- 1310 Okunma
- 18 Yorum
- 0 Beğeni
HUZUR EVİ 28
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Mustafa, arabada suçlu bir çocuk gibi oturuyor başını yerden kaldırmıyordu. Yol boyunca Rahmi ile babası hiç konuşmadılar. Hastaneye vardıklarında Mustafa daha da bitkin ve çökmüş gözüküyordu. Rahmi, babasının arabadan inmesine yardım etti. Mustafa başını kaldırıp hastaneye şöyle bir baktı, çok büyük bir hastaneydi.
Hastanenin içine girdiler, içerisi çok temiz bakımlıydı. Burası yeni hizmete açılmıştı yani yeni olduğu içinde çok temiz ve bakımlıydı. Hastanenin bahçesi de içerisi de çok kalabalıktı sanki herkes hastaydı. Hastanelerin yoğunluğuna bakınca sanki sağlıklı kimse yoktu.
Asansöre doğru ilerlediler, yataklı bölümler ek binanın üst katlarındaydı. Rahmi babasının koluna girmiş yürümesine yardımcı oluyordu. Mustafa’nın adım atmaya mecali kalmamıştı. Rahmi, asansörü çağırdı ve asansör beklemeden geldi. Baba oğul ve diğer asansör bekleyen kalabalık asansöre bindi. Rahmi dörde bastı, annesi dördüncü katta yatıyordu. Asansör bütün katlarda durarak çıkıyordu, her katta inen ve binenler vardı. Asansör dördüncü kata gelince de durdu ve Rahmi ile babası, kalabalık asansörden zor indiler. Rahmi babasının koluna girdi ve sağa doğru yürümeye başladılar koridor çok fazla kalabalık değildi. Ziyaret saati çoktan bitmişti, hastalar da odalarında dinleniyorlardı. Rahmi annesinin yattığı odanın kapısına gelince babasına, ‘’Bu oda’’, dedi.
Odaya girdiklerinde Mustafa’nın gözleri Ayşe’yi aradı. Oda da üç bayan hasta vardı. İki hastanın başında refakatcı vardı, hastaların ilaçlarını veriyorlardı. Mustafa odadaki hastaların yüzlerine baktı. Gözleri Ayşe’yi arıyordu, pencere kenarındaki hasta yatağında yatan kadın yüzünü pencereye dönmüş dışarıya bakıyordu. Mustafa yüzünü göremiyordu, diğer hastalar Ayşe olmadığına göre Ayşe o olmalıydı. Rahmi annesinin yatağına doğru yöneldi peşinden babası da geliyordu. Rahmi, ‘’Anne ben geldim’’,diye annesine seslendi. Annesi sesin geldiği yöne başını çevirdi ve boş gözlerle Rahmi’ye baktı. Onu tanımadığı gözlerindeki boş bakışlardan anlaşılıyordu. Rahmi, annesinin yine hafızasının gittiğini bakışlarından anlamıştı. Annesi’nin onu tanımadığını bildiği halde, ‘’Bak anne sana kimi getirdim, babamı getirdim gördün mü? Seni görmeye geldi’’, diyerek arkasında duran babasının kolundan tutarak annesinin yanına götürdü. Babasına, ‘’Sen annemle konuş ben Doktorunu göreyim annemin bu günkü durumunu sorayım. Baba, annemin hafızası yerinde değil beni bile tanımadı. Seni de tanımıyordur’’, dedi ve odadan çıktı.
Mustafa, karısını süzdü. Yüzüne baktı, çok yaşlanmış diye düşündü sonra karısının ayakucuna oturdu. Elini avucunun içine aldı. Kendini tanımayan gözlerine baktı ve öğlece dakikalarca kaldılar. Ayşe elini Mustafa’nın avucundan elini çekti ama bunu bilerek yapmadı. Mustafa ellerini nereye koyacağını bilemez halde, önce ellerine baktı sonra da ceketinin ceplerine soktu.
Mustafa söze nasıl ve nereden başlayacağını bilmiyordu, düşündü ve onu ilk gördüğü andan başladı. ‘’Seni ilk gördüğümde doğruyu söylemem gerekirse hayalimdeki kadın değildin ama annem seni beğenmişti. Annem seni gösterdikten sonra bana bak oğlum bu kız tam sana ve ailemize uygun, ben de beğendim. Güzel eli ayağı düzgün ve çok hamarat sana bunu alalım dedi. Annem seni bana uygun gördüyse sen iyi bir insan olmalısın diye düşündüm. Annem bana en iyisini ve beni mutlu edeceğine inandığı kızı uygun görürdü ve bende seni beğenmiştim. Aşkın ne olduğunu bilmiyordum, aşık oldum mu onu da bilmiyorum’’, dedi. Bir yandan da karısının gözlerinin içine bakıyordu ama bakışlarında bir tanıdıklık yoktu. Hiç konuşmuyor sanki başka yerdeydi. Mustafa dinlediğini hatta duyduğuna bile ihtimal vermiyordu. Ayşe başka alemlerdeydi.
