- 636 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Karakoç'a Veda
KARAKOÇ’A VEDA
“Hiç biriniz telaş etmesin boşa
Doyacak gözünüz toprağa taşa
Beni inancımla koyun baş başa
Topyekün dünyayı size bıraktım.”
Diyerek aramızdan ayrıldı Üstad… O’nun şiirleri kadar hayatı ve ilkeleri de gelecek nesillere aktarılmalı ve öğretilmelidir. Karakoç, hiçbir devirde inancından ve ilkelerinden taviz vermedi ve korkusuz bir şekilde dosdoğru yaşadı.
70’li yılların ikinci yarısında O’nun şiirleri ile çocukluktan-gençliğe geçiş yapmıştım. Bir çok şiirini ezbere biliyor ve önemli toplantılarda Karakoç’un şiirlerini okuyordum. Manisa Ülkü Ocakları Bayanlar Kolu’nun düzenlediği programda “Unutma Bacım” şiirini okumuştum.
“Türksün, Müslümansın dahası var mı?
Unutma bunları aman ha bacım.
Senin ak yüzünde ak olmamalı
Dağda kar, külekte ayran ha bacım…”
…
Şiir okumayı O’nun şiirleri ile sevmiştim. Daha sonraları şiir yazmaya başladığımda O’nun şiirleri etkisinde kalmış ve görev aldığım milli bayram programlarında ağırlıklı O’nun şiirlerini okudum.
“Sen bizim dağları bilmezsin gülüm,
Hele boz dumanlar çekilsin de gör.
Her haftası bayram, her günü düğün,
Hele yaylalara çıkılsın da gör.”
…
Karakoç; bir Anadolu yiğidi ve katıksız bir ülkücü idi. Türk Milletinin hassasiyetini “Vur Emri” şiiri ile anlatmış kutsal değerler konusunda duygularımızı ortaya koymuştur.
…
“Ya... işte tarihin böyledir oğul!
Geçmişten hız alsın geleceğin de..
Göster Türklüğünü tunç bileğinle!
Bu dine, bu ırka ve bu toprağa
Sataşmak isterse herhangi gavur:
- Vur! ALLAH aşkına vur!”
Karakoç, İslam Dini konusunda tavizsizdir. “Hak Yol İslâm Yazacağız” şiirini dillerde marş olmuş ve dalga dalga Türk Milletinin gönlüne yerleşmiştir.
“Kör dünyanın göbeğine
Hak yol İslâm yazacağız.
Kuşların göz bebeğine
Hak yol İslâm yazacağız.”
…
Üsdat için bu da yetmez. Bebeklerin avuvuna, minarelerin ucuna, taşa, ateşe, yıldıza, güneşe, askerin miğferinden-köylünün kağnısına kadar her yere İslâmın hak yol olduğunu yazmıştır. Bunun için gelecek her türlü eziyete razıdır Karakoç..
O’nun şiirlerinin merkezinde insan vardır. Hasan’a yazdığı mektuplar aslında herkese hitap etmektedir. “Mektup yazdım Hasan’a / Ha Hasan’a, ha sana” diyerek bunu açıkça söylemiştir.
“Ya... işte böyledir kardeşim Hasan
’Kazan ver, yiyelim, sen bak’ diyorlar.
Yiyince dursalar gam değil amma,
Üstelik, adama ’ahmak’ diyorlar.”
…
Anadolu’da bayramlar bir başkadır. O’nun bayram şiirlerinde bir çok toplumsal olayları görebiliriz. Bu kadar sıkıntının ve olumsuzluğun yanında bayram yapabilmek oldukça zordur.
…
“Ne makam, ne para olamaz ölçek...
“Kurtuluş İslâm’da” vallahi gerçek
Bu mübarek sevda bizleri tek tek
Yaksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.”
Adalet sisteminin çarpıklığını anlatan “Hakim Beğ” şiiri her dönemde ilgi görmüş ve dillerden düşmemiştir.
“Gene tehir etme üç ay öteye
Bu dava dedemden kaldı hâkim beğ.
Otuz yıl da babam düştü ardına
Siz sağ olun, o da öldü hâkim beğ.”
…
100 e yakın şiiri mahkemeye verildi. Bazı siyasetçileri, bürokrasiyi rahatsız etti. Doktor Bey’de “Vay sen doktorlara ne diyorsun.”dediler. Sonra Hakim Bey’de, sonra Lisanı Sukut’ta çok rahatsız olanlar oldu.
Karakoç, her devirde dosdoğru oldu ve bunu şiirlerine yansıttı. Adeta halkın sesi oldu.
‘Mihriban’ şiirlerindeki incelik ve duygu yoğunluğu insan zihnine sığmayacak kadar büyük… Sevginin, aşkın zirvesi, çaresizlik ve bekleyiş… Sevgiyi anlatmak duygularla birlikte kelimelere şekil vermek; okuyanlara alıp bir yerlere götürmek, ancak bu kadar olur.
“Sarı saçlarına deli gönlümü,
Bağlamışlar çözülmüyor Mihriban.
Ayrılıktan zor belleme ölümü,
Görmeyince sezilmiyor Mihriban.”
