- 1610 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
ÇAĞIN VİCDANI KARAKOÇ'A DAİR
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bir el yapar, bir el bozar
Gün alçalır, gölge uzar
Önü kundak, sonu mezar
Her yarış ecele doğru (Suları Islatamadım )
Halk şiirine getirdiği ifade zenginliği, yeni imajlarla damga vuran Karakoç, heceye nefes veren önemli bir şairdi. Halkın konuşan dili, mazlumun vicdanıydı. Şiirinde kelimeler yeniden dirildi, yeni temalarla genişledi. Mütevaziydi ; içine doğru çekildikçe büyüdü. Duygularıyla, sevdalarıyla yalnızlaştı; halkın içinde çoğaldı. Şiir ırmağı içine doğru aktıkça, dışında çağlayan olup coştu. Köroğlu’yla beylere selam verdi, Karacaoğlan’la bir güzel tutuldu, Emrah’la tutup yâr elinden dağlara çıktı.
Dalkavuk şairliği hiç sevmedi. Sevgiliye gönül yaylarından gül deren dili, yeri geldiğinde keskin bir kılıç oldu. Derdini başkalarının derdi içerisinde eritti. Mertliği ile, dik duruşu ile Akif meşrepli olan şair, adeta “Asımın Nesli”nin tezahürüydü.
***
Karakoç’u 1978 yılında “Kan Yazısı” kitabıyla tanıdım. Siyasi içerikli bir kitaptı; bilhassa eleştiri şiirleriyle beni etkilemişti. Halk ozanlarının içinde büyüdüğüm için kulağım aşinaydı hece şiirine…
Mertçe söyleyişi, keskin bir dili vardı.1979 yılında -lisede öğrenciyken- besmele yazılı tabancalı resimli “Vur Emri” adlı kitabının kapağı unutulmaz bir iz bırakmıştı bende.
Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban.
Ayrılıktan zor belleme ölümü,
Görmeyince sezilmiyor Mihriban.
Yâr deyince kalem elden düşüyor;
Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor.
Lambamda titreyen alev üşüyor…
Aşk, kâğıda yazılmıyor Mihriban.
Bu mısraları okuyan hangi gönül titremez ki… İsyanlı Sükût, Hasana Mektuplar, Tohdur Beğ, Hâkim Beğ, Mebus Beğ hafızamda iz bırakmıştı.
***
O yıllarda Doğuş Edebiyat dergisinin Erzurum temsilcisiydim. “İmza Günü” için Abdurrahim Karakoç, Bahaettin Karakoç ve Alper Aksoy misafirimiz olacaktı.( 22 Mayıs 1983 ) Bir kitapçıyla anlaşmıştık ama Sıkıyönetim olduğu için izin almamız gerekiyordu. İzin almak çok zordu. Bir yandan imza günü için hazırlıkları tamamlarken bir yandan da izin almak için uğraşıyordum. Bir hocamızın öğrencisi 2. Şube amirinin kızıydı; onun vasıtasıyla emniyet müdürlüğünden izin almayı başarmıştık. Son söz Kolordu Komutanlığındı. Cuma günü Kolordunun önünde izin beklerken defalarca Havuzbaşı’nı dolaşmıştım. Endişeli bekleyişim mesai bitimine kadar sürdü. Ama izin verdik ya da vermedik diye bir haber gelmedi. Her şeyi göze alarak imza gününü iptal etmedim; kimseye de söylemedim. Tutuklanmaktan değil, polislerin imza gününü basmalarından korkuyordum. Korktuğum olmadı; imza gününe polisler gelmedi.
Misafirlerimizi terminalde karşıladık. Oldukça heyecanlıydım. En çok da Abdurrahim Karakoç’u merak ediyordum. Ümraniye İçinde Vurdular bizi romanıyla Alper Aksoy, Kar Sesi şiir kitabıyla Bahaettin Karakoç, Suları Islatamadım şiir kitabıyla Abdurrahim Karakoç gönüllerimizde taht kurmuştu.