Mustafa kaldığı yerden devam etmeye başladı. ‘’Evlendik sen her zaman iyi eş ve iyi bir anne oldun. Bana karşı hep çok sabırlıydın. İçkime sabır gösterdin, sarhoş geldiğim gecelerde bile sabırlıydın, bana karşı çıkmadın. Sarhoş geldiğim gecelerde çocukları e seni dövdüğümde bile sen bana beddua okumadın. Nasıl içkiye başladım ve nasıl o kadar çok içiyordum bilmiyorum. Şimdi her şey için belki çok geç biliyorum’’, dedi sanki karşısındaki kadının gözlerinde anlıyormuşçasına bir ışık görmüştü. Bir anlık bir ışıktı sora sönüp gitti.
Mustafa susamış dudakları kurumuştu. Yatağın başındaki dolabın üzerindeki su şişesinden plastik bardağa bir bardak su koydu ve içti. Sonra yine yatağın ayakucuna oturdu. Kaldığı yerden devam etti. ‘’Seni ve çocukları terk ettiğim gün bile bana lanet okumadın, bana kötü söz söylemedin. Ayaklarıma kapanımda bacaklarıma yapıştığın ve gitme diye yalvardığın o gün hiç aklımdan çıkmıyor. Keşke bana bela okusaydın, keşke bağırıp çağırsaydın. Keşke, keşke, keşke’’, dedi sustu. Gözlerindeki yaşlara hakim olamıyordu, yaşlar söz dinlemiyor yanaklarına oradan da çarşafa damlıyordu. Mustafa, Ayşe’nin elini tekrar tuttu. ‘’Ne olur beni affet biliyorum istediğim şey imkansız seni çok üzdüm. Keşke her şey başka türlü olsaydı ama ben diğer kadını çok sevdim ve ondan başka hiçbir şeyi gözüm görmüyordu. Seni de sevdim ama o başka türlü bir şeydi. Yapmamalıydım evli bir adamdım ama bazen insan yapmaması gereken şeyleri yapabiliyor. Buna engel olamıyorsun, kader yaşanması gerekiyorsa ne yapsan da ne yapsam da yaşanacaktı’’, dedi.
Ayşe yattığı yerden kımıldadı başını pencereye doğru çevirdi. Sanki dışarıda önemli bir şey görmüşçesine dikkatli dışarıyı izlemeye başladı. Mustafa kendine hakim olamıyor gözlerinden yaşlar boşalıyordu. Son sözlerini söylemesi gerekiyordu, belki de onu son görüşüydü. ‘’Senden özür dilemeye geldim, ne olur beni affet yalvarırım. Şu suçlu vicdanımı rahatlatayım beni affet sana bütün yaptıklarım için affet. Sana kötü davranışlarım için, sana yaptığım zulumdan dolayı özür dilerim. Hakkını helal et yalvarırım sana beni affet. Hakkını helal et’’, dedi. Ayşe elini Mustafa’nın yanağına koydu, gözyaşlarını sildi. Hiçbir şey söylemeden Mustafa’nın yüzüne bakıyordu. Ağzından ne affettim ne de seni hiçbir zaman affetmeyeceğim demiyordu. Öylece sessizce kocasının yanağını okşuyordu. Sonra elini çekti ve yine dışarıyı izlemeye devam etti.
Rahmi, doktorla görüşmüş odaya geri dönmüştü. Babasının ıslak gözlerini ve yanaklarını gördü ve içi burkuldu. Ne kadar kızsa da babasıydı sonuçta sonra annesine baktı hiçbir şey olmamışçasına dışarıyı izliyordu. Rahmi, babasına ‘’İstersen gidelim baba’’, dedi. Mustafa orada daha fazla kalmanın bir faydası olmayacağını anlamıştı. Tamam, anlamında başını salladı. Ayşe’nin tuttuğu elini bıraktı ve yatağın ayakucundan kalktı arkasını dönüp kapıya doğru ilerliyordu ki. Ayşe’nin sesini duydu, ‘’Üzülme ben seni affediyorum ve hakkımı helal ediyorum’’, dedi. Mustafa’nın gözlerinden yaşlar yağmaya başlamıştı bir türlü engel olamıyordu aslında engel olmakta istemiyordu.