Karakoç, “Bu şiirimin sırrı benimle birlikte gidecektir” demiş ve hiçbir yerde anlatmamıştır. Bu şiiri 1960 yılında yazmış ve bir kız sevmiş, bu sevdanın sonunda kavuşma olmamış. Yıllar geçmiş sevgili evlenmiş ama şiirler devam etmiş. Açıkçası sevgilinin sarı saçları bağlanmış bir kere çözülmüyor…. “Ayrılık ölümden beterdir derler” ama bunu da başa gelmeyince sezmek mümkün değil… “Aşk, hafife alınacak bir şey değildir. Aşk, bir kere düşen yıldırımdır, ikincisi olmaz”
“Yar deyince kalem elden düşüyor,
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor.
Lambada titreyen alev üşüyor,
Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban.”
Lambada alevin titremesi ve üşümesi Türk Edebiyatında ilk defa bu şiirde yer almıştır. Bu, aşk’ı anlatmanın zirvelerinden biri olsa gerek. Karakoç bu aşkı kağıda değil; gönüllere kazımıştır.
“Önce naz sonra söz ve sonra hile
Sevilen seveni düşürür dile
Seneler asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban”
Sevgili, her devirde naz etmiştir. Her devirde de pişman olmuştur. Ancak bu pişmanlıklar hep boşunadır. Artık zamanı geri getirmek mümkün olmaz. Anadolu’da bu tür sevip de kavuşamayan bir çok sevgili vardır. Bu kavuşmamalar; bazen tek taraflı sevgiden, bazen de kızın ailesinin bu sevgiye onay vermemesinden kaynaklanır.
“Tabiplerde ilaç yoktur yarama,
Aşk deyince ötesini arama.
Her nesnenin bir bitimi var ama.
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban”
Artık bu aşkın geri dönüşü yoktur. Tıpkı Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun gibi… Dillerde ve gönüllerde dolaşmaktadır. Şair, bunu kabullenmiştir ama gönlüne bunu anlatmak çok zordur. Gezilen her yerde, görülen her nesnede O vardır. Sevgili artık maddi bir boyuttan çıkmış ilahi bir çizgiye gelmiştir. Bu çizginin sınırı ise kesinlikle yoktur.
“Boşa bağlanmamış bülbül gülüne
Kar koysan köz olur aşkın külüne
Şaştım kara bahtım tahammülüme
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban”
Aşkı anlatmanın bir büyüklüğü de burada gizlidir. Kül üzerine konulan kar’ın köze dönüşmesi duyguların zirvesidir. İnsan mantığı buna tahammül edemez. Zaman zaman kendine, gönlüne kızar; “Yeter artık çektiğin bu acılar” diye sitem eder. Bülbül, gülün nazına ve kahrına katlanmayı hayatının bir parçası olarak kabul etmiştir.
“Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi gamı
Bir kör düğüm baştan sona tamamı
Çözemedim çözülmüyor Mihriban”
Bu vuslat olmasaydı Karakoç’un kaleminden bu şiirler dökülmezdi. Sevgili, Karakoç’un kendisi için şiirler yazdığını biliyordu. Artık şiirler bir bölge gazetesinin orta sayfasına özel olarak diziliyor ve Sevgilinin adresine gönderiliyordu. Bir defasında Sevgili, Karakoç’a bir mektup yazdı. Mektubunda : "Şiirlerinde sanki bana sesleniyor gibisin... Benim seni unuttuğumu sanma.. Ben de hâlâ seni sevmekteyim ve bu aşk bitmeyecek... Sen bende esen eski kavak yelisin ve seni unutmam mümkün değil..."
Bu mektubu alan Karakoç, cevap yazmalıydı. Mektup olarak cevap yazamazdı. Yine şiirini yazdı ve gazetede yayımlayarak gönderdi:
“Unutmak kolay mı?” deme
Unutursun Mihriban’ım.
Oğlun kızın olsun hele
Unutursun Mihriban’ım.
Zaman erir kelep kelep
Meyve dalında kalmaz hep
Unutturur bir çok sebep
Unutursun Mihriban’ım.
Yıllar sinene yaslanır
Hatıraların paslanır
Bu deli gönlün uslanır
Unutursun Mihriban’ım.
Süt emerdin gündüz gece
Unuttun ya, büyüyünce...
Ve işte tıpkı öylece
Unutursun Mihriban’ım.
Gün geçer azalır sevgi
Değişir her şeyin rengi
Bugün değil, yarın belki
Unutursun Mihriban’ım.
Düzen böyle bu gemide
Eskiler yiter yenide
Beni değil, sen, seni de
Unutursun Mihriban’ım.
Karakoç’a “Hayatınızda Mihriban diye birisi var mı?”diye sormuşlar. “Her şairin hayatında bir Mihriban vardır’diye cevaplamış.
Abdurrahim Karakoç ile bir çok kere konuştuk, sohbet ettik. Ama en çok bana yazdığı gazetelerde köşesinden hitap etmişti. Gündüz Gazetesinde yazarken bana “Çocuk şiirleri” yaz diye tavsiyelerde bulunmuştu. Son şiir kitabım “Gelmişken Kal Benimle”yi Akit’teki köşesinde duyurmuş, tanıtmış ve bir şiirimi yayımlamıştı.
O, güzel bir insandı. Allah, rahmet eylesin…
Nur içinde yatsın!
Gündüz AYDIN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.