Başımıza bir şey gelmeden imza gününü sona erdirdik. Bir arkadaşımızın evine çiğ köfte yemeğe gittik. Bol sohbetli bir ortamda, Bahaettin Karakoç bir Türkmen beyi edasıyla konuşuyor, Dede Korkut gibi soy soyluyor, herkes pür dikkat dinliyordu. Abduurahim Karakoç arada bir söze karışıyordu. Bir derviş edasıyla susuyor, tebessüm ediyordu. Sık sık Abdurrrahim Karakoç’un yüzüne bakıyordum. Tohdur Beğ’in , Hâkim Beğ’in kahramanları gözümde canlanıyordu. Sanki “İsyanlı Sükût”taki köylü de Karakoç’tu. O, sabrı yüreğinde öğüten bir dervişti. Gözümde büyüdükçe büyümüştü.
***
Doğuş Edebiyat dergisi 20. Sayısını ( Kasım-1983 ) Abdurrahim Karakoç özel sayısı olarak çıkaracaktı. Alper Aksoy, Karakoç’un bir şiir hakkında küçük bir yazı yazmamı istemişti. Bir dergide yayınlayan ilk yazım olacaktı. Konu da Abdurrahim Karakoç’tu. Çok heyecanlanmıştım. Utana, sıkıla bir yazı yazdım. Seçtiğim şiir “İsyanlı Sükût”tu. Şöyle yazmıştım:
“Bu şiirde köylünün hislerine tercüman olan şair, meselelere samimiyetle yaklaşmış, istismar etmeden bürokrasiyi hicvetmiştir. Bu şiirde en önemli husus köylüdeki sabır ve tevekkül… işte Karakoç’u, köylüyü isyana teşvik eden sosyalist şairlerden ayıran en büyük hususiyet. Karakoç’un kalemi bir neşterdir, o neşteri yaralara iyileştirmek için vurur.
Şiirde vuzuh esastır. Ve aynı zamanda bizi akıcı bir ifade ve üslupla da karşılaştıran şair, halka yabancı değil, halkın içinden yetişmiş, halktan birisidir. Bize yaşanarak yazılan şiirin güzel bir örneğini sunuyor; köylünün dertlerine ortak oluyor.”
Karakoç, samimiyeti, içtenliği ve duruşuyla adam gibi adamdı. Kişiliği şiiriyle bütünleşmişti. Şiiri kişilikliydi, kişiliği de şiirdi. İnsan ürettiği değer kadar vardır. Karakoç, değer ürettiği gibi kendisi de bir değerdi. Işıktan iz bırakarak bekaya olan yolculuğunu tamamladı. Ruhu şad olsun, Allah rahmet etsin.
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
YORUMLAR
Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban.
Ayrılıktan zor belleme ölümü,
Görmeyince sezilmiyor Mihriban.
Yâr deyince kalem elden düşüyor;
Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor.
Lambamda titreyen alev üşüyor…
Aşk, kâğıda yazılmıyor Mihriban.
.......
mekanı cennet olsun
paylaşıma teşekkürler
selam... sevgi .... saygı ....sağlıcakla
Hüzünlü Sükût
Kimleri almadı,bu kara toprak
Hakk'ın emri ile, elbet olacak
Teker teker düşer, sararan yaprak
"Koy" dedik, sarıldı, beyaz kefene
Kara yağız yiğit,sözünün eri
Hiç boşa akmadı,alnında teri
Cennet mekân olur,inşâllah yeri
"Hay" dedik, sarıldı, beyaz kefene
Çektiği çileği,anlatıp durdu
Mıh gibi sözlerin,hakkını verdi
Gahi yumruk oldu,masaya vurdu
"Huy" dedik, sarıldı, beyaz kefene
Vatana aşıktı,vatanın dostu
Zulüme karşıydı,bu yolda kastı
Öksüzü yetimi,bağrına bastı
"Tüy" dedik, sarıldı, beyaz kefene
Şuara yıkıldı,gözler ağladı
Şiirler söküldü,sözler ağladı
Yolunun bekçisi,bizler ağladı
"Oy" dedik, sarıldı, beyaz kefene
Kaleme kağıda,döktü içini
Bir çınar daha, etti göçünü
Yoldurdu dostlara,başta saçını
"Vay" dedik, sarıldı, beyaz kefene
Arzeni duanı,unutma sakın
Gözünü dört aç,etrafan bakın
Ölüm her faniye,yarından yakın
"Bey" dedik, sarıldı, beyaz kefene
İsyanlı Sükut'un,Mihriban'ın sahibi "Abdurrahim Karakoç" Beyfendi'ye Rabbim Rahmetini bol eylesin...Mekanı Cennet olsun...Bizlere de hüzünlü sükût kaldı.