Mustafa’nın içi rahatlamış olarak odadan çıkacağı sırada, yine Ayşe’nin sesini duydu. Arkasından sesleniyordu, ‘’Mustafa hatırlıyor musun çocuklar küçükken gelincik çiçeklerinin açtığı kıpkırmızı bir bahçeye pikniğe gitmiştik’’, dedi. Mustafa o günü hatırlamıştı çok güzel bir gündü. Evet anlamında başını salladı. Ayşe konuşmayı sakin bir şekilde sürdürdü, ‘’Beni yine oraya götürür müsün? Ben orasını, gelincik çiçeklerini ve o günü çok özledim’’,dedi. Mustafa karısına sarılıp,’’ Götürürüm elbette götürürüm’’, dedi. Sonra da odadan çıktı.
Huzurevine dönüş yolunda Mustafa’nın içi bir nebze rahatlamıştı. Sözlerine,’’Oğlum, sevdiklerim hep öldü ve ölüyor. Sevdiğim kadınlardan birini toprağa kendi ellerimle verdim ve bu ellerimle üzerlerine toprak attım. Diğeri de ölmek üzere, Torunumu kaybettim, bebekti ama yinede içim yandı. Çok acıydı iki ölümde ama en acısı iki evladımı toprağa vermekti, Evlat acısı benim en çok ciğerimi yakan acıydı. Diğer ölümlerin yanında mukayese bile edilemezdi. Artık ben kimseyi toprağa vermek istemiyorum. Artık ben bu kadar acıya katlanamam, beni toprağa vermenin zamanı geldi. Azraili her gece bekliyorum, gelip emanetini alsın diye ama gelmiyor’’, diyerek ağlamaya başladı. Rahmi de kötü olmuştu babasının omzunu sevgiyle sıktı ve ‘’Allah bilir baba kimin önce gideceğini, vadenin yettiğini’’, dedi.
Araba huzurevinin bahçesine girip kapısının önünde durdu. Rahmi babası huzurevine girerken ona yardım etti. Kapıya gelince baba oğul sarıldılar, Rahmi babasının elini öptü vedalaştı ve ayrıldı. Rahmi nereden bilebilirdi bir dahaki gelişinin babasının cenazesini almak için geleceğini. Birkaç gün sonra babası kalp krizinden Huzurevinde vefat etmişti. Sonunda beklediği Azrail emanetini almıştı.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
11.6.2012
YORUMLAR
Ablası bir iki yazım hatası haricinde hem konu hem de anlatım harikaydı...selamlar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar
Ne güzeldir affetmek. Yaşamdan çok önemli bir kesit. Ve ilave; bu huzur evleri kapanmalı, evlatlar görevlerini hakkıyla yerine getirmeli. Ne hazin bir ölüm anı. Dinlenmek için uğradım hüzünle ayrılıyorum. Ama yorgunluğum geçti, bir güç belirdi. İnsan sevdikleriyle birlikte yaşıyorsa onlarla birlikte de ölmeli.
Selamlar ve tebrikler.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler selamlar
İçimizden bir hayat öyküsüydü. Son pişmalık fayda etmesede yaşanmışlıklara, af dilemek ve affedilmek çok güzeldi...
Sevgili Eray'cım seni hak ettiğin yerde görmek ayrı bir mutluluk. Başarılarının devamını dilerim.
Kucak dolusu sevgilerimle...
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
selam ve sevgiler
(( Seçil Nimet ))
Bu güzel karşılamaya hep gelmez miyim ?
Sevgiler...
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
Saygılar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
Saygılar
Ben de tahmin etmiştim güne seçileceğini. Tebrikler Eray Hanım. Sevgiyle...
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler
canı gönülden tebrikler..
sevgili eray..
kalemine sağlık..
sevgilerimle..
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler
Yine başarılı bir bölümdü Sevgili Eray Hanım. Devamını merakla bekliyorum. Sevgiyle...
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
selam ve sevgiler
Nermin Kaçar
duygu yüklü bir bölüm okudum.Bazı insanlar yapılan tüm kötülüklere rağmen affetmeyi bilirler.
işte o insanlar makamların en yücesine erişenlerdir.
Mustafanın karısı gibi.
kaleminiz daim olsun.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
efendim çok duygusal bir yazıydı okurken içim acıdı kutlarım sizi böylesine hissettirici yazınızdan dolayı başarılar saygılarımla selamlar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar
Yüregine saglık...Evet bu mizansen gibi ama gerçek hayatın taaaa kendisi....O büyük yüreğinle çokca yaşa hakça yaşa...
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar
Eray Hanım,
Hayatın gerçek bir yüzünü çok güzel işlemişsiniz. Ne yazık ki , aile içi bir gerçekler ,pişmanlıklar geriye dönüşü çok zor olaylarla, ömürler geçip gidiyor.
Saygılarımla
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar