ONAR CÜMLEDEN FAZLASIYDI HAYAT
Plaja geldim ve uzandım kumlara. Gözlüğümü çıkarıp neler olup bittiğini daha net görmek istedim. Sanki bir yaratıkmışım gibi bana bakıyorlardı. Kafka ’yı hatırladım ama o bir kere olur dedim kendi kendime. Kalabalık iyice etrafımı sarmaya başladı. Sadece şaşkın şaşkın tek bir noktaya doğru bakıyorlardı. O an bana gölge yapmaları işime geldi çünkü şemsiyem yoktu. Güneş de bugün epeyce kızdırmıştı. Kumların üstünde bu keyif anını biraz daha devam ettirmeyi düşündüm.
Fakat denizden sadece bana doğru estiğini düşündüğüm o soğuk rüzgarla birden irkildim. Meme uçlarım, kollarımdaki tek tük kıllar dim dik olmuştu. Önümdeki havluya sarıldım ve etrafıma yeniden baktım. Kumsalda milyonlarca balık ölüsü... Herkes çıplaktı. Deforme olmuş penisler, sarkık memeler denize doğru zombi yürüyüşüyle ilerliyorlardı. Sanki hepsi benim duymadığım o sesi duymuştu. Yüzlerinde dehşetin katmerleşmiş hali yanı başımdan sürüler halinde geçiyorlardı. Geçen her dakika daha çok üşüyordum. Kulaklarım hiçbir şey duymuyordu. Sessizliğin sesinden başka hiçbir şey...
Denize dikkatlice baktığımda dalgaların aslında dev kitap sayfaları olduğunu gördüm. Sayfalar çevrilip duruyordu deniz. Zombi bu olsa gerek dediğim canlılar sayfaların arasında çığlık çığlığa yok oluyorlardı. Rüya mı bu diye düşündüm. Önceden bir rüyada olduğumu fark edip uçmaya filan çalışmıştım ve olmuştu. Kendimi inandırdım rüyada olduğuma ve küfür ede ede zombileri yutan sayfalara koştum. Hayvani bir içgüdüyle atladım denize ama o beni sahile attı. Bir daha denedim ve yine attı. Yakmaya çalıştım dalgaları yanmadı. Masallardaki kahramanlar gibi olmayı istemişlimdir hep.
Ama bu masalın kahramanı olamıyordum. Sadece ellerini oynatabilen bir kahramana biçilmiş tek bir görev vardı; yazmak… Parmak uçlarımla ıslak kumlara bir şeyler karalayıp yeni bir masala giriş yaptım. Deniz o an normale dönmeye başlamıştı. Yazdıkça duruluyor, kumsala vurmuş ölü balıklar denize yeniden atlıyorlardı. İnsanlar hala yoktu. Belki onları da geri getirebilirim diye parmaklarımı kumlara daha derin bastırdım. Daha hisli yazdım. Tırnaklarımın içi kumlarla dolmuştu. Hala etrafta denizin yuttuğu o insanlar yoktu. Bu zamana dek yaşadığım her şeye dair söyleyebilecek milyonlarca kelimem vardı. Anladım; geri dönmeyenler; dününe, bugününe ve yarınına dair söyleyebilecek hiçbir şeyi olmayanlardı.
Düşündüm, düşündüm, düşündüm.
Mademki doğadaki en güçlü yanımız aklımız, o zaman bizim evrimimiz de akılla ilgili olmalıydı. Dönemeyenler tahmin ettiğim gibiyse söyleyecek şeylerim olmalıydı ve bunları bir dahaki tufandan önce söylemeliydim. Çürümeden, kokmadan yabancılaşmadan söylemeliydim.
Kitabı kapattım. Kitabın son cümleleri bunlardı sevgili dostum. Kitabın arkasında ise şöyle yazıyordu: Dün, eğer yarın olacaksa, yarını dün yapacak bugünün başını ezmeliyim.