sevgisizliğin günümüzde tüm dünyayı sardığı, insanların birbirlerine daha yabancılaştığı çok açık gerçek. Küçük yerlerde, kasabalarda, köylerde daha dostane, daha sıcak ortamlar hâlâ var. Ancak büyük kentlerin cadde ve sokaklarında insanlar göz göze gelmiyor hatta birbirlerinin yüzüne bakmıyor.
İnsanlar arasında sevgi ve muhabbet yok. Derin ve samimi sevgi insanların ellerinden alınmış durumda ki bu, insanın ruhunun alınmış olması gibi bir şey. Çünkü kişi sevgiyi yitirdiğinde geriye kalan nedir?… Bu, insanın içinin boşaldığı, manevi anlamda tükendiği anlamına geliyor. Oysa her yerde, her ortamda sevgi, hoşgörü, şefkat ve merhametin esas olması gerekiyor.
Şehirlerin sokakları birbirini tanımayan, tanımaya da çalışmayan insanlarla dolu. Birbirleriyle selamlaşmayan, selamlamak da istemeyen; birbirlerini sevmeyen, sevmeye de çalışmayan insanlar. Birbirleriyle göz göze gelmeyen, birbirlerinin yüzüne bakmayan, bakmayı da aklına bile getirmeyen insanlarla dolu. Ancak birbirine bu kadar uzak yaşayan insanlar, her nedense birbirine bu denli yakın evler yapıyorlar. Birbirine güven duymayan, birbirine dayanmayan, ortak noktaları olmayan şehir insanlarının genellikle evlerinin birer duvarı ortak; birbirine dayanıyor, destek oluyor.
Artık komşu komşunun külüne bile muhtaç değil mi ne?.. Yan komşunuzun evinde ölüm sessizliği varken bir diğerinde kutlama yapılıyor, eğleniliyor. Birbirinden haberi olmama durumunun yanı sıra duyarsızlığı yaşam felsefesi haline getirmiş, kendi küçük dünyasında yaşayan birçok insan var ayrıca. Hiçbir şeyi düşünmeme ve yalnızca bulundukları anı yaşama felsefesi üzerine kurdukları bu yaşam şeklini asla değiştirmek istemiyorlar. Çünkü düşünmek onlara gerçeklerin kapısını açacak ve sorumluluklarını hatırlatacaktır.
Bu yabancılaşma yüzünden insanlar birbirlerinin gerçek yüzlerini bilemiyorlar. Zaten insanlar yüzlerinde birer maske ile ve son zamanlarda da koyu renkli güneş gözlükleriyle dolaşıyor, kimliklerini, gözlerini, bakışlarını birbirlerinden saklıyorlar.
İnsanın kalbinde Allah aşkı olmayınca, çevresine de o aşkıyla bakamıyor. Allah aşkıyla bakamamak içindeki tutkuyu ve sevgiyi; o muhteşem gücü kaybetmesine sebep oluyor. Sevgi ve aşkı kaybettiğinde, insanın içinde korkunç bir boşluk meydana geliyor ve artık yitirilenlerin yerini sıkıntı, azap, korku, gerginlik, kuşku ve panik alıyor.
Kalbinde Allah aşkını yoğun yaşayan insan ise gördüğü her güzelliğin farkında ve tümü için şükrederek, lezzetli bir hayat yaşar. Kaldırdığı her alışkanlık perdesi, yaşamına güzellik katar. Asıl çabası ise önünde açılacak o son perdenin arkasının, tükenmesi olmayan güzelliklerle dolu olması içindir.
Darünnisa
YORUMLAR
Allah içimizdeki sevgiyi asla eksik etmesin diyerek başlıyorum . Hiç düşündünüzmü bu aslında bizim içimizdeki kişiliğimizle ilgili. Bu göreceli bir kavramdır insanlar duymak istediklerini duyarlar ve aynı şekilde görmek istediklerinide o şekilde görürler. Genelde herkes bu biçimde şikayet ederler ama her nedense ilk adımı atmayı hiç mi hiç düşünmezler. Artık büyük yada küçük kent diye düşünmeyin insanlarımız neredeyse maneviyatı ve örfleri unutur hale gelmişler. Eskiler yapıyorlardı oysa şimdiki gençlik bunların çoğunu hiç yapmıyorlar. Peki bu nerden kaynaklanıyor, yine biz ebeveynlerden değil mi? Yani buna katkı sağlayan yine bazı büyüklerimizden kaynaklanıyor.
Örneğin ben kendi adıma her gün işime sabah gelirken yoldaki esnafa güleryüzle günaydınımı söylerim onlarda aynı şekilde karşılığını verirler. Bunu yadırgayan çevremden bazı kişilerde oldu tanıyormusun diye? Hayır tanımıyorum ama her gün sabah ve akşam gördüğüm insanlar ve bir allahın selamını vermek zor olmasa diyerek cevap veriyorum.
Önemli olan ilk başlangıcı bizler yapalım inanın arkası gelir, selam ve saygılarımla...